DEĞERLİ DOSTLAR YÜCE TÜRK MİLLETİ ŞU8NU ASLA UNUTMAYALIMKİ AKLIMIZDAN HİÇ ÇIKARMIYALIM
Beyler Orturduğunuz Bu Makamlarda Türk Ordusunun ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk saayesinde oturuyorsunuz,
Eğer Gazi Mustafa Kemal Atatürkün Emrindeki Ordu Kurtuluş savaşını kazan maqsaydı siz o koltuklarda oturaqmazdınız
Akeri Darmadağın Ettiniz Balyoz,Kafes,Ergenekon,Davalarını siz Açtınız Askerin En mahrem yerine siz girmedinizmi
ne vesayetinden Bahsediyorsunu Sizi 15 Temmuz Darbesinden ordu da çok az kalan Kemalist Türk milliyetçisi subay astsubay
kurtardı
SDÜHFD  VOL: 12, NO: 2, YEAR: 2022
TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’NİN
KURULUŞ TARİHİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME(*)
Arş. Gör. Cengizhan KIRNIK(**)
Öz
Devletin üç unsuru vardır. Bunlar; ülke, halk ve egemenliktir. Bir devletin kurulmuş
sayılabilmesi için de bu üç unsurun aynı anda, bir arada bulunması gerekmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında bu üç unsurun bir arada bulunduğu zaman
dilimi biraz karmaşıktır. Çünkü Türkiye Devleti kuruluş sürecinde topraklarını düşman
işgalinden kurtarma çabasındaydı. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin halefi olması sebebiyle
Türkiye Devleti’nin Osmanlı’dan ayrılışında farklı iddialar ortaya atılmıştır. Yapılan bu
çalışmada Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 29 Ekim 1923’ten önce kurulduğu iddiası,
Millî Mücadele sürecinde yeni Türk devletinin kuruluş süreciyle birlikte adım adım
incelenerek değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler
Türkiye Devleti, Kuruluş, Millî Mücadele, Teşkilat-ı Esasiye.
(*) Yayın Kuruluna Ulaştığı Tarih: 14.10.2022 - Kabul Edildiği Tarih: 25.11.2022.
Atıf Şekli: Cengizhan Kırnık, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kuruluş Tarihi Üzerine Bir Değerlendirme”, Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XII, S. 2, 2022, s.
867-900.
(**) Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Hukuk Tarihi Ana Bilim Dalı, Sivas, Türkiye.
Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı Doktora Öğrencisi, Isparta, Türkiye.
E-posta: ckirnik@cumhuriyet.edu.tr.
SDÜHFD  VOL: 12, NO: 2, YEAR: 2022
AN EVALUATION ON THE FOUNDATION OF THE
STATE OF THE REPUBLIC OF TURKEY
Abstract
The state has three elements. These; country, people and sovereignty. In order
for a state to be considered established, these three elements must coexist at the
same time. The time period in which these three elements coexisted during the
founding of the Turkish Republic is somewhat complicated. Because the Turkish State
was trying to save its lands from enemy occupation during the establishment process.
In addition, due to the successor of the Ottoman State, different claims have been put
forward in the separation of the Turkish State from the Ottoman Empire. In this study,
the claim that the State of the Republic of Turkey was founded before October 29,
1923, was evaluated by examining step by step with the establishment process of the
new Turkish state during the National Struggle.
Keywords
State of Turkey, Foundation, National Struggle, Teşkilat-ı Esasiye.
869 Arş. Gör. Cengizhan KIRNIK
SDÜHFD  VOL: 12, NO: 2, YEAR: 2022
GİRİŞ
Anadolu, I. Dünya Savaşı’nın hemen ardından imzalan Mondros Ateşkes
Antlaşması ile yer yer işgal edilmiştir. 16 Mayıs 1919’da Yunan ordusunun İzmir’i işgali toplum nezdinde büyük tepkiyle karşılanmış ve halk, yapılan işgallere karşı başlattığı ayaklanmayı büyük ölçüde arttırmıştır. Yunan ordusunun
işgallere devam etmesi üzerine bir de İtilaf devletlerinin 16 Mart 1920’de Osmanlı Devleti’nin başkenti olan İstanbul’u işgal etmesi eklenmiştir. Bu karmaşık
ortamda Anadolu’da yeni bir meclis doğmuş, Millî Mücadele’nin seyri değişmiştir. İtilaf devletlerine karşı yapılan mücadelede TBMM yönetiminin galibiyetle
ayrılması, Osmanlı Devleti’nin çöküşünü ve yeni Türk Devleti’nin doğuşunu
beraberinde getirmiştir. Birbirlerinin halefi olarak kabul edilen bu iki devletin
yıkılış ve kuruluş süreci bu karmaşık ortamda gerçekleşmiştir. Kurtuluş Savaşı’nı
kazanmış ve Osmanlı Devleti’ni lağvetmiş olan TBMM, Lozan’dan sonra 29 Ekim
1923’te cumhuriyeti ilan etmişti. Bu tarih, günümüzde Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin kuruluş tarihi olarak kabul edilmektedir. Ancak 29 Ekim 1923 tarihi
Türkiye’nin kuruluş tarihi olarak kabul edilirse “saltanatın kaldırıldığı tarih olan
1 Kasım 1922 ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilan edildiği tarih olan 29 Ekim 1923
tarihleri arasında Anadolu ve Rumeli’ye hâkim olan bir devlet yok muydu, varsa
hangi tarihlerde bu coğrafyaya egemen olmuş ve ne zaman kurulmuştu, saltanat kaldırılmadan önce Anadolu’daki egemenliğin durumu neydi?” gibi bazı
soruların havada kalacağı söylenebilir.
Anadolu ve Rumeli’de yaşanan bu karmaşık ortamda yukarıda zikredilen
sorulara cevap aramak ve Türkiye’nin kuruluş tarihini mümkün mertebe belirlemek bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Çalışma, bu amaca bağlı olarak
üç ana başlığa ayrılmıştır. İlk önce devlet kavramı üzerinde durulmuş, devletin
kökenine inilmiş, kurulması ve devam etmesi için gereken unsurlar ifade edilerek tanımı yapılmıştır. Bu kısım “Devletin Oluşumu, Unsurları ve Tanınması”
başlığı altında değerlendirilmiştir. Daha sonra Millî Mücadele süreci, kongreler
döneminden itibaren cumhuriyetin ilanına kadar geçen süreç genel hatlarla
bilgi vermek adına bir çerçeve çizilerek anlatılmaya çalışılmıştır ve bu kısım
“Millî Mücadele Döneminde Anadolu ve Yeni Meclis” başlığında anlatılmıştır.
Son olarak “Yeni Türk Devleti’nin Kuruluş Tarihi” başlığı altında ifade edilen
sorulara 29 Ekim 1923 tarihinden itibaren geriye doğru 1 Kasım 1922-29 Ekim
1923 süreci ve Millî Mücadele süreci üzerinden ayrım yapılarak cevap aranmaya çalışılmıştır. Özellikle son başlık altında mümkün mertebe Türkiye Büyük
Millet Meclisi Zabıt Ceridelerinden faydalanılarak öne sürülen hususlar net bir
şekilde ifade etmeye gayret gösterilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kuruluş Tarihi Üzerine Bir Değerlendirme 870
SDÜHFD  CİLT: 12, SAYI: 2, YIL: 2022
Son olarak çalışmanın sonucunda ortaya konan başlıklar kısaca özetlenmiş,
yeni Türk Devleti’nin kuruluş tarihine dair öne sürülen iddialar net bir şekilde
ifade edilmiştir. İçinde yaşadığımız devletin kuruluşu üzerine net bir belirleme
yapmak pek de mümkün olmasa da mevcut çalışmada ifade edilen sorulara ışık
tutmaya gayret gösterilmiştir.
I. DEVLETİN OLUŞUMU, UNSURLARI VE TANINMASI
A. Devlet
Günümüzde ‘devlet’ kavramı, ‘millet’, ‘ülke’ ve ‘egemenlik’ unsurlarından
yola çıkılarak tanımlanmaktadır. Bu bağlamda tanımı yapılacak olursa devlet;
bir milletin yani insan topluluğunun, bir toprak parçası üzerinde kurmuş olduğu
egemenliğin sonucu olarak ortaya çıkan tüzel kişiliktir. Devletin devamlılığı için
bu üç unsurun sürekli olarak sağlanması gerektiği gibi birinin ortadan kalkması
devletin varlığının son bulması sonucunu doğurur.1
Devletin günümüz dünyasına gelene kadar geçirmiş olduğu pek çok süreç
vardır. Çünkü devletin ortaya çıkışı ve oluşumu her yerde ve her zaman aynı
şekilde olmadığı görülmektedir. Bu bağlamda tarihsel süreç içerisinde devletin
kökenleri hakkında farklı görüşler ortaya atılmıştır.
Bu teorilerden ilki aile teorisidir. Aile teorisine göre devletin temeli Âdem
ile Havva’nın ailesiyle birlikte atılmıştır. Tevrat’ta geçen ifadeler göre de Beni
İsrail Devleti, İsrailoğullarının büyüyüp gelişmesiyle ortaya çıkmıştır. Genel olarak söylenebilir ki aile teorisine göre devlet, ailenin zamanla büyüyüp aile birliklerini oluşturması, aile birliklerinin kabileleri, kabilelerin de boyları oluşturmasıyla ortaya çıkmış bir yapıdır. Bu teoriye genslerden (klan, aile topluluğu) oluşan Roma İmparatorluğu ve oguş (aile), urug (aile birliği), boy, budun (millet) ve
en sonunda ili (devlet) meydana getiren eski Türk devletleri örnek gösterilebilir. Aile teorisinin en ünlü temsilcisi olarak 17. yüzyılda yaşamış düşünürlerden
olan “Robert Filmer (1610-1674)” bilinmektedir.2
1
Kemal Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Esasları, Ekin Basım Yayın Dağıtım, Bursa, 2021, s.
132-137. İbrahim Ö. Kaboğlu, Anayasa Hukuku Dersleri, Legal Yayıncılık, İstanbul, 2019, s.
61.
2
Hüseyin Nail Kubalı, Türk Esas Teşkilat Hukuku Dersleri, Tan Matbaası, İstanbul, 1960, s.
131-134. Yahya Kazım Zabunoğlu, Kamu Hukukuna Giriş, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara, 1973, s. 48-49. Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Esasları, 143-145.
871 Arş. Gör. Cengizhan KIRNIK
SDÜHFD  VOL: 12, NO: 2, YEAR: 2022
Biyolojik (organizmacı) teoriye göre devlet, biyolojik bir canlı veya bir organizmadır. Nasıl bir organizmanın hücreleri ve organları varsa devletin de
benzer şekillerde hücreleri ve organları vardır. Devlet, bu organların bir arada
uyumlu bir şekilde hareket etmesiyle oluşmaktadır. Bir organizmanın doğması,
büyümesi, ölmesi gibi devlet de doğar, büyür ve ölür. Kısacası bu görüşe göre
doğaya ait kurallar devletin oluşumunu ve devamlılığını belirlemektedir. Biyolojik teorinin en önemli temsilcileri arasında Platon (M.Ö. 427-347), Herbert
Spencer (1820-1908) ve kısmen Farabi (870-950) sayılabilir.3
İlahi kaynaklı teoriye göre; bir devletin oluşumu ve devamlılığı tanrının iradesine bağlıdır. Devleti yarattıktan sonra tanrı, devleti yönetmek için belirli
kişilere yetki vermiştir. İlk ve Orta çağ Avrupası’nda yaygın olarak savunulan bu
görüş, Eski Mısır’da görülmektedir. Bu görüşün en önemli temsilcisi arasında da
“Thomas Aquinas (1225-1274)” gösterilebilir.4
Kuvvet (mücadele) teorisine göre ise devlet; güçlü bir topluluğun zayıf bir
topluluğa karşı üstün gelmesi ve birbiri arasındaki mücadeleyle ortaya çıkmış
bir yapıdır. Güçlü topluluğun zayıf bir toplumu ezerek ortaya çıkardığı devletin
devamlılığı yine güçlülerin zayıf toplumları baskı altına alıp sömürmesiyle sağlanmaktadır. Kurallarda bu sınıfsal mücadelenin devam etmesi üzerine belirlenmektedir. Bu görüşün en önemli temsilcileri arasında İbn Haldun (1332-
1406), kısmen Montesquieu (1689-1755), Leon Duguit (1859-1928) ve Franz
Oppenheimer (1864-1943) gibi düşünürler sayılabilir. Benzer şekilde devletin
oluşumunu üst ve alt sınıflar arasındaki mücadeleye dayandıran Karl Marx’ın
“iktisadi teori” kapsamında ayrı bir görüş ortaya atılsa da yine bu kuvvet teorisi
çerçevesinde ismi zikredilebilir.5
Son olarak sosyal sözleşme teorisine göre devletten önce insanlar tabiat
hali olarak adlandırılan bir dönem yaşıyordu. Bu dönemde insanlar doğa kanunlarına göre hayatlarını sürdürüyorlardı. Farklı düşünürlerce farklı sebepler
ortaya atılsa da insanlar “sosyal sözleşme” adında bir anlaşma yaptılar. Bu sosyal sözleşmeyle birlikte de devlet ortaya çıkar. Bu görüşün en önemli üç temsilcisi Thomas Hobbes (1588-1679), John Locke (1632-1704) ve Jean-Jacques Ro-
3
Kubalı, Türk Esas Teşkilat Hukuku Dersleri, s. 140-145. Zabunoğlu, Kamu Hukukuna Giriş, 59-
61. Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Esasları, s. 145-146.
4
Zabunoğlu, Kamu Hukukuna Giriş, s. 49-50.
5
Kubalı, Türk Esas Teşkilat Hukuku Dersleri, s. 134-140. Zabunoğlu, Kamu Hukukuna Giriş, 57-
59. Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Esasları, s. 146-147. Karl Marx’ın iktisadi (ekonomik)
teorisi için ayrıca bkz. Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Esasları, s. 148-151.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kuruluş Tarihi Üzerine Bir Değerlendirme 872
SDÜHFD  CİLT: 12, SAYI: 2, YIL: 2022
usseau (1712-1778)’dur. Ancak bu üç düşünür arasında pek çok farklılık bulunmaktadır. Hobbes’a göre “insan insanın kurdudur” (homo homini lupus) ve
insanlar tabiat halinde yaşarken birbirleriyle savaş halindedir. Bu durumu engellemek adına insanlar mutlak itaat altına alınmak üzere hak ve yetkilerini
“Leviathan” adında bir varlığa devrederler. Böylece devlet ortaya çıkar. Locke’a
göre ise tabiat halinde insanlar barış ve uyum içinde yaşamaktadır. Ancak bu
dirlik ve düzenin bozulmaması, bozan bir durum oluştuğunda müdahale edebilecek bir güce ihtiyaç duyarlar. Bu sebeple mevcut toplumun haklarını korumayı sürdürmek şartıyla sözleşme yaparlar ve devleti meydana getirirler. Rousseu’nun görüşüne göre ise yine tabiat halinde insanlar barış halinde yaşamaktadır. Özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla birlikte insanlar arasında dirlik ve düzen bozulmaya başlamıştır. İnsanlar arasındaki barışı yeniden sağlamak amacıyla belli bir heyete veya bir gruba bu dirlik ve düzeni şartları sağlamak kaydıyla
sosyal sözleşme imzalayarak birtakım yetkiler devretmiş, bu yetkilerin devredilmesiyle birlikte ise devlet ortaya çıkmıştır.6
Sonuç olarak devletin kaynağı ve ortaya çıkmasıyla ilgili pek çok görüş öne
sürülse de her birinin eleştirilecek noktaları olduğu açıkça görülmektedir. Ancak bu görüşlerin günümüz tartışmalarına ve tanımlamalarına oldukça faydalı
olduğu yadsınamamaktadır.
B. Devletin Unsurları
Devletin tanımı yapılırken üç temel unsurun esas alındığı ifade edilmişti.
Buna bağlı olarak tekrar ifade edilebilir ki bir devletin kurulması ve devamlılığının sağlanması için millet, ülke ve egemenlik unsurlarının üçünün de sağlanması gerekmektedir. Bir unsurun yokluğu halinde devletin varlığından söz edilememektedir. Buna göre devleti oluşturan unsurlar şu şekilde açıklanabilir.
1. Devletin Millet Unsuru
Devletin kurucu unsurlarından olan milletin yani insan topluluğunun devleti oluşturma bağlamında bir niteliğe sahip olması için belirli şartlar aranmaktadır. Zaman zaman aynı anlamda kullanılsa da her insan topluluğu milleti oluşturmamaktadır. İlk önce bir insan topluluğuna millet denilebilmesi için o toplumun sürekli olarak bir arada bulunması gerekmektedir. Buradaki sürekli olarak ayrılmama durumu bireysel olmaktan ziyade toplumsaldır. Yani kısa ve
6
Zabunoğlu, Kamu Hukukuna Giriş, s. 51-55. Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Esasları, s.
151-154.
873 Arş. Gör. Cengizhan KIRNIK
SDÜHFD  VOL: 12, NO: 2, YEAR: 2022
geçici süre olarak bir yerde bulunan bir toplum devletin unsurlarından olan
milleti oluşturamamaktadır. Dahası o insan topluluğuna millet denmesi için de
o toplumun ortak kader birliğine sahip olması gerektiği gibi o milletin devlete
karşı nitelikli bir bağa sahip olması gerekmektedir.7
İnsan topluluğunun devleti oluşturan millet yapısına sahip olması için belirli sayı sınırlarına da tabii tutulmamıştır. Ayrıca devletle olan bağını koparmadan
farklı yerlerde bulunması da bireyi o milletin parçası olmaktan ayırmamaktadır.8
Kısaca ifade etmek gerekirse belirli bir insan topluluğunun devleti oluşturması için o devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olması gerekmektedir.
2. Devletin Ülke Unsuru
Devleti oluşturan unsurlardan ikincisi ülkedir. Yani belirli bir toprak parçasıdır. Devletin ilk unsuru olarak daha önce sayılmış olan insan topluluğunun bir
devleti meydana getirebilmesi için bir toprak (kara) parçası üzerinde egemen
olması gerekmektedir. Bu toprak parçasının yani ülkenin belirgin sınırları yoktur
ve sadece topraktan da oluşmamaktadır. Ülke, kendi içinde nehirleri, gölleri,
belirli bir mesafeye kadar denizi yani kara sularını, yer altını ve hava sahasını
barındırmaktadır. Bir toprak parçası üzerinde egemen olan insan topluluğu o
toprak parçası üzerindeki hakimiyetini geçici olarak kaybetmesi durumunda da
devletin varlığı sona erer denmemektedir. Ancak o ülke üzerinde süreklilik arz
edecek kadar egemen olması gerekmektedir.9
3. Devletin Egemenlik Unsuru
Bir devletin varlığından söz edebilmek için gerekli olan son unsur ise egemenliktir. Egemenlik, başka bir otoriteye bağlı olmaksızın, kurallar koyabilme,
değiştirebilme, uygulama ve ortadan kaldırma yetkisini ifade etmektedir.10 Kı-
7
Yusuf Aksar, Teoride ve Uygulamada Uluslararası Hukuk, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2021, s.
227-228. İlyas Doğan, Devletler Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2008, s. 217-218
8
Aksar, Teoride ve Uygulamada Uluslararası Hukuk, s. 227-228. Doğan, Devletler Hukuku, s.
219.
9
Aksar, Teoride ve Uygulamada Uluslararası Hukuk, s. 228-230. Doğan, Devletler Hukuku, s.
230. Ayrıca bkz. Ali Fuad Başgil, Devletin Ülke Unsuru, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Yayınları, İstanbul, 1947.
10 Münci Kapani, Politika Bilimine Giriş, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2013, s. 49. Melda Sur, Uluslararası Hukukun Esasları, Beta Basım, Yayım Dağıtım, İstanbul, 2020, s. 118-119. Server Tanilli, Devlet ve Demokrasi: Anayasa Hukukuna Giriş, Cem Yayınevi, İstanbul, 1993, s. 14-15.
Adil Şahin, “Siyasal Düşünceler Tarihinde “Sınırlı Devlet” Fikrinin Kadimliği ya da Genel Kamu
Hukuku Bağlamında İnsan, Özgürlük ve Devlet İktidarı Algısında Evrilme”, Gazi Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi (GÜHFD), 2011, C. 15, S. 3, s. 319-320.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kuruluş Tarihi Üzerine Bir Değerlendirme 874
SDÜHFD  CİLT: 12, SAYI: 2, YIL: 2022
sacası egemenlik belirli toprak parçası üzerinde yaşayan topluluğun ve toprak
parçasının üzerinde söz sahibi olma kudretini ifade etmektedir.
Egemenlik olgusu günümüze kadar pek çok farklı evrelerden geçmiştir. Orta Çağ Avrupası’nda ateşli silahlarının yaygınlaşmasına kadar geçen sürede
kralların yetkilerinin Tanrı tarafından verildiği savunulurken Yeni Çağın başlamasıyla bu düşünce değişmeye başlamış, Reform hareketleri ve Fransız ihtilali
ile gibi olaylarla birlikte demokrasi ve ulus egemenliği fikirleri doğmuş ve gelişmiştir.11 Eski Türklerde de benzer şekilde egemenliğin Gök Tanrı tarafından
verildiğine inanılıyordu. Bu egemenliğe yani yönetme gücüne “kut” deniliyordu. Kut bir şahıs yerine bir aileye bahşediliyor, hakan öldüğü zaman kut verilen
aileden bir kişi yeni hakan olarak kurultay tarafından seçiliyordu.12
Orta Çağ Avrupası ve İslamiyet’ten önceki Türklerden farklı olarak egemenlik,
İslamiyet’te Allah’a aitti. Ancak Allah, ülkeyi yönetmesi için bir aileye veya bir kişiye
egemenlik yetkisi vermemekteydi. Kısacası Allah’ın belirlediği kurallar çerçevesinde
hüküm konulabiliyor ve insanın belirlediği kurallar bu çerçevenin sınırlarını geçemiyordu.13 İslamiyet’i kabul ettikten sonra Türklerde, bu anlayışın en büyük temsilcisi
Osmanlı Devleti olmuştur. Osmanlı Devleti’nde de hukuk kuralları İslam hukuku
çerçevesinde belirlenmeye ve uygulanmaya çalışılmıştı. Bu durum Osmanlı Devleti’nin çift karakterli bir hukuk sistemine sahip olması sonucunu doğurmuştu. Ülkeye
egemen olan padişah Allah’ın belirlediği kurallar olan şeriat yani şer’i hukuk çerçevesinde örfi hukuk kuralları koyabilmişti.14 Bu kuralları koyma yetkisi de Osmanlı
Devleti’nin kurucu boyu olan Kayı’nın beyi Osman Bey’den itibaren Osmanoğulları
hanedanındaydı. Bu durumun sebebi ise geleneksel Türk hakimiyeti ve Abbasi halifesinin hükümdarlık alametleri gönderdiği Selçuklu sultanın verdiği yönetme yetkisiyle egemenlik ilk önce Osmanlı hanedanının erkek çocuklarına ait olduğu bir anla-
11 Gül Akyılmaz, “Osmanlı Devletinde Egemenlik Kavramının Gelişimi”, Selçuk Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi (SÜHFD), C. 7, S. 1-2, s. 130-131. H. Emrah Beriş, “Egemenlik Kavramının Tarihsel Gelişimi ve Geleceği Üzerine Bir Değerlendirme”, Ankara Üniversitesi SBF
Dergisi, 2008, C. 63, S. 1, s. 59-60.
12 İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1998, s. 248-249.
Sadri Maksudi Arsal, Türk Tarihi ve Hukuk, Türk Tarihi Kurumu Yayınları, Ankara, 2020, s.
265-267. Akyılmaz, “Osmanlı Devleti’nde Egemenlik Kavramının Gelişimi”, s. 133-135.
13 Cahid Baltacı, İslam Medeniyeti Tarihi, M.Ü. İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 2010,
s. 88-89.
14 Mehmet Akif Aydın, Türk Hukuk Tarihi, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2014, s. 65-77. Coşkun Üçok
- Ahmet Mumcu - Gülnihal Bozkurt, Türk Hukuk Tarihi, Turhan Kitabevi, Ankara, 2020, s.
206-208. Halil Cin - Gül Akyılmaz, Türk Hukuk Tarihi, Sayram Yayınları, Konya, 2021, s. 76-86.
875 Arş. Gör. Cengizhan KIRNIK
SDÜHFD  VOL: 12, NO: 2, YEAR: 2022
yış benimsenmesiydi.15 Buna bir de Osmanlı Devleti’nin güçlenmesiyle birlikte Osmanlı padişahının kullanmaya başladığı halifelik makamı eklenmişti. Abbasi halifesinin ölümüyle birlikte de Osmanlı padişahı İslam dünyasının tek halifesi olmuştur. Bu
sayede Moğolların Abbasileri ortadan kaldırmasıyla birlikte ayrılan halifelik ve devlet
başkanlığı makamları yeniden tek kişide birleşmiştir.16 Osmanlı’da bu iki makamın
ayrılması durumu ise ilk defa Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla gerçekleşmiştir. 1774
tarihli Küçük Kaynarca Antlaşması’nda Osmanlı’nın Kırım üzerindeki egemenliğini
kaybetmesi ve 1779 Aynalıkavak Tenkihnamesi’nin imzalanmasıyla Osmanlı padişahı, İslam halifesi olarak Kırım’da yaşayan Müslümanlar üzerindeki siyasi yetkisini de
kaybetmişti. Yani Osmanlı halifesi de Mısır’daki Abbasi halifeleri gibi Kırım Müslümanları üzerinde manevi yetkilerle sınırlandırılmıştı.
17
Tanzimat devrinin son dönemlerine kadar Osmanlı hanedanı, Osmanlı ülkesindeki egemenliğini ise çeşitli sallantılar ve sınırlandırmalarla sürdürmeye
devam ediyordu.18 Pek uygulanamamış olsa da bu sınırlandırmanın en belirgin
gelişmeleri 1808 tarihli Sened-i İttifak’la başlamıştı. Sultan, ayanların isteği
üzerine bir antlaşma yapmış ve padişahın otoritesi, ayanların kendisini tanıdığı
ölçüde tanınmıştı. Sened-i İttifak’ın uygulanamadan yürürlükten kaldırılmasının
ardından II. Mahmut hukuk reformlarına başlamıştı. II. Mahmut’un ölümünün
hemen ardından ilan edilen Tanzimat Fermanı ise Osmanlı padişahının kendi
yetkilerini yine kendi iradesiyle sınırlandırdığı ilk belge olmasından ötürü yeni
bir döneme kapı açmıştı. Daha sonra bu belgeye 1856 tarihli Islahat Fermanı
eklenmişti. Bu dönemin en önemli gelişmesi ise Sultan II. Abdülhamid’in ilan
ettiği ve Osmanlı’nın ilk anayasası olma özelliğine sahip olan Kanun-ı Esasi’nin
kabulü olmuştur.19 Padişah yetkilerinin açıkça belirlendiği 1876 Kanun-i Esa-
15 Akyılmaz, “Osmanlı Devleti’nde Egemenlik Kavramının Gelişimi”, s. 137-139. Fatih Türe,
“Türkiye’de Siyasal Egemenlik Kavramının Gelişimi: Osmanlı’dan Cumhuriyete Tarihsel Süreç”, Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 2005, C. 3, S. 4, s. 30.
16 Azmi Özcan, “Hilafet”, TDV İslam Ansiklopedisi, TDV Yayınları, İstanbul, 1998, C. 17, s. 546.
Halil İnalcık, “Osmanlı Padişahı”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 1958, C. 13, S. 4, s. 68-72.
17 Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye -I, Klasik Dönem (1302-1606): Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik
Gelişim, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2020, s. 144-146. Ekrem Buğra Ekinci,
Osmanlı Hukuku, Arı Sanat Yayınevi, İstanbul, 2019, s. 232-233. İnalcık, “Osmanlı Padişahı”,
s. 69-71. Ayrıntılı bilgi için ayrıca bkz. Özcan, “Hilafet”, s. 546-552.
18 Ayrıntılı bilgi için bkz. Murat Soysal, Türkiye’de İktidarın Sınırlandırılması, Siyasal Kitabevi,
Ankara, 2020.
19 Roderic H. Davison, Osmanlı İmparatorluğu’nda Reform 1856-1876, Papirüs Yayınevi, İstanbul, 1997, C. 1, s. 35-50. Ali Akyıldız, “Tanzimat”, TDV İslam Ansiklopedisi, TDV Yayınları, İstanbul, 2011, C. 40, s. 1-10.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kuruluş Tarihi Üzerine Bir Değerlendirme 876
SDÜHFD  CİLT: 12, SAYI: 2, YIL: 2022
si’sinde padişahın yanına yetkileri oldukça sınırlı parlamento eklenmişti.20 Merkezi yönetimde seçimle tanışan Osmanlı Devleti’nin bu durumu uzun sürmedi
ve ilk Osmanlı meclisi 1878 yılında feshedildi. Osmanlı padişahı II. Abdülhamid,
1908 yılına kadar tek başına egemen oldu.21 II. Abdülhamid’in Meşrutiyeti yeniden ilan etmesiyle de padişahın tek başına iktidarı sona erdi. İlk olarak merkezi
otoriteyi oldukça sağlamış olan II. Abdülhamid tahttan indirildi. Ardından
1909’da Kanun-ı Esasi değişiklikler yapılarak yeniden yürürlüğe girdi ve parlamentonun yetkileri arttırıldı.
22 Ancak bu durum da uzun sürmedi. 1912 yılında
iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki Fırkası, 1918’e kadar ülke üzerinde neredeyse mutlak bir otorite kurdu.23
C. Devletin Tanınması
Bir devletin tanınması, temel üç unsurunu da sağlamış olan bir tüzel kişiliğin başkaca devletler tarafından varlığının kabul edilmesidir. Devletlerin tanınmasının hukuki niteliği hakkında iki görüş mevcuttur. Bu görüşlerden ilki tanımanın kurucu nitelikte olduğudur. Tanımanın kurucu nitelikte olduğunu savunan görüşe göre bir devletin var olmasında üç temel unsurun yanı sıra tanıma
da yer almalıdır. Yani bir devletin kurulması için temel şartlardan biri de o devletin tanınmasıdır. Ancak pek çok yönden eleştirilen bu görüş yerine ikinci görüş daha çok tercih edilmektedir. İkinci görüşe göre bir devletin tanınması açıklayıcı niteliktedir. Yani kurulmuş olan bir devletin varlığı tanımayla da kabul
edilmektedir. Açıklayıcı nitelikte kabul edilen tanımada eğer başka devletler bir
devletin varlığını tanımamış olduğu takdirde o devlet kurulmamış olmayacaktır.
Fakat tanımayan devletler açısından uluslararası arenada herhangi bir hakka ve
20 Bülent Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2018, 141-
145.
21 Stanford J. Shaw - Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, çev. Mehmet Harmancı, E Yayınları, İstanbul, 2017, C. 2, s. 263-266.
22 Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, s. 175-197. Sina Akşin, “Jön Türkler”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, İstanbul, 1985, C. 3, s. 837-
840. Enver Ziya Karal, İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı (1908-1918), Osmanlı Tarihi
Ansiklopedisi, TTK Yayınları, Ankara, 1999, C. IX, s. 18-40, 75-108. Ayrıca bkz. İsmail Hakkı
Uzunçarşılı, “1908 Yılında İkinci Meşrutiyetin Ne Suretle İlan Edildiğine Dair Vesikalar”, Belleten, 1856, C. XX, S. 77-80.
23 Shaw - Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, s. 349. Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, s. 200-201. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler: İttihat ve Terakki;
Bir Çağın Bir Kuşağın, Bir Partinin Tarihi, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1989, C. III, s.
204-205. Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, çev. Metin Kıratlı, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 1993, s. 244.
877 Arş. Gör. Cengizhan KIRNIK
SDÜHFD  VOL: 12, NO: 2, YEAR: 2022
imtiyaza da sahip olmayacaktır.24 Devletlerin tanınması açık (sarih) bir şekilde
olabileceği gibi örtülü (zımni) şekilde de olabilir. Açık tanımada devlet, diğer bir
devleti tanıdığını resmi kanallarla açık bir şekilde ifade eder. Örtülü (zımni)
tanımada ise bir devlet diğer devletle anlaşmalar yapma, ticari faaliyette bulunma, diplomatik ilişki kurma gibi bağlantılar kurarak bu durumu ortaya koyar.25
II. MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİNDE ANADOLU VE YENİ MECLİS
A. Millet Meclisinin Ortaya Çıkışı
Osmanlı Devleti’nde İttihat ve Terakki Fırkası’nın siyasi iktidarı yaşandığı sıralarda, 1914 yılında I. Dünya Savaşı patlak verdi ve 1918 yılında biten bu savaştan Osmanlı Devleti yenilgiyle ayrıldı. Savaşın bitmesine yakın bir zamanda
Sultan IV. Mehmet Vahidettin tahta geçti. Savaşın yenilgiyle sonuçlanmasının
faturası İttihat ve Terakki’ye kesilmesiyle önce Ahmet İzzet Paşa hükümeti kısa
süre sonra da Ahmet Tevfik Paşa hükümeti kuruldu.26 30 Ekim 1918 yılına gelindiğinde Osmanlı’nın savaştaki yenilgisinin sonucu olarak Mondros Mütarekesi imzalandı. Osmanlı Devleti’nin kendi topraklarındaki siyasi, askeri ve ekonomik egemenliğine büyük set çeken bu anlaşma toplumda sert tepkiyle karşılanmasıyla ülkenin çeşitli yerlerinde örgütlenmeler meydana gelmeye başladı.
Bu gelişmelerin sonucu olarak 30 Ekim 1918’den 23 Nisan 1920 I. TBMM’nin
açılışına kadar geçen sürede toplanan kongreler nedeniyle bu döneme “Kongreler Dönemi” veya “Kongreler İktidarı” denilmektedir.27
Millî Mücadele döneminde gerçekleşen kongreler, toplandıkları coğrafya,
ortaya koydukları siyasi ağırlık ve hitap ettikleri nüfus bağlamında dört kısma
ayrılmaktadır. Bu ayrımlardan ilki bir kentte veya birkaç kazada yapılan kongre-
24 Enver Bozkurt - Mehmet Akif Kütükçü - Yasin Poyraz, Devletler Hukuku, Yetkin Yayınları,
Ankara, 2015, s. 101-102. Doğan, Devletler Hukuku, s. 249-250. Devletlerin tanınmasının kurucu ve açıklayıcı olduğuna dair tartışmalar için bkz. Malcolm Shaw, Uluslararası Hukuk, çev.
İbrahim Kaya, Yücel Acer, Turgut Demirtepe, G. Engin Şimşek, Türkiye Bilimler Akademisi
(TÜBA), Ankara, 2018, s. 316-322.
25 Bozkurt - Kütükçü - Poyraz, Devletler Hukuku, s. 102. Aksar, Teoride ve Uygulamada Uluslararası Hukuk, s. 267-268. Sur, Uluslararası Hukukun Esasları, s. 140.
26 Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1991, C. III, K.
IV., s. 783-786.
27 Bülten Tanör, “Millî Mücadele’de Kongreler”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, İstanbul, 1985, C. 4, s. 1137.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kuruluş Tarihi Üzerine Bir Değerlendirme 878
SDÜHFD  CİLT: 12, SAYI: 2, YIL: 2022
lerdir. Bunlar “yerel kongreler” olarak ifade edilmektedir. İkinci olarak mülki coğrafyaya göre vilayetlerde toplanan kongrelerdir. Bunlar da “yöresel kongreler”
olarak adlandırılmaktadır. Üçüncü örgütlenme, “bölgesel kongreler”dir. Bu kongreler birkaç vilayetin ve bu vilayetlerdeki cemiyetlerin birleşerek yaptıkları kongreler ve örgütlenmelerdir. Dördünce ve son örgütlenme ise “ulusal örgütlenme
veya kongreler”dir. Bu örgütlenmeler ise tüm yurdu kapsayan, tüm yurda hitap
eden örgütlenmelerdir. Bu tür kongrenin tek örneği ise Sivas Kongresi’dir.28
Sivas Kongresi’nin toplanmasının ilanı 22 Haziran 1919’da 9. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde Hüseyin Rauf Bey, Refet Paşa, Ali Fuat
Paşa, 15. Kolordu Komutanı Kâzım Paşa ve Cemal Paşa gibi isimlerin imzalamasıyla Amasya Genelgesi’nde yapılmıştır. Genelgede ayrıca Erzurum Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti ve Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’nin düzenlediği Erzurum Kongresi’nden bahsedilmektedir.29
23 Temmuz 1919 tarihine gelindiğinde Erzurum Kongresi 56 delege ile birlikte açıldı. Başkanlığını Mustafa Kemal Paşa’nın üstlendiği kongre 7 Ağustos
1919 günü sona erdi. Kongrenin kararları bir beyanname ile ilan olundu. Bu
kararlar arasında kongreyi gerçekleştiren cemiyetlerin Doğu Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti adı altında birleşmesi (md. 9), kongre tarafından bir Heyet-i
Temsiliye’nin oluşturulması (md. 10), en önemli maddelerden biri olan Osmanlı
Devleti’nin birliği ve bütünlüğünün sağlanması, milli istiklalin yeniden tesis
edilmesi, saltanatın ve hilafetin korunması ve bunları korumak için Kuva-yi
Milliye’nin güçlendirilmesi, en sonunda “milli iradenin” hâkim kılınması esası
kabul edildi (md. 2).30
Bu kararlar neticesinde başında Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın bulunduğu
İstanbul hükümeti, Heyet-i Temsiliye’nin faaliyetlerini engellemek ve Millî Mücadele’yi durdurmak adına bir dizi kararlar almıştı. Bunlar arasında Kuva-yı
Milliye’yi dağıtmak, Millî Mücadele’nin telgraflardan faydalanmasını önlemek,
28 Tanör, “Millî Mücadele’de Kongreler”, s. 1138.
29 M. Tayyib Gökbilgin, Millî Mücadele Başlarken: Mondros Mütarekesinden Sivas Kongresine,
Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1959, s. 145-148. Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, Temel Yayınları, İstanbul, 2010, s. 127-134. Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, Yapı
Kredi Yayınları, İstanbul, 2010, C. 1, s. 60-62. Rauf Orbay, Siyasi Hatıralar, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2009, s. 304-308.
30 DABOA. BEO. SYS., D. No. 54/2, B. No. 343693. Bülent Tanör, Türkiye’de Kongre İktidarları
(1918-1920), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2016, s. 186-187. Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, s. 178-186. Karabekir, İstiklal Harbimiz, s. 114-118. Orbay, Siyasi Hatıralar, s. 325-331.
879 Arş. Gör. Cengizhan KIRNIK
SDÜHFD  VOL: 12, NO: 2, YEAR: 2022
soruşturma için heyetler göndermek, 3. Ordu müfettişliği ve askerlikten istifa
etmiş olan Mustafa Kemal’i meslekten çıkarmak ve Sivas Kongresi’nin toplanmasını engellemek gibi girişimler mevcuttu.31
Nitekim Millî Mücadele’nin durdurulmasına dair bu tür girişimler başarısız olmuş ve Sivas Kongresi 4 Eylül 1919 günü toplanmıştı. Erzurum Kongresi’ne nazaran
temsil gücü daha zayıf olan Sivas Kongresi daha genel ve ulusal kararlar almıştı. Bu
bağlamda Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin bütün ülkeyi kapsayacak
boyuta getirilip Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adını alarak milletin
istikbalinin yine milletin iradesiyle kurtarılmaya çalışıldığı bu dönemde İstanbul
hükümetinin millî iradeye bağlı olmasının gerekliliği basın-yayın hayatında etkinliğin arttırılması adına “İrade-i Milliye Gazetesi”nin açılması ve Heyet-i Temsiliye’nin
sayısının arttırılması gibi kararlar kongrede alınmış ve Erzurum Kongresi’nde alınan
kararların birçoğu Sivas Kongresi’nde de yinelenmiştir.32
Sivas Kongresi’nin durdurulamamasının ardından Damat Ferit Paşa görevden alınarak yerine Ali Rıza Paşa getirildi ve bu gelişmeler üzerine Sadrazam Ali
Rıza Paşa, Bahriye Nazırı Salih Paşa’yı Mustafa Kemal ve Heyet-i Temsiliye ile
görüşmek için Anadolu’ya gönderdi. Amasya’da yapılan görüşmelerde (20-22
Ekim 1919) Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın yeniden toplanması kararı alındı.
33
Mustafa Kemal Paşa’nın Heyet-i Temsiliye’nin merkezini Erzurum’dan Ankara’ya taşıdığı (10 Ocak 1920) sıralarda yapılan yeni seçimlerin ardından Son
Osmanlı Mebusan Meclisi de 12 Ocak 1920’de İstanbul’da toplandı ve 28 Ocak
1920’de Osmanlı’nın egemenlik haklarını belirleyen 6 maddelik Misak-ı Milli
kararları alındı.
34 17 Şubat 1920’de kamuoyuna duyurulan Misak-ı Milli kararları
itilaf devletlerince olumsuz karşılandı. 16 Mart 1920’de de başkent İstanbul’un
fiili olarak işgal edilmesiyle birlikte Osmanlı Mebusan Meclisi dağıtıldı.
35
31 Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Millî Mücadele: Mutlakıyete Dönüş 1918-1919, Kültür
Yayınları, İstanbul, 2004, C. 1, s. 504-508.
32 Tanör, Türkiye’de Kongre İktidarları (1918-1920), s. 187-192. Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, s. 219-233. Karabekir, İstiklal Harbimiz, s. 236-246. Orbay, Siyasi Hatıralar, s. 369-373.
33 Görüşmeler neticesinde Mustafa Kemal Paşa’ya rütbe ve nişanları geri verildi ve sadece
meslekten istifa ettiği ifade edildi. Ayrıca görüşmelerde farklı kararlar alınsa da pek çoğu gerçekleştirilmedi. Shaw - Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye., s. 410-411.
34 Murat Bardakçı, Yıkılış ve Kuruluş, Osmanlı İmparatorluğu’nun Çöküş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluş Belgeleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2018, s. 176-181. Orbay, Siyasi Hatıralar, s. 427-429.
35 Shaw - Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye., s. 411-413. Orbay, Siyasi Hatıralar,
s. 431-450.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kuruluş Tarihi Üzerine Bir Değerlendirme 880
SDÜHFD  CİLT: 12, SAYI: 2, YIL: 2022
İstanbul’un işgal edilmesinin ardından Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa
Kemal Paşa 19 Mart 1920’de bir seçim genelgesi yayımladı. Bu genelgede ülkede yeni bir seçim yapılması ve bu yeni seçimin usulleri ifade ediliyordu. Genelgeye göre meclis Ankara’da toplanacaktı. Ayrıca ülke 66 seçim bölgesine ayrılacak, her bir bölgeden 5 vekil seçilecekti. Dahası dağıtılan Son Osmanlı Mebusan
Meclisi’nin mebusları da meclisin doğal üyesi olacaktı. Ülkenin mevcut olağanüstü durumu gereği ülkenin her yerinde istenildiği gibi bir seçim yapılamasa
da meclis, Ankara’da bulunan 115 milletvekili ile birlikte 23 Nisan 1920 tarihinde açıldı.
36
TBMM’nin37 açılması ile birlikte Heyet-i Temsiliye işlevini yitirmiş oluyordu.
Tüm yurdu temsilen millet meclisinin Heyet-i Temsiliye’nin yerini almasıyla
birlikte önce Mustafa Kemal Paşa meclis başkanı seçildi, daha sonra da yedi
kişilik Geçici İcra Heyeti kuruldu. Her şubeden belirli sayıda kişilerce oluşturulan Encümen-i Mahsus’un (Layiha Encümenleri) hazırlamış olduğu “Büyük Millet Meclisi İcra Vekillerinin Sureti İntihabına Dair Kanun” 2 Mayıs 1920’de Meclis tarafından kabul edildi ve Geçici İcra Heyeti’nin yerini on bir kişilik İcra Vekilleri aldı. Bu vekillerin seçimi meclis içinden yapılacak ve çoğunluk usulüne göre
belirlenecekti. 5 Eylül 1920 tarihine gelindiğinde ise meclisin çalışma usulünü
belirleyen “Nisab-ı Müzakere Kanunu” kabul edildi. Böylece I. TBMM’nin 1921
Anayasasını yapması için gerekli hazırlıklar tamamlanmış oldu.38
B. 1921 Teşkilat-I Esasiye Kanunu
22 Ağustos 1920 tarihinde meclisin çalışma prensipleri, niteliği ve oluşumuna dair eksiklerin giderilmesi amacıyla “Büyük Millet Meclisinin Şekil ve Mahiyetine Dair Mevadd-ı Kanuniye” başlıklı kanun tasarısı meclisin onayına sunuldu. Ancak reddedildi. Meclisin ve hükümetin çalışma usullerine dair bu eksikliklerin tamamlanamaması gerekçesiyle İcra Vekilleri Heyeti’nin 13 Eylül
1920’de hazırlamış olduğu otuz bir maddelik “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu Layihası” veya “Halkçılık Programı” adlarındaki metin 18 Eylül 1920’de meclis genel
36 İhsan Güneş, Birinci TBMM’nin Düşünce Yapısı (1920-1923), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1997, s. 55-71. Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, s. 421-422. Kazım Karabekir,
İstiklal Harbimiz, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2010, C. 2, s. 733-747. İsmet İnönü, Hatıralar,
Bilgi Yayınevi, Ankara, 1992, C. 1, s. 191-192. Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2004, s. 255-268.
37 Türkiye adının kullanılmasına dair ayrıntılı bilgi için bkz. İhsan Güneş, Birinci TBMM’nin Düşünce Yapısı (1920-1923), s. 71-74.
38 Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, s. 231-242
881 Arş. Gör. Cengizhan KIRNIK
SDÜHFD  VOL: 12, NO: 2, YEAR: 2022
kuruluna sunuldu. Daha çok hükümet programı olarak kabul edilmesi istenen
bu metin, incelenmek ve gerektiği takdirde yeniden düzenlenmek üzere Encümen-i Mahsus’a gönderildi. 21 Ekim 1920’de çalışmalarını tamamlayan Encümen-i Mahsus, hazırladığı kanun tasarısını meclise sunmadan önce ülkenin
olağanüstü şartlarını ve meclisin üzerine düşen sorumlulukları anlatan “Büyük
Millet Meclisi Beyannamesi”39 adındaki bildiriyi yayımladı ve Encümen-i Mahsus’un hazırladığı kanun tasarısı 18 Kasım 1920’de “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu”
adıyla meclis gündemine sunuldu. 2 aylık tartışmaların ardından 23 madde ve 1
ek madde olmak üzere “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu”40 20 Ocak 1920 tarihinde
kabul edildi.41
Anayasa metnini özetlemek gerekirse; Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
İdare şekli, halkın geleceğini kendisi ve bilfiil yönetmesi esasına dayalıdır (md. 1).
Yasama ve yürütme erkleri milletin yegâne ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet
Meclisi’ne aittir (md. 2). Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından yönetilir
ve hükümeti “Büyük Millet Meclisi Hükümeti” unvanını taşır (md. 3). Büyük Millet Meclisi vilayet halklarınca seçilen üyelerden oluşur (md. 4). Büyük Millet Meclisi seçimleri 2 senede bir yapılır. Seçilen vekiller yeniden seçilebilirler. Eski vekiller yenileri göreve başlayana kadar görevlerini sürdürmeye devam ederler. Yeni
seçimlerin yapılması mümkün değilse eski vekiller ancak bir sene daha görev
yaparlar. Vekiller sadece seçildikleri vilayetlerin değil, bütün ülkenin temsilcileridirler (md. 5). Büyük Millet Meclisi genel kurulu kasım ayının başında davetsiz
toplanır (md. 6). Şer’i hükümlerin uygulanması, kanunların değiştirilmesi, duyurulması, kaldırılması; barış ve savaş karar verme, vatan savunması kararının alınması gibi hukuki esasların tamamı Büyük Millet Meclisine aittir. Kanunların ve
nizamların düzenlenmesi zamanın ihtiyaçlarına uygun şekilde fıkıh ve hukuk esas
alınarak yapılır. Meclis üyelerinin görev ve yetkileri özel bir kanun ile ayrıca belirlenecektir (md. 7). Büyük Millet Meclisi hükümeti bünyesinde çalışan daireler
meclisin seçtiği vekiller aracılığıyla yönetilir. Gerekli gördüğü takdirde vekilleri
değiştirebilir veya yönlendirebilir (md. 😎. Büyük Millet Meclisi bir seçim dönemi
olmak üzere meclis başkanı seçer. Meclis başkanı, meclis adına imza koyma ve
Vekiller Heyeti’nin kararlarını onaylama yetkisine sahiptir. İcra Vekilleri Heyeti
39 TBMM ZC, 1. Devre, C. 5, s. 414.
40 TBMM ZC, 1. Devre, C. 7, s. 321-339. Düstur, 3. Tertip, C. 1, s. 196-199.
41 İhsan Güneş, “Teşkilati Esasiye Kanunu’nun (1921 Anayasası’nın) Yapılış Süreci”, Anadolu
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2020, C. 20, S. 2, s. 238-244. Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, s. 247-253.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kuruluş Tarihi Üzerine Bir Değerlendirme 882
SDÜHFD  CİLT: 12, SAYI: 2, YIL: 2022
içlerinden birini reis seçebilir. Ancak Büyük Millet Meclisi Başkanı Vekiller Heyeti’nin yine de doğal başkanıdır (md. 9).42
Anayasanın bundan sonraki kısımlarında yerel yönetimler, yerel yönetimlerin görev alanları ve idare biçimleri belirlenmiştir. Buna göre; 2. bölüm; “idare”, 3. bölüm; “Vilayet”, 4. bölüm; “Kaza”, 5. bölüm; “Nahiye”, 6. Bölüm;
“Umumi Müfettişlik” ve ek madde niteliğindeki son bölüm ise “Madde-i Münferide” başlığını taşımaktadır.43
Oldukça kısa olan bu anayasa metni çerçeve anayasa niteliğinde olup kapsamında yargılamaya ve temel hak ve hürriyetler barındırmamaktadır. Ancak
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, daha önceleri de dile getirilen hakimiyet-i milliyeyi,
“egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diyerek yasalaştırmıştır. Metnin 2.
maddesinde yasama ve yürütme kuvvetlerinin TBMM’nin elinde bulunduğu
ifade edilmiş, 3. madde ile de “Türkiye Devleti” idaresinin meclise ait olduğu
belirtilmişti. 1921 Anayasasında İstanbul’da halen mevcut bulunan padişahın
devlet başkanı sıfatını taşıyor olması sebebiyle devlet başkanlığı makamı oluşturmamış olsa da anayasanın 3. maddesinden anlaşılacağı üzere egemenlik,
padişah ve Osmanlı hanedanından alınarak halka ve onun temsilcilerinin bulunduğu meclise geçmişti. Daha sonra İstiklal Mahkemeleri’ni de kuracak olan
bu meclis, sadece yasama, yürütme erklerini değil yargıyı da elinde bulundurduğunu göstererek “kuvvetler birliği ilkesi”nin ve buna bağlı olarak “meclis
hükümeti sistemi”nin benimsemiş olduğunu kabul etmiştir. Bütün bunlardan
farklı olarak Anayasa, Kanun-ı Esasi’yi yürürlükten tamamen kaldırmamış, eksik
kaldığı konuları Kanun-ı Esasi ile tamamlamıştır.44
Anayasanın hukuki niteliğine değinmek gerekirse Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, Kanun-i Esasi ve fermanların aksine meclis eliyle hazırlanmış olması nedeniyle çerçeve niteliğinde de olsa hukukçuların büyük çoğunluğu tarafından bir
anayasa metni olarak kabul görmüştür.45
42 Taha Parla, Türkiye’de Anayasalar, İletişim Yayınları, İstanbul, 1991, s. 12-16.
43 Tam metin için ayrıca bkz. Server Tanili, Anayasalar ve Siyasal Belgeler, Cem Yayınevi, İstanbul, 1976, s. 62-65. Suna Kili - A. Şeref Gözübüyük, Türk Anayasa Metinleri “Senedi İttifaktan Günümüze”, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1985, s. 91-93.
44 Güneş, “Teşkilati Esasiye Kanunu’nun (1921 Anayasası’nın) Yapılış Süreci”, s. 245-246. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’na dair ayrıntılı bilgi ve kurucu meclis tartışmaları için ayrıca bkz. Belkıs
Konan, “1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu Layihası”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2022, C. 71, S. 1.
45 Gözler, Türk Anayasa Hukuku Dersleri, s. 23-24. Orhan Aldıkaçtı, Anayasa Hukukumuzun
Gelişmesi ve 1961 Anayasası, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1982, s. 82-86. Tanör,
883 Arş. Gör. Cengizhan KIRNIK
SDÜHFD  VOL: 12, NO: 2, YEAR: 2022
C. Millî Mücadele ve Monarşinin Sonu
Anadolu’da yaşanan bu siyasi gelişmelerle birlikte ülkenin her tarafında silahlı mücadele devam ediyordu. Doğuda Kazım Karabekir komutasındaki birlikler Eylül 1920’de Ermenilere karşı saldırıya geçmiş ve kesin zafer kazanmıştı.
Doğu cephesinde yaşanan bu gelişmenin sonucu olarak 3 Aralık 1920’de Ermenilerle Gümrü Antlaşması, Moskova’da bulunan Afgan temsilcilerle 1 Mart
1921’de Türk-Afgan Dostluk Antlaşması, Sovyetler Birliği’yle 16 Mart 1921’de
Moskova Antlaşması ve 13 Ekim 1921’de Kars Antlaşması imzalanmıştı. Doğu
sınırının çizilerek doğu cephesinin kapatıldığı bu antlaşmaların bir diğer önemli
sonucu ise Anadolu’da açılan Büyük Millet Meclisi’nin tanınması olmuştur.46
1921 Anayasasının onaylandığı tarihlerde de batıda Yunan kuvvetleriyle
Türk düzenli orduları arasında yaşanan I. İnönü Muharebesi gerçekleşiyordu.
Bu savaştan yaklaşık 2-3 ay sonra ise II. İnönü Muharebesi yaşanmış ve Türk
kuvvetleri bu savaşlardan galibiyetle ayrılmıştı. Ancak 10 Temmuz 1921 tarihinde başlayan Kütahya-Eskişehir Muharebesi Türk orduları tarafından yenilgiyle sonuçlanmış ve 19 Temmuz’da Eskişehir kaybedilmişti. Bunun üzerine Meclis
Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın isteği üzerine Batı Cephesi Orduları, Sakarya
nehrinin doğusuna kadar çekildi. Yunan ordularının Ankara’ya yaklaşması mecliste ve halkta infial yaratmış, meclisin Kayseri’ye taşınması gündeme gelmişti.
Ayrıca mecliste Mustafa Kemal Paşa’nın ordunun başına geçmesine dair tartışmalar çıkmaya başlamıştı. Mustafa Kemal Paşa, belli şartlar doğrultusunda
ordunun başına geçme teklifini kabul etmişti. Ancak bu şartlar, meclisin tüm
yetkilerini elinde bulundurduğu bir başkomutanlık rütbesiydi. Meclisin yetkilerinin kullanılması ve başkomutanlık vekili yerine direkt olarak başkomutanlık
rütbesinin verilmesi hususları mecliste oldukça sert tartışmalara sebep olmuştu. Mustafa Kemal Paşa, bu yetkinin 3 aylık sürede olacağını, olağanüstü durumlar yüzünden hızlı kararlar almak gerektiğini ve meclisin isterse bu yetkiyi
kaldırma yetkisini elinde bulundurduğunu açıklayarak 5 Ağustos 1921’de Başkomutanlık kanun teklifini kabul ettirmeyi başarmıştı.
47
Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, s. 252-253. Mümtaz Soysal - Fazıl Sağlam, Türkiye’de
Anayasalar, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, İstanbul, 1983, C.
1, s. 22.
46 Toktamış Ateş, “Milli Mücadele’de Ordu, Savaşlar ve Cepheler”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e
Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, İstanbul, 1985, C. 5, s. 1174. Karabekir, İstiklal Harbimiz, s. 986-1008.
47 Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar - IV, Başbakanlık Basımevi, Ankara,
1974, s. 78-107. Fahri Çoker, “Milli Mücadele’de Hukuk Düzeni”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kuruluş Tarihi Üzerine Bir Değerlendirme 884
SDÜHFD  CİLT: 12, SAYI: 2, YIL: 2022
İlk iş olarak 7-8 Ağustos tarihlerinde 10 maddelik “Tekalif-i Milliye Emirleri”
yayımlayan Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yine kendisine verilen yetkiye
dayanarak çeşitli illere İstiklal Mahkemeleri kurdurmuş veya bu mahkemelere
yeni üye ataması yapmıştır.48
Bu süreçlerden sonra 23 Ağustos 1921’de başlayıp 13 Eylül 1921 tarihinde
son bulan Sakarya Meydan Muharebesi, Türk kuvvetlerinin galibiyetiyle sonuçlanmıştı. Sakarya Savaşı’ndan sonra Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın görev
süresi 3 aylık aralarla 31 Ekim 1921, 4 Şubat ve 6 Mayıs 1922 tarihlerinde olmak yeniden uzatıldı. 20 Temmuz 1922’de Başkomutanlık kanunundaki meclisin yetkilerine dair olan bölümlerde değişiklikler yapılarak süresiz olarak uzatılması kararlaştırıldı.
49 Bu duruma karşı, meclisteki muhalif kesimin isteği doğrultusunda 8 Temmuz 1922 tarihinde İcra Vekilleri Suret-i İntihabına Dair Kanun’da yapılan değişiklikle İcra Vekilleri Heyeti üyelerinin meclis üyeleri arasından tek tek seçilmesi sistemine yeniden geçilmiştir. Böyle Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın vekil seçimlerinde aday gösterebilme yetkisi elinden alınmış oldu.50 Ayrıca Sakarya Meydan Muharebesi’nden galip ayrılmasının sonucu
olarak TBMM ile Fransızlar arasında Ankara Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma
ile Güney cephesi resmen kapatıldı ve TBMM ilk defa batılı bir itilaf devleti
tarafından tanındı.
51
26 Ağustos 1922’de başlayıp 9 Eylül 1922’de İzmir’in Yunan işgalinden kurtarılması ile sona eren Büyük Taarruz’un ardından 11 Ekim 1922 tarihinde
TBMM ve İtilaf devletleri arasında Mudanya Mütarekesi imzalanmıştı.
52 Bu
antlaşmanın hemen ardından Lozan’da bir barış antlaşması imzalamak üzere
İtilaf devletleri hem İstanbul hükümetini hem de Ankara hükümetini konferansa davet etmiştir. 2 yıldır görevde bulunan Sadrazam Tevfik Paşa da TBMM’nin
göndereceği hükümetin İstanbul hükümetini kollaması gerektiğine dair bir telgraf göndermişti. Bu gelişmeler üzerine TBMM, “Osmanlı İmparatorluğu’nun
Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, İstanbul, 1985, C. 5, s. 1194. Toktamış Ateş, “Milli
Mücadele’de Ordu, Savaşlar ve Cepheler”, s. 1173. İnönü, Hatıralar, s. 240-280. Atay, Çankaya, s. 316-325.
48 Çoker, “Milli Mücadele’de Hukuk Düzeni”, s. 1194.
49 İhsan Güneş, “Başkomutanlık Kanunu (5 Ağustos 1921)”, https://ataturkansiklopedisi.
50 Soysal, Türkiye’de İktidarın Sınırlandırılması, s. 113-114.
51 Toktamış Ateş, “Milli Mücadele’de Ordu, Savaşlar ve Cepheler”, s. 1174-1175.
52 Bardakçı, Yıkılış ve Kuruluş, Osmanlı İmparatorluğu’nun Çöküş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin
Kuruluş Belgeleri, s. 188. Atay, Çankaya, s. 332-345.
885 Arş. Gör. Cengizhan KIRNIK
SDÜHFD  VOL: 12, NO: 2, YEAR: 2022
İnkıraz Bulup, TBMM Hükümeti Teşekkül Ettiğine Dair Heyeti Umumiye Kararı”53 ile 30 Ekim 1922’de Osmanlı Devleti’nin lağvedildiğini ilan etti. Bu karardan
2-3 gün sonra da 1-2 Kasım 1922 tarihlerinde “TBMM’nin Hukuku Hakimiyet ve
Hükümraninin Mümessili Hakikisi Olduğuna Dair Heyeti Umumiye Kararı”54 ile
de meclis, halifeliği saltanattan ayırarak hilafetin Hanedan-ı Ali Osman’a ait
olduğunu ifade etmiş ve saltanatın artık son bulduğunu duyurmuştur.55
D. Lozan Barış Antlaşması ve 1923 Değişiklikleri
23 Nisan 1920’de başlayan Osmanlı düzeninden kopuş süreci ve yaşanan
tartışmalarda ortaya çıkan ayrılıklar mecliste bölünmelere yol açmıştı. Bu ayrılığın ilk sonucu Mustafa Kemal Paşa tarafından, 10 Mayıs 1921’de “Anadolu ve
Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu” (Birinci Grup) adıyla bir gurubun kurulması
oldu. Mustafa Kemal Paşa’nın kurduğu bu grubun dışında kalan diğer meclis
üyeleri ise İkinci Grup adıyla örgütlendiler. Millî Mücadele’de meclisteki gergin
ortam, yaşanan sert tartışmalar, Başkomutanlık Kanunu, saltanatın kaldırılması
ve Lozan görüşmeleri gibi olaylar sonucunda yorgun olan meclisin artık vaktinin
dolduğu, seçimlerin yenilenmesi gerektiği sonucuna varıldı. 1 Nisan 1923’te
verilen önergenin meclisin büyük çoğunluğu tarafından kabul edilmesi ile birlikte TBMM seçimlerinin yenilenmesi kararlaştırıldı.
56
Seçim kararı alındıktan sonra seçim kanunda da birtakım değişiklikler yapıldı. Bu değişiklikler arasında oy verme yaşının 25’ten 18’e indirilmesi, 20.000
erkek nüfusa karşılık bir milletvekili seçilmesi, bir nahiyede her 200 erkek nüfus
için 1 ikinci seçmen seçilmesi, milletvekili olabilmek içinse mesleği askerlik
olanlar, öğretmenler dışında merkezden atanan tüm memurlar ile hakimler,
savcılar ve müftülerin ikinci seçmen seçimine 2 ay kala mesleklerinden ayrılmak
53 “Osmanlı İmparatorluğunun münkariz olduğuna ve Büyük Millet Meclisi Hükümeti teşekkül
ettiğine ve yeni Türkiye Hükümetinin Osmanlı İmparatorluğu yerine kaim olup onun hududu
millî dahilinde yeni vârisi olduğuna ve Teşkilâtı Esasiye Kanunu ile hukuku hükümrani milletin
nefsine verildiğinden İstanbul’daki padişahlığın madum ve tarihe müntakil bulunduğuna ve
İstanbul’da meşru bir hükümet mevcut olmayıp İstanbul ve civarının Büyük Millet Meclisine
ait ve binaenaleyh oraların umuru idaresinin de Büyük Millet Meclisi memurlarına tevdi edilmesine ve Türk Hükümetinin hakkı meşruu olan Makamı hilâfeti esir bulunduğu ecnebilerin
elinden kurtaracağına karar verildi.” TBMM ZC, 1. Devre, C. 24, s. 311. Düstur, 3. Tertip, C. 3,
s. 149. Gözübüyük - Kili, Türk Anayasa Metinleri “Senedi İttifaktan Günümüze”, s. 95.
54 TBMM ZC, 1. Devre, C. 24, s. 328. Düstur, 3. Tertip, C. 3, s. 152.
55 Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, s. 277-278.
56 İhsan Güneş, Atatürk Dönemi Türkiye’sinde Milletvekili Genel Seçimleri (1919-1935), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2017, s. 131-136.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kuruluş Tarihi Üzerine Bir Değerlendirme 886
SDÜHFD  CİLT: 12, SAYI: 2, YIL: 2022
zorunda olmaları kabul edildi. Alınan bu karar 4 Nisan 1923 tarihinde Dahiliye
Vekili tarafından tüm illere duyuruldu.57
6 Aralık 1922’de Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nun Halk Fırkası’na dönüştürüleceğini açıklayan Mustafa Kemal Paşa, 8 Nisan 1923’de seçim beyannamesi yayımladı ve seçimlere gidildi. 28 Haziran 1923’te yapılan
seçimlerde Halk Fırkası meclisteki sandalyelerin biri hariç tamamını aldı. Seçimlerden hemen sonra 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalandı. 23
Ağustos 1923 tarihli 340, 341, 342 ve 343 sayılı kanunlarla da antlaşma metni
mecliste onaylandı.
58 1 Kasım 1922’den beri devlet başkanı makamının boş
kalması sorunu 29 Ekim 1923 tarihli “Teşkilat-ı Esasiye Kanununun Bazı Mevaddının Tavzihan Tadiline Dair Kanun”59 ile yapılan değişikliklerle birlikte ortadan kalktı.
Bu değişikliklere göre; egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. İdare şekli,
halkın geleceğini kendisi ve bilfiil yönetmesi esasına dayalıdır. Türkiye Devleti’nin hükümet şekli cumhuriyettir (md. 1). Türkiye Devleti’nin dini İslam’dır.
Resmi dili Türkçe’dir (md. 2). Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından
yönetilir. Meclis, yönetimin belirlediği şubeleri İcra Vekilleri vasıtasıyla idare
eder (md. 4). Teşkilat-ı Esasiye’de yapılan değişiklikler “idare” ve “vilayet” bölümlerinde yapılan değişikliklerle son bulmuştur.60
29 Ekim 1923’te yapılan bu değişiklikler Türkiye Cumhuriyeti’nin resmen
ilanı olarak kabul edilmiştir. Aynı tarihte mecliste yapılan oturumda da Mustafa
Kemal Paşa Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk reis-i cumhuru seçilmiştir. Son olarak da
3 Mart 1924’te çıkarılan “Hilafetin İlgasına ve Hanedanı Osmaninin Türkiye
Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun”61 ile de halifelik kurumu meclis tarafından ortadan kaldırılmış ve Osmanlı Hanedanı’nın ülke dışına
çıkarılmasına karar verilmiştir.
57 Güneş, Atatürk Dönemi Türkiye’sinde Milletvekili Genel Seçimleri (1919-1935) s. 137-138.
58 Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, s. 259-260. Çoker, “Milli Mücadele’de Hukuk Düzeni”, s.
1195.
59 TBMM ZC, 2. Devre, C. 3, s. 80. Düstur, 3. Tertip, C. 5, s. 158.
60 Kili - Gözübüyük, Türk Anayasa Metinleri “Senedi İttifaktan Günümüze”, s. 103.
61 TBMM ZC, 2. Devre, C. 7, s. 19, 29-78. Düstur, 3. Tertip, C. 5, s. 323.
887 Arş. Gör. Cengizhan KIRNIK
SDÜHFD  VOL: 12, NO: 2, YEAR: 2022
III. YENİ TÜRK DEVLETİ’NİN KURULUŞ TARİHİ
A. Yeni Türk Devleti’nin Kuruluş Tarihi Olarak 1 Kasım 1922-29 Ekim 1923
Süreci
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş tarihi olarak ifade edilen 29 Ekim
1923, aslında zaten doğmuş olan bir devletin yeni yönetim şeklinin ve hükümet
sisteminin belirlenmesi olarak ifade edilebilir. Yeni Türk Devleti’nin bu tarihte
kurulmuş olduğuna dair mevcut iddialara ise şu soru yöneltilebilir; Türk Devleti,
29 Ekim 1923 tarihinde kurulduysa saltanatın kaldırılmış olduğu tarih olan 1 Kasım 1922 ila 29 Ekim 1923 arasında Anadolu’da hangi devletin egemenliği tanınmaktaydı ya da herhangi bir devletin egemenliği kabul edilmemekte miydi? Kuruluşu 23 Nisan 1920’de gerçekleşen TBMM’nin bu süreçte Anadolu coğrafyasındaki yönetim mercii olduğu bilinmektedir. Yani bu sebeple sorulara cevaben
TBMM egemenliğinde yeni bir Türk Devleti’nin varlığı söz konusu olmaktadır,
denilebilir. 1 Kasım 1922-29 Ekim 1923 süreci içerisinde tartışılacak olan konu, bu
başlık altında Lozan Antlaşmasının imzalanması ve cumhuriyetin ilanıyla başlayıp
saltanatın kaldırıldığı tarih olan 1 Kasım 1922’ye kadar devletin egemenliğini kurmasında ve bu egemenliğin
Beğen
Yorum Yap
Gönder
Paylaş

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar