Osmanlı Devletinin Çöküş Nedenleri
Osmanlı Devletinde Çöküşün Ekonomik Nedenleri
Avusturya ve İran seferleri sonucu oluşan ekonomik sorunlar, tımar sisteminin bozulması, nüfus artışının yarattığı sosyal hayattaki sıkıntılar ve çağın gerisinde kalınması ile eğitim alanındaki bozulmalar sonucu devlet sistemi iyiden iyiye çöküş dönemine girmiştir. Coğrafî keşifler sonucu ticaret yollarının önem kaybetmesi, sık padişah değişmeleri sonucu çokça verilmeye başlanan cülûs bahşişleri ve yeniçerilerin kayıt dışı artışıyla verilen ulûfe miktarının da artması Osmanlı ekonomisini yıpratmıştır. Osmanlı Devleti bu dönemlerde para yokluğunu gidermek için “züyûf akçe” ya da “kırpık akçe” adı verilen değeri düşük paralar basmaya başlamıştır.
Celâli ayaklanmaları sonucunda Osmanlı toprak düzeni büyük ölçüde değişim göstermiş, vergilerin ağırlığı yüzünden vergi ödeyemeyen köylünün ve “Büyük Kaçgun” sırasında yerlerinden olan çiftçilerin toprakları mültezimlerin ya da yerel yöneticilerin eline geçmiştir. Vergilerin ağırlığı yüzünden devlete olan borçlarını ödeyebilmek için tefecilerden borç almak zorunda kalan köylüler daha ağır bir borcun altına girmiştir. Bu durumdaki köylüler, işledikleri toprakları sonunda tefecilere kaptırmışlar, Osmanlı toprak düzeninin bel kemiği olan tımar sistemi bozulmuştur. Büyük nüfus hareketleri ortaya çıkmış ve kentlere büyük göçler başlamıştır. Tarımsal üretim gerilemiştir. Anadolu’da kıtlık tarım ürünleri fiyatlarının yükselmesine yol açmış, Rumeli’den Anadolu’ya tarım ürünleri nakli yapılmaya çalışıldıysa da ordunun tahıl ihtiyacının karşılanmasında sorunlarla karşılaşılmaya başlanması nedeniyle bu sevkiyat da durdurulmak zorunda kalınmıştır. On binlerce insan hayatını kaybederken, pek çok yerleşim yeri de yıkıma uğramıştır. Halkın karşı karşıya kaldığı sorunlar nedeniyle devletten yardım istemesi de sonuç vermeyince, Anadolu’nun belirli bölgelerinde devlete karşı yeni ayaklanmalar patlak vermiştir.
Bütün bu olaylar olup biterken, Osmanlı Devleti Avrupa’daki gelişmeleri (Reform, Rönesans) takip edememek bir yana; eğitim sisteminin (ilmiyenin) bozulmasının önüne dahi geçememiştir. “Beşik Ulemalığı” denilen sistemin ortaya çıkmasıyla Osmanlı’da eğitim de tam anlamıyla gerilemiş hatta çökmüştür.
Osmanlı Devletinde Çöküşün Dini Nedenleri
Osmanlı Devleti’nin çöküş sürecinden bahsederken din unsuru üzerinde, hem iç hem de dış zihniyetleri göz önüne alarak durmamız gerekir. Dış zihniyetten kastedilen, Ortaçağ’dan beri, Avrupa’da milletlerarası münasebetler demenin, sadece Hıristiyan devletler arasındaki münasebetler demek olduğudur. Osmanlı Devleti’nin ortaya çıkışı ve Avrupa’da fethettiği topraklardaki birçok Hristiyan halkı egemenliği altına alması, hristiyan olanların bir “müslüman devlet”in egemenliği altına girmesi sonucunu beraberinde getirmiştir.
Hristiyan Avrupa, -Haçlı Seferleri’nin nedenlerini de göz önüne alırsak- doğal olarak bu durumu yüzyıllarca hazmedemedi. Osmanlı Devleti’nin dinsel hoşgörüsünü, birlikte yaşama alışkanlığını olgunluk ve hoşgörü anlayışıyla karşılayamadı. Bu sebeple, bir yandan Osmanlı İmparatorluğu’nu Avrupa’dan kovmanın hırsına kapılırken, öte yandan da Hristiyanlığı İslam’ın sultasından(!) kurtarmayı, 20. yy’ın ilk çeyreğine kadar kendisine kutsal bir görev edindi.
Osmanlı Devleti Çağın Gerisinde Kaldı
Bütün bunların üstüne, Osmanlı imparatorluğu çağdaş gelişmeleri, ne kültür, ne ekonomik ve ne de teknik alanda, yeteri kadar takip edebilmiş değildir. 15. yy.’da Batı’da yavaş yavaş başlayan, daha sonra çeşitli ekonomik ve kültürel olayların etkisi ile hızını arttıran bilimsel, teknolojik ve ekonomik ilerleme, Osmanlı toplumuna çok yabancı gelmiştir. Yüzlerce yıl Batı’dan üstün olduğu, “Avrupa’dan alınacak bir şey yoktur, ancak verilebilecek bir şeyler vardır” inancı ve anlayışı ile yaşayan Osmanlılar özellikle bilimsel gelişmenin dışında kalmış hatta biraz ileride açıklayacağımız nedenlerle kendi kabuğuna çekilmiş Batı’da olup bitenlerle ilgilenmek gereğini duymamışlardır. Bu hal Osmanlı İmparatorluğu’nu içten zayıflatan bir husus olmuştur. Avrupa devletleri arasındaki yakın münasebetler sonucu ve özellikle Hristiyan dinine dayanan bir kültür birliği dolayısıyla, herhangi bir teknik buluş, herhangi bir alandaki gelişme, bütün diğerlerine yayılırken, bu yenilikler ve gelişmeler Osmanlı Devleti’ne yeterli ölçüde yansımamıştır. Söz konusu bu yeni gelişmelerin Osmanlı İmparatorluğu’nda da kabulü için yapılan teşebbüsler ise özellikle bağnaz din adamlarının tepkileriyle karşılanmıştır. Zaten Osmanlı’nın çöküş sürecinde her alanda hâkim olan zihniyet de bu “bağnaz zihniyet”tir
“Osmanlı Devleti teokratik bir devlet midir?” gibi bir soruya birçok kesim farklı cevaplar verebilir. Çünkü burada da devreye yine akla “Hangi Osmanlı?” sorusu gelmektedir. Bu soruya cevap verirken Kuruluş, Yükseliş ve hatta kısmen Duraklama dönemlerini bu soru kapsamının dışında tutmak gerekir. Çünkü hiçbir zaman bu dönemler tam teokratik olarak kabul edilmeyebilir. Fakat son dönem Osmanlısı dine değil, din sömürüsüne, dinin yanlış yorumlamalarına dayalı anlayışı ile kesinlikle teokratiktir.
Devletin böyle bir dinî karakter arz etmesi, böyle bir din anlayışının devlet işlerine karışması ıslahat ve yenilik hareketlerini baltalıyor, güçleştiriyordu. Islahatın mutlaka bu anlayışa uygun olması gerekiyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun bu karakteri sebebiyle, bu anlayışa sahip din adamları imparatorluğun kaderi üzerinde söz sahibi idiler. Son dönem devlet uleması, sadece taassup sebebiyle değil, daha çok menfaatleri dolayısıyla tutucu idi ve ıslahata karşı gelirken de, Osmanlı Tarihi’nde sayısız örneği bulunduğu üzere aslında tehlikeye düşen devleti değil, kendi menfaatlerini korumaya çalışıyordu.
Osmanlı İmparatorluğu’nun dinî bir devlet olması, genel öğretimin din adamlarının tekelinde bulundurulmasını gerektiriyordu. Son zamanlarda döneminin en iyi eğitim kurumları olan medreselerden eser kalmamış, artık tamamen dini nitelikli öğretim programları ön plâna çıkarılmaya başlanmıştır. Medreseler adeta Orta Çağ usullerine geri dönmüş, Orta Çağ anlayışına uygun bir şekilde pozitif bilimlere ve felsefeye yer vermemeye başlamıştı. Bu eğitim sistemi, rüşvet, iltimas ve ahlâk buhranı ile birleşince toplumun genel yapısı üzerindeki olumsuz etkilerinin yansıması tahammül edilemez boyutlara ulaşmıştır.
Osmanlı Devletinde Çöküşün Temel Sebepleri
Askerî kurumların, başta Yeniçeri Ocağı olmak üzere düştükleri disiplinsiz, kayıtsız ve itaatsiz ortam; tımar sistemi yerine kurulan iltizâm usulünün insafsız, aşırı ve basiretsiz vergilendirme tarzı; sermaye birikiminin bulunmaması; sınaî üretimin olmaması; sanayi casusluğu yapılmadığı ya da yapılmasına gerek görülmediği içindir ki; teknolojik gelişmelerin takip edilememesi; kaybedilen topraklarla birlikte yaşanan yoğun göç olgusunun yol açtığı sosyokültürel ve ekonomik sorunlar; dışardan alınan borçlar; Batı’daki gelişmeleri yakalamak amacıyla yapılan çalışmaların yetersizliği ve Batı’dan alınan unsurların olduğu gibi alınarak taklit edilmesinin getirdiği başarısızlık vs… siyasî, askerî, iktisadî, teknolojik ve sosyo-kültürel açılardan Osmanlı’yı çöküşe sürükleyen sebeplerdendir.
Osmanlı Devleti, özetlemeye çalıştığımız bütün bu olumsuzluklar sonucunda kaçınılmaz olan “çöküş”e çareler aramaya başlamış, daha önce de belirttiğimiz gibi esas sorunun “toprak kaybı” olduğunu zannettiğinden, askerî alanda ıslahatlar yapmaya çalışmış, sorunun askerî değil ekonomik, sosyal ve teknik alanda gerileme olduğunu ifade edip, düşüncelerini risâlelerle dile getiren fikir erbablarının fikirlerine itibar etmemiştir. Bu durum da kurtuluş için üretilen çözüm çareleri ve yapılan çalışmaların hep askerî boyutta kalması sonucunu doğurmuştur.
Kaynak: Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Ders Notları – Öğr. Gör. Ali YAYLA
Kategoriler:Osmanlı Devleti'nin Arayış Yılları (17. Yüzyıl)
Önceki yazı
Köse Mihal’in Müslüman Oluşu
Sonraki yazı
1. Dünya Savaşı ve Nedenleri
8 Yorum
AHMETAHMET
Osmanlı
Eylül 25, 2018 Yanıt
mggmgg
hocam “dinin yanlış yorumlamalarına dayanan devlet anlayışı” sözlerinin “dinin yanlış yorumlanmasına dayanan devlet anlayışı” olarak değiştirilmesi gerekiyor bence. kastetmek istenilenin bu olduğunu düşünüyorum. ilk durumu okuyunca başka anlamlar çıkıyor. sanki dinin özündeki bir problem varmış da ondan kaynaklanıyormuş gibi. fakat dini yorumlayan ve başka yöne çeken anlayış insanlar tarafından bu hale getirilmiş. bunun sonucunda da yozlaşma kaçınılmaz olmuş.
Aralık 22, 2018 Yanıt
darKLorddarKLord
Aslında yazarın anlatmak istediği, dinin yanlış yorumlamalarına dayalı anlayışın rehber olarak alındığı, yani dinin doğru yorumlamaları var iken yanlış yorumlamaların rehber kabul edildiği bu durumunda Osmanlı Devletinin teokratik bir yapıya sahip olmasına neden olduğu belirtiliyor. Sizin belirttiğiniz cümlede dinin tamamının yanlış yorumlandığı ve buna dayalı devlet anlayışının kabul edildiği manası çıkarken, yazarın belirttiğinde dinin yanlış yorumlamalarının seçilerek rehber alındığı, dinin tamamının değil sadece bir kısmının yanlış yorumlandığı manası çıkmaktadır. Fikirlerinizi bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ederiz.
Aralık 24, 2018 Yanıt
SerkanSerkan
Kesinlikle size katılıyorum….
Aralık 20, 2020 Yanıt
OsmanOsman
Bence yukarda yazılanlar sadece sonuçları.. Osmanlıda temel çöküş nedeni, alim-alem anlaşmazlığıdır. İlim bilene alim denir. Alim alemi bilen manasındadır. Dolayısı ile ilim sadece din değil, Allahın emirleri doğrultusunda alemi de bilmektir. Bilim Alemi anlama yollarından birisidir. Osmanlı Kanuni döneminden itibaren, dini sadece fıkıh, ibadet ve zikir olarak algılamıştır. Halbuki Din aslında Allahın emrilerini yerine getirmektir. NBu emirler içinde emri bil maruf yani Allah rızası niyetiyle insanları doğru yola iletme faydalı işler yapma fiili vardır. Kısaca din Kanuni döneminden itibaren bağnazlaştırılmıştır. Bunun sebebi ise, Selçukluyu da yıkan softalık olmuştur. Sonuçta medreselerden kelam dersi kalkmış dolayısı ile tefekkür ve meşveretten uzak , bencil rantçı bir alim grubu yetişmiştir. İsyanlara bakılırsa bu net görülür. Halife olan kişi şeyhülislamdan emri almaya başlamıştır. Bunun temel sebebi ise temeli eşari anlayışına sahip din algısıdır. Eşari anlayışında olmadık olaylara fetva verilemez. Olanlara verilir. Böylece ferasette ortadan kalkmıştır. Takvanın yerini fetva anlayışı ele geçirmiştir. Bu adamlar da kendilerine müslüman ve alim denilmesini sağlamışlardır. Bunlar Alim ise İbn Sina, Er Razi, Ibn Kemal, Ibn Rüşd neydi ve daha niceleri neydi? Müslüman müslümanı gayri müslimin vicdanına terk etmiş ve kendini düşünmeye başlamıştır. Asıl sebep budur.
Nisan 5, 2020 Yanıt
SerkanSerkan
ÇOK GÜZEL, katılıyorum.
Allah Razi olsun.
Cenabı Allah Adil, Müslüman ya da değil herkese adaletiyle muamele ediyor diyebiliriz, ne güzel Allah ımız , ne güzel dinimiz var değil mi
Saygılar
Aralık 20, 2020 Yanıt
TubishTubish
Bravo size!! aklı başında insanların yorumlarını okumak ne güzel şey teşekkürler efendim.
Ocak 26, 2021 Yanıt
ibrahimibrahim
Tarihini bilerek yetişen nesil olsaydık keşke!
maneviyatımız ve kültürümüz kaybolmazdı,
yorumları bile güzel olan insanlarımız teşekkürler.
Mart 9, 2021 Yanıt
Bir cevap yazın
E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir
Yorum
İsim*
Ahmet Yılmaz
E-posta*
örn. eposta@adresim.com
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Yan Menü
Ara
Son Yazılar
Osmanlı Devletinin Gelişmesi
Barbaros Hayreddin Paşa (Hızır Reis) Kimdir?
Osmanlı Düşünce Sisteminde Felsefe
Osmanlı Devletinin Gelişmesi ve Kurumlarının Oluşması
Osmanlı Mutfağı İle İlgili Çok Aranan Sorular – 1
Osmanlı Mutfağı İle İlgili Çok Aranan Sorular
Muzaffereddin Yavlak Arslan Kimdir?
Osman Gazi Ne Zaman Bey Oldu ve Kayıların Başına Geçti
Osmanlı’nın Çöküşünü Hazırlayan Nedenler ve Çöküşten Kurtulma Çalışmaları
İslamcılık Fikir Akımı – Osmanlı Devleti Fikir Akımları
Osmanlıcılık Fikir Akımı – Osmanlı Devleti Fikir Akımları
Osmanlı Devleti’nde Kolera Salgını ve Erzurum’daki Durum
Sultan II. Abdülhamid’in Tahttan İndirilmesi
Osman Gazi Dönemi Önemli Kişileri ve Orhan Bey’e Vasiyet
İlk Osmanlı Sultanlarının Devlet Anlayışı
I. Murad’ın Ankara’yı Fethi
Kadıasker Nedir, Kadıaskerlik Kurumu
Yeniçeriler, Yeniçeri Ordusu ve Yeniçeri Askeri Teşkilat Yapısı
Geyikli Baba Kimdir? Geyikli Baba’nın Zerde Hikayesi
Osmanlı Devlet Teşkilatının Oluşması
Orhan Gazi’nin Askeri Teşkilat Islahatları
Orhan Gazi’nin Murat Bey’e Nasihatı
Orhan Gazi’nin Katıldığı Savaşlar ve Fetihleri
Orhan Gazi Dönemi, Evlenmesi ve Ölümü
Köse Mihal’in Hayatı, Müslüman Oluşu ve Köse Mihal’in Ölümü
Kategoriler
Avrupa ve Osmanlı Devleti (18. Yüzyıl) (16)
Beylikten Devlete Osmanlı Devleti (1300-1453) (111)
Dünya Gücü Osmanlı Devleti (1453-1600) (59)
Dünya Tarihi (11)
En Uzun Yüzyıl (1800-1922) (90)
Osmanlı Devleti Genel (164)
Osmanlı Devleti'nin Arayış Yılları (17. Yüzyıl) (10)
Osmanlı Devletinde Askeri Teşkilat (19)
Osmanlı Devletinde Fikir Akımları (6)
Osmanlı Devletinde İsyanlar (5)
Osmanlı Devletinde Şahsiyetler (12)
Osmanlı Padişahları (15)
Osmanlı Türkçesi (10)
Seferler ve Savaşlar (15)
Türk Tarih (70)
Yarışma Soruları (4)
Shift WordPress Theme by Compete Themes.
Scroll to the top
Celâli ayaklanmaları sonucunda Osmanlı toprak düzeni büyük ölçüde değişim göstermiş, vergilerin ağırlığı yüzünden vergi ödeyemeyen köylünün ve “Büyük Kaçgun” sırasında yerlerinden olan çiftçilerin toprakları mültezimlerin ya da yerel yöneticilerin eline geçmiştir. Vergilerin ağırlığı yüzünden devlete olan borçlarını ödeyebilmek için tefecilerden borç almak zorunda kalan köylüler daha ağır bir borcun altına girmiştir. Bu durumdaki köylüler, işledikleri toprakları sonunda tefecilere kaptırmışlar, Osmanlı toprak düzeninin bel kemiği olan tımar sistemi bozulmuştur. Büyük nüfus hareketleri ortaya çıkmış ve kentlere büyük göçler başlamıştır. Tarımsal üretim gerilemiştir. Anadolu’da kıtlık tarım ürünleri fiyatlarının yükselmesine yol açmış, Rumeli’den Anadolu’ya tarım ürünleri nakli yapılmaya çalışıldıysa da ordunun tahıl ihtiyacının karşılanmasında sorunlarla karşılaşılmaya başlanması nedeniyle bu sevkiyat da durdurulmak zorunda kalınmıştır. On binlerce insan hayatını kaybederken, pek çok yerleşim yeri de yıkıma uğramıştır. Halkın karşı karşıya kaldığı sorunlar nedeniyle devletten yardım istemesi de sonuç vermeyince, Anadolu’nun belirli bölgelerinde devlete karşı yeni ayaklanmalar patlak vermiştir.
Bütün bu olaylar olup biterken, Osmanlı Devleti Avrupa’daki gelişmeleri (Reform, Rönesans) takip edememek bir yana; eğitim sisteminin (ilmiyenin) bozulmasının önüne dahi geçememiştir. “Beşik Ulemalığı” denilen sistemin ortaya çıkmasıyla Osmanlı’da eğitim de tam anlamıyla gerilemiş hatta çökmüştür.
Osmanlı Devletinde Çöküşün Dini Nedenleri
Osmanlı Devleti’nin çöküş sürecinden bahsederken din unsuru üzerinde, hem iç hem de dış zihniyetleri göz önüne alarak durmamız gerekir. Dış zihniyetten kastedilen, Ortaçağ’dan beri, Avrupa’da milletlerarası münasebetler demenin, sadece Hıristiyan devletler arasındaki münasebetler demek olduğudur. Osmanlı Devleti’nin ortaya çıkışı ve Avrupa’da fethettiği topraklardaki birçok Hristiyan halkı egemenliği altına alması, hristiyan olanların bir “müslüman devlet”in egemenliği altına girmesi sonucunu beraberinde getirmiştir.
Hristiyan Avrupa, -Haçlı Seferleri’nin nedenlerini de göz önüne alırsak- doğal olarak bu durumu yüzyıllarca hazmedemedi. Osmanlı Devleti’nin dinsel hoşgörüsünü, birlikte yaşama alışkanlığını olgunluk ve hoşgörü anlayışıyla karşılayamadı. Bu sebeple, bir yandan Osmanlı İmparatorluğu’nu Avrupa’dan kovmanın hırsına kapılırken, öte yandan da Hristiyanlığı İslam’ın sultasından(!) kurtarmayı, 20. yy’ın ilk çeyreğine kadar kendisine kutsal bir görev edindi.
Osmanlı Devleti Çağın Gerisinde Kaldı
Bütün bunların üstüne, Osmanlı imparatorluğu çağdaş gelişmeleri, ne kültür, ne ekonomik ve ne de teknik alanda, yeteri kadar takip edebilmiş değildir. 15. yy.’da Batı’da yavaş yavaş başlayan, daha sonra çeşitli ekonomik ve kültürel olayların etkisi ile hızını arttıran bilimsel, teknolojik ve ekonomik ilerleme, Osmanlı toplumuna çok yabancı gelmiştir. Yüzlerce yıl Batı’dan üstün olduğu, “Avrupa’dan alınacak bir şey yoktur, ancak verilebilecek bir şeyler vardır” inancı ve anlayışı ile yaşayan Osmanlılar özellikle bilimsel gelişmenin dışında kalmış hatta biraz ileride açıklayacağımız nedenlerle kendi kabuğuna çekilmiş Batı’da olup bitenlerle ilgilenmek gereğini duymamışlardır. Bu hal Osmanlı İmparatorluğu’nu içten zayıflatan bir husus olmuştur. Avrupa devletleri arasındaki yakın münasebetler sonucu ve özellikle Hristiyan dinine dayanan bir kültür birliği dolayısıyla, herhangi bir teknik buluş, herhangi bir alandaki gelişme, bütün diğerlerine yayılırken, bu yenilikler ve gelişmeler Osmanlı Devleti’ne yeterli ölçüde yansımamıştır. Söz konusu bu yeni gelişmelerin Osmanlı İmparatorluğu’nda da kabulü için yapılan teşebbüsler ise özellikle bağnaz din adamlarının tepkileriyle karşılanmıştır. Zaten Osmanlı’nın çöküş sürecinde her alanda hâkim olan zihniyet de bu “bağnaz zihniyet”tir
“Osmanlı Devleti teokratik bir devlet midir?” gibi bir soruya birçok kesim farklı cevaplar verebilir. Çünkü burada da devreye yine akla “Hangi Osmanlı?” sorusu gelmektedir. Bu soruya cevap verirken Kuruluş, Yükseliş ve hatta kısmen Duraklama dönemlerini bu soru kapsamının dışında tutmak gerekir. Çünkü hiçbir zaman bu dönemler tam teokratik olarak kabul edilmeyebilir. Fakat son dönem Osmanlısı dine değil, din sömürüsüne, dinin yanlış yorumlamalarına dayalı anlayışı ile kesinlikle teokratiktir.
Devletin böyle bir dinî karakter arz etmesi, böyle bir din anlayışının devlet işlerine karışması ıslahat ve yenilik hareketlerini baltalıyor, güçleştiriyordu. Islahatın mutlaka bu anlayışa uygun olması gerekiyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun bu karakteri sebebiyle, bu anlayışa sahip din adamları imparatorluğun kaderi üzerinde söz sahibi idiler. Son dönem devlet uleması, sadece taassup sebebiyle değil, daha çok menfaatleri dolayısıyla tutucu idi ve ıslahata karşı gelirken de, Osmanlı Tarihi’nde sayısız örneği bulunduğu üzere aslında tehlikeye düşen devleti değil, kendi menfaatlerini korumaya çalışıyordu.
Osmanlı İmparatorluğu’nun dinî bir devlet olması, genel öğretimin din adamlarının tekelinde bulundurulmasını gerektiriyordu. Son zamanlarda döneminin en iyi eğitim kurumları olan medreselerden eser kalmamış, artık tamamen dini nitelikli öğretim programları ön plâna çıkarılmaya başlanmıştır. Medreseler adeta Orta Çağ usullerine geri dönmüş, Orta Çağ anlayışına uygun bir şekilde pozitif bilimlere ve felsefeye yer vermemeye başlamıştı. Bu eğitim sistemi, rüşvet, iltimas ve ahlâk buhranı ile birleşince toplumun genel yapısı üzerindeki olumsuz etkilerinin yansıması tahammül edilemez boyutlara ulaşmıştır.
Osmanlı Devletinde Çöküşün Temel Sebepleri
Askerî kurumların, başta Yeniçeri Ocağı olmak üzere düştükleri disiplinsiz, kayıtsız ve itaatsiz ortam; tımar sistemi yerine kurulan iltizâm usulünün insafsız, aşırı ve basiretsiz vergilendirme tarzı; sermaye birikiminin bulunmaması; sınaî üretimin olmaması; sanayi casusluğu yapılmadığı ya da yapılmasına gerek görülmediği içindir ki; teknolojik gelişmelerin takip edilememesi; kaybedilen topraklarla birlikte yaşanan yoğun göç olgusunun yol açtığı sosyokültürel ve ekonomik sorunlar; dışardan alınan borçlar; Batı’daki gelişmeleri yakalamak amacıyla yapılan çalışmaların yetersizliği ve Batı’dan alınan unsurların olduğu gibi alınarak taklit edilmesinin getirdiği başarısızlık vs… siyasî, askerî, iktisadî, teknolojik ve sosyo-kültürel açılardan Osmanlı’yı çöküşe sürükleyen sebeplerdendir.
Osmanlı Devleti, özetlemeye çalıştığımız bütün bu olumsuzluklar sonucunda kaçınılmaz olan “çöküş”e çareler aramaya başlamış, daha önce de belirttiğimiz gibi esas sorunun “toprak kaybı” olduğunu zannettiğinden, askerî alanda ıslahatlar yapmaya çalışmış, sorunun askerî değil ekonomik, sosyal ve teknik alanda gerileme olduğunu ifade edip, düşüncelerini risâlelerle dile getiren fikir erbablarının fikirlerine itibar etmemiştir. Bu durum da kurtuluş için üretilen çözüm çareleri ve yapılan çalışmaların hep askerî boyutta kalması sonucunu doğurmuştur.
Kaynak: Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Ders Notları – Öğr. Gör. Ali YAYLA
Kategoriler:Osmanlı Devleti'nin Arayış Yılları (17. Yüzyıl)
Önceki yazı
Köse Mihal’in Müslüman Oluşu
Sonraki yazı
1. Dünya Savaşı ve Nedenleri
8 Yorum
AHMETAHMET
Osmanlı
Eylül 25, 2018 Yanıt
mggmgg
hocam “dinin yanlış yorumlamalarına dayanan devlet anlayışı” sözlerinin “dinin yanlış yorumlanmasına dayanan devlet anlayışı” olarak değiştirilmesi gerekiyor bence. kastetmek istenilenin bu olduğunu düşünüyorum. ilk durumu okuyunca başka anlamlar çıkıyor. sanki dinin özündeki bir problem varmış da ondan kaynaklanıyormuş gibi. fakat dini yorumlayan ve başka yöne çeken anlayış insanlar tarafından bu hale getirilmiş. bunun sonucunda da yozlaşma kaçınılmaz olmuş.
Aralık 22, 2018 Yanıt
darKLorddarKLord
Aslında yazarın anlatmak istediği, dinin yanlış yorumlamalarına dayalı anlayışın rehber olarak alındığı, yani dinin doğru yorumlamaları var iken yanlış yorumlamaların rehber kabul edildiği bu durumunda Osmanlı Devletinin teokratik bir yapıya sahip olmasına neden olduğu belirtiliyor. Sizin belirttiğiniz cümlede dinin tamamının yanlış yorumlandığı ve buna dayalı devlet anlayışının kabul edildiği manası çıkarken, yazarın belirttiğinde dinin yanlış yorumlamalarının seçilerek rehber alındığı, dinin tamamının değil sadece bir kısmının yanlış yorumlandığı manası çıkmaktadır. Fikirlerinizi bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ederiz.
Aralık 24, 2018 Yanıt
SerkanSerkan
Kesinlikle size katılıyorum….
Aralık 20, 2020 Yanıt
OsmanOsman
Bence yukarda yazılanlar sadece sonuçları.. Osmanlıda temel çöküş nedeni, alim-alem anlaşmazlığıdır. İlim bilene alim denir. Alim alemi bilen manasındadır. Dolayısı ile ilim sadece din değil, Allahın emirleri doğrultusunda alemi de bilmektir. Bilim Alemi anlama yollarından birisidir. Osmanlı Kanuni döneminden itibaren, dini sadece fıkıh, ibadet ve zikir olarak algılamıştır. Halbuki Din aslında Allahın emrilerini yerine getirmektir. NBu emirler içinde emri bil maruf yani Allah rızası niyetiyle insanları doğru yola iletme faydalı işler yapma fiili vardır. Kısaca din Kanuni döneminden itibaren bağnazlaştırılmıştır. Bunun sebebi ise, Selçukluyu da yıkan softalık olmuştur. Sonuçta medreselerden kelam dersi kalkmış dolayısı ile tefekkür ve meşveretten uzak , bencil rantçı bir alim grubu yetişmiştir. İsyanlara bakılırsa bu net görülür. Halife olan kişi şeyhülislamdan emri almaya başlamıştır. Bunun temel sebebi ise temeli eşari anlayışına sahip din algısıdır. Eşari anlayışında olmadık olaylara fetva verilemez. Olanlara verilir. Böylece ferasette ortadan kalkmıştır. Takvanın yerini fetva anlayışı ele geçirmiştir. Bu adamlar da kendilerine müslüman ve alim denilmesini sağlamışlardır. Bunlar Alim ise İbn Sina, Er Razi, Ibn Kemal, Ibn Rüşd neydi ve daha niceleri neydi? Müslüman müslümanı gayri müslimin vicdanına terk etmiş ve kendini düşünmeye başlamıştır. Asıl sebep budur.
Nisan 5, 2020 Yanıt
SerkanSerkan
ÇOK GÜZEL, katılıyorum.
Allah Razi olsun.
Cenabı Allah Adil, Müslüman ya da değil herkese adaletiyle muamele ediyor diyebiliriz, ne güzel Allah ımız , ne güzel dinimiz var değil mi
Saygılar
Aralık 20, 2020 Yanıt
TubishTubish
Bravo size!! aklı başında insanların yorumlarını okumak ne güzel şey teşekkürler efendim.
Ocak 26, 2021 Yanıt
ibrahimibrahim
Tarihini bilerek yetişen nesil olsaydık keşke!
maneviyatımız ve kültürümüz kaybolmazdı,
yorumları bile güzel olan insanlarımız teşekkürler.
Mart 9, 2021 Yanıt
Bir cevap yazın
E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir
Yorum
İsim*
Ahmet Yılmaz
E-posta*
örn. eposta@adresim.com
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Yan Menü
Ara
Son Yazılar
Osmanlı Devletinin Gelişmesi
Barbaros Hayreddin Paşa (Hızır Reis) Kimdir?
Osmanlı Düşünce Sisteminde Felsefe
Osmanlı Devletinin Gelişmesi ve Kurumlarının Oluşması
Osmanlı Mutfağı İle İlgili Çok Aranan Sorular – 1
Osmanlı Mutfağı İle İlgili Çok Aranan Sorular
Muzaffereddin Yavlak Arslan Kimdir?
Osman Gazi Ne Zaman Bey Oldu ve Kayıların Başına Geçti
Osmanlı’nın Çöküşünü Hazırlayan Nedenler ve Çöküşten Kurtulma Çalışmaları
İslamcılık Fikir Akımı – Osmanlı Devleti Fikir Akımları
Osmanlıcılık Fikir Akımı – Osmanlı Devleti Fikir Akımları
Osmanlı Devleti’nde Kolera Salgını ve Erzurum’daki Durum
Sultan II. Abdülhamid’in Tahttan İndirilmesi
Osman Gazi Dönemi Önemli Kişileri ve Orhan Bey’e Vasiyet
İlk Osmanlı Sultanlarının Devlet Anlayışı
I. Murad’ın Ankara’yı Fethi
Kadıasker Nedir, Kadıaskerlik Kurumu
Yeniçeriler, Yeniçeri Ordusu ve Yeniçeri Askeri Teşkilat Yapısı
Geyikli Baba Kimdir? Geyikli Baba’nın Zerde Hikayesi
Osmanlı Devlet Teşkilatının Oluşması
Orhan Gazi’nin Askeri Teşkilat Islahatları
Orhan Gazi’nin Murat Bey’e Nasihatı
Orhan Gazi’nin Katıldığı Savaşlar ve Fetihleri
Orhan Gazi Dönemi, Evlenmesi ve Ölümü
Köse Mihal’in Hayatı, Müslüman Oluşu ve Köse Mihal’in Ölümü
Kategoriler
Avrupa ve Osmanlı Devleti (18. Yüzyıl) (16)
Beylikten Devlete Osmanlı Devleti (1300-1453) (111)
Dünya Gücü Osmanlı Devleti (1453-1600) (59)
Dünya Tarihi (11)
En Uzun Yüzyıl (1800-1922) (90)
Osmanlı Devleti Genel (164)
Osmanlı Devleti'nin Arayış Yılları (17. Yüzyıl) (10)
Osmanlı Devletinde Askeri Teşkilat (19)
Osmanlı Devletinde Fikir Akımları (6)
Osmanlı Devletinde İsyanlar (5)
Osmanlı Devletinde Şahsiyetler (12)
Osmanlı Padişahları (15)
Osmanlı Türkçesi (10)
Seferler ve Savaşlar (15)
Türk Tarih (70)
Yarışma Soruları (4)
Shift WordPress Theme by Compete Themes.
Scroll to the top
1914 -1915 Osmanlı İmparatorluğu 1.Dünya savaşını kaybetmiş ülke birfiil işgal altına alınmış Osmanlı İmparatorluğu başkenti İstanbul ve tüm Anadolu işgal askerleri
tarafından çiğneniyordu Karaharp Okulunda Selanikli Bozurk lakaplı Gençbir subay adayı Mustafa kemal birkaç arkadaşıile ülkenin durumu hakkın görüşüyor tartışıyordu
ve nerde hata yaptıkları ortaya konuyordu ve bu çalışmaların dardından Ülkenin kaderine el koymak için birkaç arkadaşıyla Kurtuluş savaşımızın fitilini ateşledi ve
Yıkılan Osmanlı İmparatorluğunun yerine Genç Türkiye cumhuriyetini kurdu ve Türk milletinin Bağımsızlık aşkını zafer perçinledi ve en büyük sözü BAĞIMSIZLIK BENİM KARRETTERİM dir sözüdür

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar