FRANSIZ KOMUTAN NAPOLYON BONAPART ŞÖYLE DEMİRTİR TÜRKLER ASKERLİĞİ DÜNYA YA ÖĞRETMİŞTİR.KEŞKE TÜRKLERDEN KURULU
     BİR ORDUM OLSA.
     ASKERLİĞİN KÜLTÜRÜMÜZDEKİ YERİ
S U A T İLH A N *
Atatürk 30 Ağustos Başkum andanlık M eydan M uharebesinin ikinci
yıl dönüm ünde (30 Ağustos 1924), Anafartalarda muharebeleri anlatırken
başarıyı ahlâk ve kültür üstünlüğünde görür ve gösterir. “Askerî harekâtın
başarısında da ahlâk ve kültür üstünlüğü gerek li...”
Kültür, sadece bir bilgi yığını olarak değil, düşünce, bilgi, tavır ve beceri bütünü olarak kabul edildiği takdirde, Atatürk’ün bu tespiti anlamına
ulaşır. T ürk subayı ve erinin kültür yapısı 30 Ağustos zaferini sağlayacak
özelliklere sahip bulunuyordu.
Kültür düzeyi ve kültür ortamı, özel yapısına uygun özellik taşıyan
alanlarda üretken ve verimli olabiliyor. Sanayi devrimi için X I X ’ncu asır
İngiltere kültür ortamı verimli olabilirdi. Rönesans oluştuğu ortamın dışında, başka bir kültür ortamında görülemezdi. Bu örneklerden her gelişmenin kendi özelliklerine uygun bir kültür ortamında gerçekleşebileceği sonucu çıkarılabilir.
Askerlik bir kültür unsuru mudur?
Kültürün bugün ulaştığı anlam, doğanın dışında, insanın gerçekleştirdiği herşeye yaygınlaşmıştır. K ültür insana ait bir faaliyet alanıdır. Askerliğin temel öğesi, becerileri ile, bilgisi ile, yetenekleri ile, ululuğu ile ve diğer bütün sosyal özellikleri ile insandır. Askerlik insan bilgi ve yeteneklerini sonuna kadar ve zorlayarak yararlanan bir alandır. Kültür-insan ilişkisi,
askerlik-insan ilişkisinde birleşirler.
G ünün teknik gelişmelerinden yararlanarak silâh, araç ve gereçlerin
yapılması, bunları kullanma becerisi kazanılması, taktik ve stratejiyi belirleyecek ve uygulayacak düzeyde bir bilgi ve deney birikimine sahip olunabilmesi, ancak bütün bunlara uygun bir kültür ortamında m üm kün olabilir. K ültür askerliğin de temel dayanaklarından ve en önemli kaynaklarından birisidir.
* Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurum u Başkanı.
350 S U A T İLH AN
Askerliğin düşünceye ve uygulam aya dayalı bütün alanları mevcut
kültür ortamından etkilenmektedir. Ayrıca askerlikle ilgili konularda elde
edilebilecek sonuçlar askerliğe uygun kültür değerleri ile sınırlı kalabilmekte ve bu değerlere bağımlı bir düzey gösterebilmektedir.
Askerlik, içinde oluştuğu, geliştiği kültür çevresinden etkilendiği kadar, bu çevrenin içeriğini de etkileyerek şekillendirir. Askerlik, ancak toplumun kültür çevresine uygun değerlere sahip olabilir; sahip olduğu
kültür değerleri düzeyinde varlık gösterebilir; toplum değerlerini sahip olduğu özelliklerle etkileyebilir. Hiç kimse hatta hiçbir kurum kendisini içerisinden yetiştiği kültür çevresinin etkisinden kurtaramaz, bu çevreden soyutlayamaz. Kültürün şekillenmesinde, ailenin, yetişilen ortamın, eğitim
ortamının, askerlik ocağının, çalışma ortamının, yaşanılan ortamın ayrı ayrı yer ve değeri vardır.
Şüphesiz askerlik kültüre kaynaklık eden alanlardan birisidir. Bu durum özellikle milletimiz için böyledir. Kültürün oluşmasında yeri olduğu
kadar, oluşan kültür ortamından etkilenir ve ona göre şekil bulur. Askerliğin bilgi birikimimizde, düşünce yapımızda, tavırlarımızda ve sahip olduğumuz becerilerde yeri ve katkısı vardır.
X ’ncu asır öncesi ve sonrasında, askerliği, mesleğin profesyoneli olarak
yabancı milletlerin ordularında görev alarak sürdüren -Çin, Arap-; daimi
orduyu batıklardan yüz yıl önce kuran; iki üç asır öncesinde kadar askerliğe dayanan teknik ve taktik üstünlüğü, dünya ölçüsünde elinde bulunduran; tımar, zeamet, bas sistemiyle toprağı kullanmayı, ekonomiyi, genel
yönetimi, askerî ihtiyaçları birleştirerek güvenlik gerekleri ve gelişme politikası etrafında bütünleşme sağlayan; imparatorluktan millî devlete geçişi
gerçekleştiren; kuruluş mücadelesi ile bütün mazlum milletlere örnek ve
öncü olan bir toplum da askerlik kültür bütünü dışında tutulmamalıdır.
O rdu millet özelliğimiz kendi kendimize yaptığımız bir yakıştırma değildir.
Askerlik alanındaki düşünce ve tavırlar kültürüm üzün bir parçası olarak, bütün toplumu asırlar boyu etkilemeye devam etmiş, askerî kültür
zaman zaman ve yer yer egemen kültür olabilmiştir. Askerî işlev ile sivil
işlev yakın tarihe kadar (II. M ahm ut) mahalli yönetimlerde aynı şahısta
toplanıyordu. Böyle bir toplum düzeninde kültür unsurları araştırılırken
askerî kültür ve askerî kültürün genel kültür içerisindeki yerinin gözardı
edilmesi eksikliğe sebep olabilir.
A SK E R L İĞ İN K Ü L T Ü R Ü M Ü Z D E K İ Y E R İ 3 5 1
Atatürk orduyu “Tiırk birliğinin bir ifadesi, devletin yüce varlığının sarsılmaz temeli” ve “millî disiplin okulu” olarak görür. “Ordu milletin yaşamak ve
varolmak iradesinin bir şeklidir. ” Bütün ulusun cephede bulunanlar kadar
duygu, düşünce ve hareket bakımından savaşla ilgilenmelerini ister.
Atatürk bugünün harplerini en iyi tarif eden devlet adamıdır. “Harp ve
muharebe demek, iki milletin yalnız iki ordunun değil, iki milletin bütün varlıklarıyla, bütün maddi ve manevi kuvvetleriyle, birbirleriyle karşı karşıya gelmesi ve vuruşmasıdır. ” Atatürk orduyu devletle ve milletle bir bütün olarak görür. İnsanların oluşturduğu kurum lar birer kültür ürünüdür. Askerlik de oluştuğu çevrenin, ortamın özelliklerini taşıyan bir kültür ürünüdür.
Her dönemin teknik düzeyine, bütünü ile kültür ortamına uygun bir
askerî yapı oluşturulması ve bu askerî yapının güncelliği korunacak ihtiyaçlara göre devamlı geliştirilmesi gerekmektedir. Her aşamada askerî gelişme ile kültür değişmelerinin yakın alışveriş içeresinde olacağı dikkate
alınmalı ve iki gelişme arasında uyum aranmaladır.
K ültür yapısına göre şekil alan ve kültür yapısını büyük ölçüde şekillendiren bir alanı, kültür unsurları dışında bırakamayız. Karşılıklı etkileşimi sebebiyle, askerliği kültür alanı içerisinde bir alt birim olarak değerlendirmeye almak gerekmektedir.
Askerî konulardan her birisinin tarihi gelişimi incelenirken,
kültürüm üzün çeşitli yönleriyle ilgili kaynaklarla karşılaşılmakta, askerî
unsurlarla diğer kültür unsurları arasında ilginç bağlar tespit edilebilm ektedir.
Kültürüm üz üzerindeki etkileri konusuna ağırlık vererek ordu tarihimizin kısaca gözden geçirilmesi konuya açıklık getirecektir.
O R T A A S Y A T Ü R K O R D U S U
T ürk Tarihinin başlangıcı ve bugüne kadar Türkler tarafından kurulan devletlerin sayısı tartışılan konular arasında bulunuyor. O rdum uzun
oluş ve gelişmesini araştırabilmek için, tarihine bir başlangıç bulm am ız veya bu konuyu m üm kün olan ölçüde aydınlığa kavuşturmamız gerekmektedir.
İlk O ğu z tipi buluntuları M .Ö . 3000 yılına aittir ve Altay Dağlarında
rastlanmıştır. Bilinen ilk T ürk siyasî teşekkülü olan H un İmparatorluğunun kuruluşu ise M .Ö . 22o’dir.
352 S U A T ÎLH AN
H un İmparatoru (Yabgu) M ete (Mau-du) zam anında on bin kişiden
kurulan tümenler binlere, yüzlere, onlara bölünm üş ve komutanlar tayin
edilmiştir. T ürk tarih bilginlerince tespit edilmiş olan bu sonuç esas alınırsa ordu tarihimizi 2200 yıl önceden incelemeye başlamamız gerekir.
Gerçekte Hunların bir siyasî teşekkül olarak birdenbire ortaya çıktıklarını kabul etmek de güçtür. Hunlardan önce varlıkları bilinen T ürk toplum lannın da günün koşullarına uygun, aile ve boy ilişkilerine dayalı, sosyal karakteri hâkim bir siyasî yapıya sahip oldukları kabul edilebilir.
Bir teamül hukuku şeklinde görülen T ürk Töresi (Türe), hususî hukuk, aynı zam anda am m e hukuku esaslarını da kapsar. Türklerin dünyaya hâkim kılmayı amaç edindikleri bu töre, o zamanki toplulukları sosyal,
ekonomik, askerî ve siyasî bakımdan şekillendirebilecek güç ve yapıdadır.
Bugünkü bilgilerimizle tarihimize ve ordum uza bir başlangıç bulmak
güçtür. Fakat iki bin yılın çok üstünde olduğu açıklık kazanmıştır.
T ürk O rdusu’nun oluş ve gelişmesini yalnız genel tarihimiz açıklayamaz. Bu tarihin cereyan ettiği bir coğrafya vardır ve coğrafya T ürk tarihi
kadar T ü rk ordusunun tarihini de şekillendirmiştir. Coğrafyayı sosyal,
ekonomik, fizikî ve siyasî bölümleri ile düşünm ek ve bu düşünceye tarihin
zaman unsurunu da katmak zorundayız. Bu takdirde konu jeopolitik bir
anlama ulaşmaktadır.
O rta Asya Coğrafyası üzerinde kurulan T ürk devletleri ancak Pasifik
O kyanusu, Urallar, H azar Denizi, Altay Dağları, Tibet gibi büyük engebelere ulaştıkları zam an güvenli, doğal koruması olan sınırlara kavuşmuş
oluyor coğrafî bütünlük sağlayabiliyorlardı. Bu kadar geniş topraklara sahip oldukları zaman ise, günün ulaştırma ve iletişim yetersizlikleri sebebiyle yönetim güçleşiyor ve kurulan bu büyük devletler diğer bir kısım sebeplerin de etkisiyle kısa sürede bölünüyor veya dağılıyorlardı. Doğal sınırlara dayanm adan Asyanın bir kesiminde kurulan devletlerin ise, dört
bir yanında bulunan komşuları, bu devlet zayıflayınca pay almak için,
güçlenince ona karşı güvenliklerini sağlamak için birleşiyorlardı. Çok komşulu bütün kıt’a içi devletlerinin karşı karşıya bulundukları bu durum un
sonucu olarak, kurulan devletin dört tarafında bitmeyen savaşlar sürüp gidiyordu. Dört tarafta savaş verildiği O rhun kitabelerinde de anlatılmaktadır. “ Kişi oğlunun üzerine cedlerim Bumin Kağan ve İstemi Kağan
hüküm dar olmuş, hüküm dar olunca Türk milletinin ilini, türesini idare
etmişler, tanzim etmişler. Dört taraf hep düşman imiş, ordu salarak dört
A SK E R L İĞ İN K Ü L T Ü R Ü M Ü Z D E K İ Y E R İ 353
taraftaki halkları itaat ettirmişler.” Aynı konu Tonyukuk abidelerindeki yazıtlarda da işlenmiştir.
Türklerin, O rta A sya’dan itibaren, yaşam alanı bulunm ası ve güvenliklerinin sağlanması ilk sorunları olmuş, buna göre düşünmüş, buna göre
teşkilâtlanmış, değer hükümleri, örf, âdet ve gelenekleri bu amacı sağlayacak yönde oluşmuştur. Dilleri ve alfabelerinde dahi aynı etki görülür.
Türklerden kalan 43 yazıtta yapılan bir araştırmada kullanılan 1290
sözcükten 142 tanesi (% 11) askerlikle ilgilidir.1 Askerlikten sonra en fazla
sözcük, 44 sözcük ile göçebilik, 38 sözcük ise hayvancılık üzerinedir. O rhun yazıtlarındaki Göktürk abc’sinde (k) harfi ok işareti ile, (y) harfi yay
işareti ile, (r) harfi süngü işareti ile gösterilmiştir.
O rta Asya coğrafyasının hayvancılığa uygun olan özelliği ile yeterli otlak bulm a gereği, mevsimlik veya devamlı göç hareketlerini zorunlu kılıyordu. Bu durum toplulukların bağlı oldukları devletin toprakları içinde
ve dışında sert m ücadeleler vermelerine sebep oluyor ve ordu-toplum
bütünlüğünün teşekülünü etkiliyordu. O rdu ile toplum bir bütün oluşturdukları için kültür birikimlerinden ve bunlardan kalan kültür mirasından
askerliği ayırmak çok güçtür. Düşünce, bilgi, beceri ve davranışların askerlik etrafında odaklaştığı bu topluluklarda askerlik, kişiyi de toplumu da
belirleyen temel özellik ve asıl kültür kaynağı olmaktadır.
Yaşayabilm enin, varolabilmenin sırrı savaşta, çaresi askerlikteydi. C oğrafya ve doğa en güçlünün yaşamasına olanak veriyordu. Topluluğun politik, sosyal ve ekonomik yapısını da askerliğin gerekleri şekillendiriyordu.
Şam anizm e göre, savaş yalnız bu dünya için değil, öteki dünyaya da hazırlık yapılması, o dünyanın da kolaylaştırılması için gerekliydi. Türklerde
askerlik aynı zam anda profesyonel bir meslek haline gelmişti.
İslâmiyet öncesi T ü rk kültürünün en önemli ürünlerinden birisi at ve
atla ilgili bilgi ve becerilerdir. At, Asya coğrafyasının hatta jeopolitiğin
yaklaşık olarak bütün unsurları üzerinde geliştirici rol oynamış, çoğrafi karakteri, sosyal ve kültürel yapıyı, ekonomiyi, askerliği ve politik yapıyı
olumlu şekilde etkilemiştir. Atı ehlileştirmek tek başına büyük önem taşır.
Fakat asıl önemli olan, atı ve biniciyi en uygun şekilde donatmak, atı, biniciyi eğitmek ve böylece en iyi kullanm a olanağına kavuşmuş olmaktır.
At, binlerce kilometreyi rahat aşıyor, zaman ve mesafe unsuruna hükm e1 Mevlüt Bozdemir, Türk Ordusunun Tarihsel kaynaklan, Siyasal Bilgiler Fakültesi Y a ­
yınlan, 1982, s. 14.
354 S U A T İLH AN
diyor, birleştiriyor, atlı kültürü yaratıyordu. Atlı kültür T ürk toplum unun
bir ürünü ve en önemli özelliğiydi. Bilindiği gibi Birinci Dünya Harbinin
sonuna kadar atdan yaygın şekilde yararlanılmıştır.
Kuruluş
O rta Asya T ürk O rdusu on, yüz, bin, onbin (Tümen) esasına göre
kurulmuştur. Batının bu kuruluştan örneklendiği tarihçilerimiz tarafından
açıklanmıştır. H unlar Tüm en beyi, binbaşı, ellibaşı, onbaşı gibi rütbeler
kullanmıştır. ıo biner kişilik 24 tümenleri vardı ve süvarilerin birçoğunun
yedek atı bulunuyordu.
O n ’lu kuruluş O sm anlı O rdusu’nun akıncı beylerinde de uygulanmıştır. Bütün Dünya tarafından benimsenen bugünkü kuruluşun da esası az
farklarla aynıdır.
O rta Asya T ürk Ordularının başarılarının nedeni: U ygun ruh ve davranışla biçimlenen kahramanlık, yiğitlik, irade, sevk ve idare üstünlüğü ve
sivil yapı ile askerî kuruluşun, askerî ihtiyaçlara sür’atle cevap vermesi ve
birbirine uygunluğudur. Aile, oba, boy gibi sosyal kuruluşlar aynı zam anda onluk, yüzlük, binlik ve tümen gibi askerî birlikleri m eydana getiriyor,
savaşta bütün ulus sosyal düzeni bozulmadan askerî teşkilâtlanmayı gerçekleştirebiliyordu. Barışın sosyal, ekonomik, politik ihtiyaçları da aynı kuruluşla ve aynı töre ile karşılanmaktaydı.
Silâh ve teçhizat
Çeşitli maksatlarla değişik oklar kullanılırdı. A t üstünden atılan, kuş
kuşlamak, zırh delmek, emir göndermek, eğitim yapm ak için kullanılan ve
atıldığı zam an değişik sesler çıkararak işaret fişeği ihtiyacını karşılayan çavuş okları farklı yapıda idiler.
Y ay, kurt veya sığır siniri ile kemik ve tutkaldan yapılırdı. Dede K orkut yayını “Benim kurt sinirli yayım ” diyerek metheder.
T ürk kılıcı eğridir. Kılıcın temas noktasında küçük bir teğet meydana
gelmekte ve bütün vuruş gücü bu noktada toplanabilmektedir.
At ve binici teçhizatı: M ızrak (süngü, berçkem, batrak, bunduk), kayış kemer, keçe çizme, deri veya kalın pantolon, kürk kulaklıklı ve enselikli şapka günün tekniğinin ileri örnekleridir.
A SK E R L İĞ İN K Ü L T Ü R Ü M Ü Z D E K İ Y E R İ 355
At, teşkilât, teçhizat ve silâh taktik ve stratejinin asıl unsurudur. Her
rütbedeki komutana ayrı donda (renk) at verilir, tırnaklar numaralanır, yelelere ve kuyruğa değişik şekiller verilir, m oncuk (boncuk), başlık ve tepelikle süslenir, üzengi, gem ve eğerle teçhiz edilir, sahibi ölürse onunla birlikte göm ülürdü. At günlük hayatın da ayrılmaz bir parçasıydı.
Taktik ve strateji
O rta Asya T ürk stratejisi, içinde bulunulan şartlara uygun olarak daima çevikliği, inisiyatife sahip olmayı esas alan bir hareket stratejisidir. T aktik düzeydeki yönetimde de sür’at ve baskın esas yöntem olarak benimseniyordu. O luş şekillerini bildiğimiz muharebeler incelendiğinde görülür ki
bugün de önemini koruyan harp prensipleri bütünü ile ve başarı ile uygulanmıştır. Barış döneminden itibaren akıncı stratejisi uygulanır, hasım
ülkenin derinliklerine akınlar düzenlenir, kayıplar verdirilir, moralleri bozulur ve düşm an kesin sonuçlu muharebe için uygun bir hedef haline getirilirdi. Dandanakan’dan (1040) önce Gaznelilere, M alazgirt’den önce BizanslIlara ve Osm anlılar zam anında O rta Avrupa’ya yapılan akıncı hareketleri, askerî amaçlı ve akıllı atılımların örnekleri ile doludur. Kesin sonuçlu m uharebelerden önce de akıncılar vasıtası ile düşmanla temas kurulur, uygun zaman ve yerde yakalayıncaya kadar takip edilir, küçük darbelerle zayıf düşürülürdü.
D urum a en uygun tedbirle savaş kabul edilir, kuşatma ve çevirme
olanaklan aranır ve bulunurdu. M uharebenin kabul edildiği yerde asıl
kuvvetlerin gerisi genellikle dağlık veya çöllük bölgeye verilir, muharebeyi
kaybetme ihtimali belirince genel yenilgiye düşmemek için küçük gruplar
halinde dağlık veya çöllük bölgeye dağılınır, im hadan kurtulunur ve vurkaç’larla karşı tarafın elde ettiği başarıdan yararlanması önlenirdi.
M alazgirt M eydan M uharebesinden (1071) on yıl sonra Ç aka Bey’in
İzmir bölgesinde beyliğini kurduğunu, Sakız, Sisam ve Rodos’u işgal ettiğini görüyoruz. Bu durum , denizlere hasreti olan atlı O rta Asya ordusunun
savaş yeteneğinin üstünlüğünü ve şartlara uyum gücünü gösteren bir
örnektir.
Görüldüğü gibi O sm anlı öncesi T ürk tarihinde askerlik bir yaşam biçimidir. Aynı zam anda askerlik, toplum ve kişi kültür yapısının ana kaynağını oluşturmuştur.
356 S U A T İLH AN
O S M A N L I O R D U S U
Daimi orduyu kurarak toplumun diğer unsurlarından ayrı bir meslek
ordusu m eydana getirilmesi O sm anlı ordusunun gerçekleştirdiği en önem ­
li aşamadır. Batı, Türklerden bir asır sonra daimi orduyu kurabilmiştir.
M üslüm anlık Türklerin yaşamlarındaki m ücadele unsuruna bir değişiklik getirmemiştir. Başka bir deyimle Türkler İslâmın kendileri için uygun yönlerini değerlendirmesini bilmişlerdir.
Osm anlılardan hatta Selçuklulardan itibaren, daha fazla askere ihtiyaç
duyulm aya başlanıyordu. Bilgi birikimi, deney birikimi ve teşkilâtçılık yeteneği ile, tutsaklardan yararlanan, ayrıca toprağın kullanılması esaslarını
askerî yapılanm a ile uyum içerisinde bütünleştiren sistemler geliştirilmiş,
Kapı Kulu ile tımarlı sipahi askerî kuruluşları gerçekleştirilmiştir.
Yerleşik durum a geçiş zaman içinde askerliği bir meslek olarak ve bir
kurum olarak ayrılmaya doğru götürmüştür.
Osm anlı İm paratorluğu’nun kuruluş ve gelişme dönemlerinde de toplumun ekonomik ihtiyaçları, sosyal yapısı ve politik genelekleri savaş ve
genişleme esasına dayanıyordu.
Tarihçilerim iz Osm anlı ordusunu üç dönem içerisinde anlatırlar. U ç
beyleri ordusu (Fatih devrine kadar), İmparatorluk ordusu (H’nci Viyana
muhasarasına kadar), İmparatorluk ordusunun bozulm a dönemi.
Osm anlı ordusu, O rhan Gazi ve I. M urad zam anında şekillenmeye
başlar. Alâeddin Paşa, Çandarlı Kara Halil ve M olla Rüstem ’in önayak
olduğu Kapı K ulu teşkilâtının (atlı ve yaya) ilk adımları I. M urat zam anında atılmıştır. Daha sonra, Osm anlı O rdusu’nun en büyük unsuru olan
timarlı sipahileri ve yerli kulu askerlerini içine alan eyalet askerleri teşkil
edilmiştir.
O sm anlı İmparatorluğu ordusu başlangıçta üç temel kuruluşa dayanır. Kapı K ulu, eyalet askerleri ve akıncılar. Kapı K ulu daimi orduyu, tımarlı sipahilerin hâkim olduğu eyalet askerî sefer ordusunu teşkil ediyor,
akıncılar da barışta ve seferde kendi özel görevleri başında bulunuyorlardı.
Kapı K ulu ocakları, piyade ve süvari birliklerinden, her birisi de acemi ocakları ve yeniçeri ocaklarından oluşuyordu. Yeniçeri ocakları içerisinde: Silâh ve teçhizat imali ve taşınması ile görevli C ebeci’ler, X V I’ncı
yüzyıl sonuna kadar Avrupa’dan daha üstün olan Topçular, büyük topla­
A SK E R L İĞ İN K Ü L T Ü R Ü M Ü Z D E K İ Y E R İ 357
rın taşınması işi ile görevli Toparabacıları, kale kuşatmalarında büyük
görevler üstlenen Lağımcılar, içi patlayıcı madde ile doldurulan humbaraları yapan ve kullanan H um baracılar bulunuyordu.
Yeniçeriler maaş alan devamlı ordunun ilk örneğidir ve profesyonel
bir meslek ordusudur. Başlangıçta harp esirleri içerisinden, beşte bir devlet hakkı esasına göre seçilirken (Pençik), Tim ur, ile yapılan Ankara m uharebesinin kaybedilmesi sonucu, mevcut yeniçerilerin dağılması ve tutsak
alınmaması sebebiyle sistem yıkılma noktasına gelmişti. O andaki ihtiyaç
karşısında büyük bir askerî teşkilâtçılık buluşu ve dehası ile devşirme sisteminin uygulanm aya başladığını görüyoruz.
En başarılı dönemde Osm anlı ordusunun sefer mevcudu 200 bin civarındadır. Bu dönem de yeniçerilerin mevcudu 12-14 bindir.
İmparatorluk kara ordusunun en büyük bölüm ünü, Tım arlı Sipahiler
ve Yerli K ulu askerlerinden kurulan Eyalet askerleri oluşturuyordu.
Tım ar verilenler yıllık gelirlerine göre “T ım ar”, “Zeam et” ve “H as”
bölümlerine ayrılıyorlar ve sefere çıkm adan önce gelirlerine göre asker veriyorlardı. Böylece, toprakların yönetimi, idari sistem ve askerî ihtiyaç birlikte çözüme kavuşturulmuş oluyordu.
Tım ar sistemi aynı zamanda merkezî otoritenin güçlenmesini sağlamış, feodalleşmeyi önlemiş ve sınıf farklılığını azaltmıştır.
T ım ar sistemi, sosyal özellikle yönetime yönelik politik ve ekonomik
hayat ile askerlik alanında birçok sorunun çözüm noktası, odak noktası
durum undadır. Eyaletler tımar sistemine dayanıyor, eyaletler sancaklara,
sancaklar subaşılıklara ayrılmış bulunuyordu. Tım ar sistemi ile devlet toprağın kontrolünü elinde tutuyor, böylece güçlü bir merkezîleşme gerçekleştirilmiş oluyordu.
Seferde süvariler subaşılıklarda bulunan çeribaşlannın komutasında,
daha sonra sancak beyi ve beylerbeyi komutalarında toplanarak Osm anlı
ordusuna katılırlardı. Bu düzen içerisinde, savaş hazırlığını hızlandırmak
ve devamlı bir güvenlik sağlamak m üm kün oluyordu.
Kurulan yönetim türü, vergilerin alınması ve bunların gerekli miktarının mahallinde kullanılması gibi işler de görüyordu. T ım ar özellikle de
“H as” maaş karşılığı olarak da verilmekteydi. Sipahiler her 3000 akçe gelir, subaşılar her 4000 akçe gelir, sancak beyleri her 5000 akçe gelir için
bir muharip vermek zorundaydılar.
358 S U A T İLH AN
Ö m er Lütfü Barkan, 1527: 1528 yıllarına ait arazi tahrir defterlerinde
yaptığı incelemede, ülke vergi gelirinin % 37’sinin, M ısır Eyaleti hariç tutulursa % 49.8’nin tımar sahipleri tarafından ödendiğini, aynı tarihte
37 521 çeşitli büyüklükte tımar bulunduğunu tespit etmiştir. Bu tarihte
70:80 bin Atlı Tım ar, 27 bin civarında K apı K ulu bulunmaktadır. 1654
yılında yayım lanan Ali Çavuş risalelerinde ise 56 089 tımar bulunduğu tımarlı asker toplamının ise 200 bini bulduğu belirtilmektedir.
Sistem, özellikle ıöoo’lerden sonra bozulm a göstermeye başlamıştır.
Tanzim ata doğru imparatorluğun genel kuruluş yapısı içerisindeki yerini
kaybetmeye başlamış, Tanzim at ile birlikte hukuk açısından da sona ermiştir. Bu gelişme çok büyük bir yapı değişikliğidir. Askerliğin diğer konulardan ayrılarak tamamen kendi amacına yönelmesi sonucu, serbest kalan sosyal, ekonomik ve idari yapıya Tanzim atın yeni ve uygun çözüm ler
getirip getirmediği tartışılmalıdır.
Eyalet askerlerinin önemli diğer bölüm ü Yerli K ulu askerleridir. Yerli
Kulu bir yurt içi teşkilâtıdır. Geri hizmetleri görüyorlar ve kale korum alarında görev alıyorlardı. Y ol açmak, köprü yapm ak, kale tamir etmek, erzak nakletmek gibi hizmetlerde çalışıyorlar, kale kuvvetleri ise sınırlarda ve
stratejik kesimlerde koruma görevleri yapıyorlardı.
X V T n cı yüzyılda 40 bin mevcuda yükselen akıncılar, barış dönem inden itibaren akınlar düzenler, seferde 3, 4 günlük mesafede ordunun ilerisinden hareket ederlerdi.
Osm anlı İmparatorluğu ordusu, içinde bulunulan şartlara ve ihtiyaçlara en iyi şekilde cevap veren büyük bir kuruluştur. O rdu mevcudu daima biliniyor ve süratle sefer durum una geçilebiliyordu.
Kapı kulu sistemi ve bunların içerisindeki yeniçerilerin getirdikleri ve
götürdükleri tartışılabilir. Fakat tartışılamayacak husus, bu teşkilâtın bir
teşkilâtçılık abidesi ve büyük bir askerî deha eseri olduğudur. Kapı K ulu
askerlerinin günün şartlarına ve ihtiyaçlarına uygunluğu, kuruluşu ve işleyişi her teşkilâtçıda saygı uyandıracak düzeydedir.
T op, 1. M urad zam anından itibaren kullanılmaya başlanmış, II.
M ehm et (Fatih) zam anında büyük gelişme göstermiş X V I’ncı yüzyılda
Avrupa topçuluğuna nazaran üstün bir durum a yükselmiştir. Anadolu ve
Rum eli’de tophaneler kurulmuş, hudutlara yakın depolar tesis edilmişti.
Ateşli silâhların icadı tımarlı sipahilerin değerini azaltmış ve bozulan
toprak sistemi ile birlikte askerî yapı da zayıflamıştır. Çoğaltılan Kapı K u ­
A SK E R L İĞ İN K Ü L T Ü R Ü M Ü Z D E K İ Y E R İ 359
lu askerlerinin masrafı devlet için büyük bir külfet olmuş ve imparatorluğun ekonomik gücü O sm anlı O rdusu’nun gelişmesini etkilemeye başlamış
sonuç olarak bu büyük askerlik abidesi gün gün gerilemiştir.
O rdunun yeniden düzenlem e çalışmalarına II. Selim ’in Nizam ı Cedit,
II. M ahm ud’un Asakiri M aunsure-i M uham m ediye, Tanzim at, 1870 Jandarma teşkilâtının kuruluşu ve 1877 savaşı sonrası yenilikleri ile aralıksız
devam edilmiştir.
1877 Harbinden sonraki ağır fakat devamlı gelişmeler 1897 Y unan
H arbi’nde başarılı bir deneme geçirmiştir. Bunu izleyen yıllarda Balkan
H arbi’ne kadar Osm anlı ordusu yaşlanma devrini yaşar. Ancak bu
dönemde yetişen ve Birinci Dünya Harbi muharebe alanlarında başarılı
örnekler veren Harbiye ve Erkânıharbiye mekteplerinin genç subay kuşakları ordunun sorunları ve yurt sorunları hakkında çareler düşünebilecek ve
düşüncelerini uygulayabilecek kadar bilgili, girişken ve inançlı idiler. İstiklâl Harbini hazırlayan ve yapanlar aynı genç kuşaktır ve T ürk tarihinin
altın kuşaklarından birisidir.
Osm anlılar, hâkimiyetleri altına aldıkları Karasî, Menteşe, Aydın,
Candaroğulları gibi denizci T ürk beyliklerinin donanmalarından yararlanmaya başladılar. En önemlisi G elibolu’da olmak üzere Karamürsel, Edincik ve İzmit’de tersaneler kurdular.
Kanunî zam anında İstanbul’.daki tersanelerde 200 kızak bulunuyordu.
Kızıldeniz’de, Rusçuk’ta (Tuna için), Birecik’te (Fırat için) tersaneler tesis
edilmiştir. Kızıldeniz tersanesinde 80 gemi yapılmışdır. Bu gemilerle Hint
O kyanusunda Portekizlerle yapılan ticaret yolu mücadelesi T ürk tarihinin
önemli dönüm noktalarından birisidir.
Hindistan’a Süleyman Paşa komutasında kuvvetli bir birlik ve donanma, Sum atra’ya topçu birliği gönderilen bu dönemde Viyana, Bağdat ve
Batı Akdeniz’de savaşlar sürdürülüyordu. İmparatorluğun yine dört tarafı
savaş alanı olmuştu.
Hava kuvvetlerimizin kuruluşu da bu kuşağın yetişme dönemi sırasındadır. (1911).
Osm anlı İmparatorluğu ordusu altı asır devletinin ve ulusunun hizmetinde olmuştur. Gerileme devrinde dahi yenilenm e ve gelişme için
büyük gayretler göstermiş, askerî güç millî gücün üstünde bir düzeyde tutulmaya çalışılmıştır.
360 S U A T İLH AN
Askerî gücün ulusal güç içerisinde şüphesiz önemli bir yeri vardır.
Fakat bu gücün diğer ekonomik, sosyal ve politik güçlerin dışında
düşünülmesi m üm kün değildir. M illî güç içerisindeki her güç birbirini
destekler ve tamamlar. H er gücün diğer güç üzerinde olum lu veya olum ­
suz etkisi ve katkısı vardır. Askerî gücüm üz bütün tarih boyunca bilim,
teknik ve hatta sanatta diğer güç unsurlarına öncülük etmiş, destek olmuştur. Ekonomik, sosyal, askerî, politik bütün güçlerin ortak kaynağı
kültürdür.
Türklerin üstün askerî vasıfları bir potansiyel değer olarak daima varolmuştur. Osm anlı İmparatorluğu olumsuz iç ve dış etkiler altında üç
asır gerileme dönemi yaşamış fakat hudutlar büyük ölçüde X IX . asır sonuna kadar korunabilmiş ve ulusal varlığımız esaret tanımamıştır.
C U M H U R İY E T O R D U S U
Cum huriyet ordusu Atatürk tarafından İstiklâl Harbi içerisinde kurulmuştur. Bu ordunun en önemli özelliği: Harp içerisinde kurtuluş harplerine öncülük ettiğini bilerek ve Atatürk ilke ve inkılâplarına inanarak, onları
gerçekleştirerek kurulm uş olmasıdır.
İstiklâl H arbi’nin başında Atatürk’ün deyimi ile “Ordu, ismi var cismi
yok bir halde”dir. O rdu mevcudu 1921’de 21.000, M art 1921’de 40.000,
Ağustos 1921’de 60.000, Ağustos 1922’de 186.000’e ulaştırılmıştır. Teşkil,
teçhiz ve eğitim aynı zam anda geliştirilmiştir. İstiklâl Harbi, ordum uz ve
ulusum uzun askerî potansiyel değeri ile başarılı sonuca ulaşmıştır.
İstiklâl Harbinin coğrafî hedefi Misak-ı M illî hudutlarıdır. Misak-ı
M illî hudutları ile gerçekleştirilen ülkemiz, dünya politikasına, jeopolitik
teorilere etkili olabilecek bir coğrafî konum da ve jeopolitik değerdedir. T a ­
rih ve jeopolitik güç değerlendirmesi kesin bir sonuca götürür: Önem li
jeopolitik değerdeki topraklar üzerinde zayıf toplumların yaşama hakkı
yoktur ve jeopolitik değerde bir ülke veya kaynağa sahip olmak her zaman ve her anlam da güçlü olmayı gerektirir, Cum huriyet dönemi T ürk
ordusu, daima bu değerlendirmenin gereği dikkate alınarak düşünülmüştür.
T ürk ordusu İstiklâl Harbi sebebiyle Birinci Dünya Harbine katılan
diğer ülkelerden 4 sene sonra harp durum undan barışa geçebilmiştir. Birinci ve İkinci Dünya Harpleri arasındaki dönem de en son harp tecrübelerine sahip ve yüksek moralli bir ordum uz bulunuyordu. İstiklâl Harbi
sonu teşkilât, eğitim faaliyetleri ile geliştirilen Kara, Deniz, Hava Kuvvetle­
A SK E R L İĞ İN K Ü L T Ü R Ü M Ü Z D E K İ Y E R İ
ri ve Jandarm a Genel Kom utanlığından m eydana gelen Silâhlı Kuvvetlerimizle İkinci Dünya H arbi’ni karşıladık.
Türkiyenin İkinci Dünya H arbi’nde tarafsız kalışını sağlayan en kuvvetli etken hiç şüphesiz sert coğrafyasına uygun savaşçı silâhlı kuvvetleri ile
onu ve ulusum uzu yönetenler olmuştur. Polonya, Norveç, Belçika, H ollanda ve Yugoslavya Alm an idarecilerini tahrik etmemek için seferberliklerini
ilân etmemişlerdi. Türkiye ise her gün harp hazırlıklarını ilerleterek tecavüzü azimle, kararlılıkla beklemiştir.
İkinci Dünya H arbi’nde Türk silâhlı kuvvetleri Almanları, Süveyş geçidine K uzey Afrika’dan, Kafkaslara bütün R usya’dan dolaşarak gitmek
zorunluluğunda bırakmış ve ulusça harbin yıkıntısından uzak kalınmıştır.
Bu sonuca göre İkinci D ünya H arbi’nde görevini en iyi yerine getiren silâhlı kuvvetlerden birisi T ürk Silâhlı Kuvvetleridir. Caydırıcılık görevini
yapmış ve harbi dışarıda tutmuştur.
İkinci Dünya H arbi’nden sonra karşılaştığımız, Rusların toprak ve isteklerine hayır dedirtebilen güç, unsurum uzun ulusal hak ve toprak
bütünlüğüm üze bağlılığı ve askerî varlığımızdır.
İkinci Dünya Harbi içerisinde çok az yenilenme olanağı bulan silâhlı
kuvvetlerimiz, harp bittiği zam an harp öncesi yapı ve silâhlarından pek az
farklı durum daydı. İkinci D ünya H arbi’nin sonunda T ürk silâhlı kuvvetlerinin, noksan harp tecrübesini gidermeye, teçhizat, taktik ve strateji
yönünden yinelenmeye ihtiyacı vardı. Kararlı girişimlerle modernleşme ve
standartlaşma çabası kesintisiz sürdürülmüştür.
Bir ülkeyi işgal veya uydulaştırmak bir büyük dış kuvvet için jeopolitiğin gereği ise, o kuvveti vaz geçirecek güce, silâhlı kuvvetlere sahip olmaktan başka seçenek yoktur.
Kültür alt birimi, askerlik
O rdusu ile bu ölçüde bütünleşmiş bir toplum un kültürünün şekillenmesinde, şüphesizki askerî özelliklerin büyük katkısı olacaktır. O rdunun,
toplumun kültür özelliklerinin tüm üne sahip olması, bu özellikleri yansıtması, kültür değerlerinden bir çoğu için eğitim odağı olması ise kaçınılmaz, hatta gerekli bir sonuçtur. Geçmiş dönemlerde çok yaygın olan, kırsal kesimde bugün de benimsenen görüşe göre, askerliğini henüz yapm amış olan gençler cahil olarak nitelenir ve öyle kabul edilir. Kültür birikimimiz üzerinde askerliğin etkisi, bugün de büyük bir değere sahiptir.
362 S U A T İLH AN
Kışla kapısından ürkek adım larla giren gencin, güven duygusu
güçlenmiş, bilgisi, becerisi, mücadele gücü artmış olarak aynı kapıdan geri
dönmesi beklenir. Bütün genç erkeklerimizi iki yıla yakın bir süre, askerlik gerekleri ve gelenekleri yönünde eğiterek kendi hayat biçimi içerisinde
yaşatan askerlik, bu özelliği ile yaygın eğitimin güçlü bir kurum udur.
Bundan ayrı olarak, millî varlığımızın, bağımsızlığımızın koruyucu gücüne
ait bir konu olması sebebiyle askerlik toplum un bütün kesimlerini, olayların akışına göre azalarak veya çoğalarak fakat kesintisiz ilgilendirmektedir.
Gerek yaygın ve örgün bir eğitim kurum u olarak, gerek kişiler ve toplum
için çok duyarlı bir konu olması sebebiyle, düşüncelerimizde ve günlük
yaşayışımızda askerliğin etkisi daima mevcut olacaktır.
Askerlik aynı zamanda, taktik ve stratejik düzeyde, yönetim ve uygulama yönetiminin bilimsel zeminini ve deney birikimini verir. Bu özelliği
ile yönetim becerisi, bilgisi ve davranışlarında etkili bir kaynak olm aya devam edecektir.
Osm anlı İmparatorluğundan önce askerlik toplum yaşamı ile iç içedir
ve ayrılmaz bir bütün oluştururlar.
Tanzim ata kadar O sm anlı İmparatorluğunda ekonomik, sosyal, politik ve askerî yapı, birbirine bağımlı olarak, birlikte toprakların yönetimi ve
genel yönetim sistemi (mülkî idare) ile askerî ihtiyaçlar birlikte çözüme
kavuşturulmuştur. Şüphesiz, askerlikle diğer konuların iç içe oluşu askerliğin kültürüm üz üzerindeki katkısını artırmış, kültürüm üz askerliğin bu etkisi ve katkılarıyla şekillenmiştir. Ayrıca, askerlik ister istemez toplumun
kültürel özelliklerini ayrıntıları ile özümseyen ve yansıtan olmuştur.
Tanzim attan Cum huriyete kadar bütün alanlarda, bu arada askerlikte, toplum bir arayış dönemi içerisindedir. Bu dönemde toplum içerisindeki kesimlerde en iyi yolu askerî kesim bulm uş ve okullaşmasını tam am ­
lamıştır.
Atatürk tarafından kurulan Cum huriyet ordusu, bağımsızlığımızın
özgürlüğüm üzün kurucu gücü, güvenliğimizin güvencesidir ve ulusun
bütün özellikleri ile bütünleşmiştir.
U zun bir geçmişin süzülmüş birikimlerini taşıyan kültür varlığımız ve
kültür değerlerimizden askerlik unsurunu çıkarmak veya askerliğin tarih
boyu etki ve katkısını dikkate alm amak büyük eksikliğe sebep olur.
Askerliğin ulusum uzun düşünce ve eylem yapısındaki etkisi şüphesiz
bugün yüzyılım ızın başındaki kadar büyük ve yaygın değildir. Diğer alan­
ların, örnek olarak bilimin, tekniğin, ekonominin askerî konular üzerindeki yerinin ağırlık kazanması, askerliğin bilime, tekniğe, ekonomiye daha
fazla bağımlı hale gelmesi, askerlik konusunun kültür içerisindeki etkisinin de daralmasına sebep olduğu şekilde bir görünüm tam olarak doğru
değildir.
Bütün kültür unsurlarının kültür birikimi içerisinde işgal ettiği yer,
değişik zamanlarda, değişik bölgelerde ve değişik toplumlarda farklılık
gösterebilir. Toplum ların güçlenmesinde ve mutluluklarında çeşitli konular
zaman zaman değişen ağırlık kazanırlar. Bunun sonucu olarak değer
hükümleri ve genel kültür içeresindeki alt birimlerin etki ve ağırlıkları da
değişebilir.
Çeşitli unsurların genel kültür içerisindeki yerinin daralması veya genişlemesi bir kültür bozulması değildir. Kültür ile ilgili bozulm a hallerini
kültür bunalımı, kültür çözülmesi, kültür çeşitlenmesi, kültür yozlaşması,
kültür boşluğu (lak) olarak sayabiliriz. Kültür bozulmaları, diğer alanlardaki, örnek olarak ekonomik yapıdaki buhranlara nazaran daha geç ve daha
güç giderilebilir.
Herhangi bir unsurun saha ve etkisinin azalmasının sebep olacağı
kültürel boşluğun hangi unsurlar tarafından doldurulduğu önemli bir gelişme olarak işlenmelidir. Askerliğin toplum yaşamı üzerindeki konum unda meydana gelen değişiklik sebebiyle, kültür bütünü içeresinde askerî
kültür unsurunun etkisi tamamen ortadan kalkmayacak bu etki devam
edecektir.
Herşeye rağmen askerî kültür önemli bir kültür alt birimi özelliğini
korumaktadır. Askerî kültürü tarihi birikimleri ve bugünkü etkisi ile
kültür bütününden ayrı düşündüğüm üz takdirde millî kültürüm üz
bütünlüğünü kaybeder ve kimliği değişir. O ysa ki kültürüm üz bütünü ile
hayat tecrübemizin özüdür. Düşünce bulanıklıklarının giderilmesi kültür
aydınlığı ile m üm kün olabilir. Kültürüm üzün gücü ölçüsünde olayları
yönlendirebiliriz. Askerlik tarih boyu kültürüm üzü güçlendiren unsurlardan birisi olmuştur.
M utlak barış amaç edinilebilir, um ut da edilebilir. Fakat mutlak barışla ilgili hayal kurmak için çok erkendir. Bugüne kadar askerî güç barışın da en etkili çaresi olmuştur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar