IFJ-ULUSLARARASI GAZETECİLER FEDERASYONU BROOKINGS: Yorum Türkiye'nin İsrail-Gazze krizine verdiği tepkiyi anlamak Editörün notu: Bu makale, önde gelen uzmanların derinlemesine soru-cevap oturumları aracılığıyla çatışmayı ele aldığı Orta Doğu Politikaları Merkezi'nin İsrail-Gazze röportajları dizisinin bir parçasıdır. Türkiye'nin Gazze'deki mevcut krize yaklaşımının siyasi ve ideolojik kaynakları hakkında kapsamlı bir tartışma için lütfen Aslı Aydıntaşbaş'ın "Sultan'ın hayaleti: Erdoğan ve İsrail-Filistin çatışması" başlıklı makalesine bakın. Türkiye'nin İsrail ve Filistin topraklarıyla ilişkileri KEVIN HUGGARD: Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan döneminde İsrail-Filistin meselelerine geleneksel olarak nasıl bir yaklaşım benimsedi? Bu konu, Türkiye'nin daha geniş dış politikasıyla nasıl bir uyum içinde? ASLI AYDINTAŞBAŞ: Filistin meselesi, Erdoğan'ın Türkiye'yi nereye götürmek istediğine dair vizyonunun merkezinde yer alıyor. Bölgedeki Arap olmayan iki devlet olan Türkiye ve İsrail, uzun zamandır birbirlerine hayranlık duyuyor ve 74 yıllık ilişkilerinin büyük bir bölümünde yakın bağlara sahipler. Ancak Erdoğan döneminde son yirmi yılda ilişkiler, çoğu zaman İsrail-Filistin gerginliğindeki iniş çıkışlarla paralel olarak çalkantılı bir seyir izledi. 2009 yılında Erdoğan, eski İsrail cumhurbaşkanı Şimon Peres'i çocukları öldürmekle suçladıktan sonra Davos'ta katıldığı bir panelden ayrıldı. 2010 yılında bir Türk yardım filosu Gazze ablukasını kırmaya çalıştı ve bu da İsrail'in ölümcül bir saldırısına ve iki ülke arasında yıllarca süren soğuk bir barışa yol açtı. Türkiye ve İsrail, 2022'de ilişkilerini normalleştirmiş olsa da, Hamas'ın 7 Ekim saldırısı ve İsrail'in Gazze'ye yönelik askeri operasyonlarından bu yana ilişkiler önemli ölçüde kötüleşti. Erdoğan, İsrail'e karşı çok sert bir tavır takındı ve iki ülke büyükelçilerini geri çağırdı; ancak ticari ilişkiler devam ediyor. Erdoğan döneminde Türkiye'nin İsrail-Filistin meselesine yaklaşımı, Erdoğan öncesi Kemalist dönemden iki açıdan belirgin şekilde farklıdır. İlki, Erdoğan'ın Hamas'ın geçerli bir Filistinli aktör olarak meşruiyetine olan inancıdır ki bu, Müslüman Kardeşler'e olan ideolojik yakınlığının doğal bir sonucudur. Erdoğan, Hamas'ın siyasi sürecin bir parçası olması gerektiğine inanıyor ve Türk devletini bu fikre yönlendirdi. Hamas, 2006'daki Filistin seçimlerini kazandığından beri Türkiye'de varlık gösteriyor ve oraya heyetler gönderiyor. Ankara'nın Hamas'la ilişkisinin siyasi kanadıyla olduğunu belirtmeliyim; bildiğim kadarıyla, grubun Gazze'deki askeri kanadına Türkiye'den destek gelmedi. Ancak Erdoğan, saldırı sırasında siyasi temsilcilerinin Türkiye'de olduğu bildirilen Hamas'a siyasi desteğini açıkça dile getirdi. Erdoğan öncesi dönemden bir diğer fark ise, Filistin meselesinin Türkiye'nin bölgesel liderlik hedeflerinde merkezi bir rol oynaması ve Erdoğan'ın bu fikri Türk seçmenlerine pazarlamak için neo-Osmanlıcılık kullanmasıdır. Türkiye Cumhurbaşkanı, siyasi platformunu yükselen bir Türkiye teması üzerine kurmuştur ve bölgedeki yoksul Müslüman nüfusu, elbette Filistinliler de dahil olmak üzere, koruma gibi tarihi bir sorumluluğu vardır. Bu Türk istisnacılığı anlayışı, Erdoğan'ın tüm dış politika konuşmalarında ve "Türkiye'nin Yüzyılı" platformunun merkezinde yer almaktadır. Bu anlayış, iç politikada da seçmenler için iyi işlemektedir: Erdoğan, İsrail ve Batı'ya karşı duran tek liderdir, sık sık söylenir. Erdoğan, Türk imparatorluğunun yeniden doğuşuna öncülük eden ve Filistinlileri ve Kudüs'ü unutmayan bir lider olarak hatırlanmak istiyor. Türkiye'nin krize tepkisi KEVIN HUGGARD: Türkiye mevcut krize nasıl tepki verdi? Politika belgenizde, kanıtların "Türk yönetiminin bunu İsrail-Filistin çatışmasının geçici bir alevlenmesi değil, bir dönüm noktası olarak gördüğünü" gösterdiğini yazıyorsunuz. Bu durumda, Türkiye'nin bugüne kadarki politika tepkisi, İsrail-Filistin'e yönelik geleneksel duruşundan bir sapmayı temsil ediyor mu? ASLI AYDINTAŞBAŞ: Erdoğan, pragmatizmi ve Türkiye'nin çıkarlarını genişletmek için jeopolitiği ustaca kullanmasıyla tanınıyor. Çıkarlarına uygun olduğunda, ilkelerinden vazgeçmeye, rotasını değiştirmeye, Batı ile Rusya arasında kalmaya, düşmanlarıyla uzlaşmaya vb. hazır. Ancak Filistin meselesinde durum böyle değil. Orada pragmatizm yok. Erdoğan, bedeli izolasyon olsa bile, İsrail'in yaptıklarına karşı bir tavır alma çağrısı olarak görüyor. Bu açıkça kişisel, ideolojik ve kalbine yakın bir şey. Türkiye, NATO içinde en sert İsrail karşıtı tutumu benimsedi; Erdoğan, Filistin yanlısı mitingler düzenleyip hem İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu hem de ABD'yi sert bir dille eleştirdi. Ancak bu sefer biraz abartmış olabilir. Erdoğan, Hamas'ı bir "özgürleşme hareketi" olarak nitelendirdi; açıkça "Hamas bir terör örgütü değildir" diyerek İsrail'i terörizmle suçladı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TÜRKİYE ORTA ASYA HABER KKUORDİNATÖRÜ