DÜNYA TÜRK HABER / WORLD TURKISH NEWS.Canada WORLDPRESS SİTE CD Canada IFJ-INTERNATIONAL FEDERATION OF JOURNALİST Yahudi Soykırımı Büyük bir Yalandır Yahu8di Dinine İnaqnan Hazar Türkleri ve Torunları Karay Türkleri Hazar imparatorlu8ğu Çökünce Başta Kuzey Avrupa,Do0ğu8 Avrupa Güney Avrupa ya Hazaqr Türkşleri göç ettiler Bazıları Kuzey ve Güney Amerikaya göçtüler Avrupa da Soykırıma uğrayan Yahu8di dinine inanan hazar ve karay Türkleridir Avrupa da Sami ırkından yahudi Çok Adı yani yahudi soykırımı büyük bir yalaqndır b Eğer bir millet soykırıma uür5amış isee kendine yapı9lanı asla başkasına yapmaz Hazarlar II-XI. yüzyıllar arasında Karadeniz ile Kafkas dağlarının kuzeyinde ve İdil Nehri dolaylarınla hüküm sürmüş Türk devleti [Kapat] Yazar: Ahmet Taşağıl Yayınlanma Tarihi: 31 Ocak 2025 Sabarların yaşadığı sahada, Sabar ismi yerine birdenbire ortaya Hazar adının çıkması Sabarlar ile Hazarlar arasında doğrudan bağlantı olduğunu göstermektedir. Aslında Belencer ve Semender adlı iki Sabar kabilesinin, Hazarlarda da varlığı, Hazar kelimesinin aynı Sabar kelimesi gibi anlam taşıması, Hazarların da Sabarların içinde bir kabile olduğunu ve Sabarların yıkılışından sonra bütün Sabar topluluğuna bu adın verildiğini göstermektedir. Bu görüşü destekleyen delillerden birisi de 10. yy. Arap tarihçilerinden El-Mesudi’nin “İranlılar’ın Hazar dediği topluluk Türkler tarafından Sabar diye anılır” şeklindeki kaydıdır. Hazarlarda tıpkı kendilerinden önceki Sabarlar gibi kaynaklarda farklı şekillerde zikredilmişlerdir. (Arap kaynaklarında Al-Hazar, İbrani kaynaklarda Hazar, Kazar, Latin kaynaklarda Chazari, Gazari, Grek kaynaklarda Khazaroi, Rus kaynaklarda Kozar, Kazarin, Macar kaynaklarda da Kozar, Kazar, Ermeni kaynaklarda Hazir-k, Gürcü kaynaklarda Hazar-i, Çin kaynaklarda T’u-küe K’o-sa). Hazar Hakanlığı topraklarında başka boylardan gelen farklı Türk grupları da bulunuyordu. Dolayısıyla çeşitli Türk lehçeleri konuşulmaktaydı. Hazarların coğrafi konumu çok stratejik açıdan önemli bir mevkide bulunduğu için Hazarların siyasi tarihine başlamadan önce bölgeye bakmamız gerekir. Hazar ülkesi önceleri Terek Nehri boylarında iken sonra ağırlık merkezi Aşağı İtil boyuna kaydı. Burası İtil, Yayık, Don ve Kuban gibi dört büyük nehrin havzasını oluşturuyor; aynı zamanda devrin en önemli ticaret yolları üzerinde bulunuyordu. Bu yollardan en önemlisi İtil (Volga) nehrinin kendisi idi; İslam dünyası (Suriye, Irak, İran ve Türkistan) ile Çin ve İskandinavya arasındaki ticaret faaliyeti buradan geçiyordu. Aynı şekilde Harezm’den Aşağı İtil boyuna ve oradan da Karadeniz sahillerine ulaşan Kervan yolu da bölgeden gidiyordu. Hazar ismi ilk defa 558’de Sasani-Sabar savaşlarında geçmekte, 576 yılında Gök Türk hakimiyeti Karadeniz’in kıyılarına ulaşınca bu sefer en uzakta Çin kaynaklarında T’ang Shu’da T’u-küe Ho-sa ve K’o-sa diye ifade edilmektedir. 586 yılındaki Bizans kaynağında ise artık iyice tanınırken aynı zamanda Türk adı ile de anılıyorlardı. Bu sıralarda Hazarlar Batı Gök Türk Hakanlığı’nın batıda en uç noktasını meydana getiriyorlar ve yine Batı Gök Türkler’in arzusu ile Sasanilere karşı Bizans’a yardım ediyorlardı. İslam ve Ermeni kaynaklarına göre Hazarların Gök Türklere bağlılığı 7. yüzyılın ikinci yarısına kadar sürmüştür. Bu devirde Hazarların Derbend’i geçerek, Gürcistan ve Azerbaycan’a akınlar yaptıklarını ve Tiflis’i kuşattıklarını görmekteyiz. 626 yılında Avarlarla Sasaniler İstanbul’u kuşatınca, Bizans imparatoru Heraklios Tiflis’e gelip Hazar Başbuğu “Yabgu” ile görüşerek ondan sağladığı 40 bin kişilik ordu ile Bizans içlerine geri döndü. Daha sonra yine Hazarlardan Çorpan Tarhan Sasanilere karşı başarılar kazanıp Anadolu’yu Sasanilerden kurtarmıştır. Bu sırada Yabgu Tiflis’e girip bazı Ermeni kitlelerini hakimiyetine aldı (629). Bu olay dolayısıyla Hazar Hakanlığının gerçek kuruluşunun 630 yılında olduğu değerlendirmektedir. Bu tarihte doğuda Gök Türk devleti fetret devrine girince Hazarlar müstakil bir devlet olarak tarih sahnesine çıktılar. Hazar Devleti kurulur kurulmaz, o zamanın iki büyük devleti Sasani-Bizans savaşlarında etkin rol oynamaya başladı. Hazarlar Bizans’la dostluk kurup, Sasanilere saldırdılar. Hazar-Bizans ortak harekatı neticesinde Sasani İmparatorluğu zayıfladı. Arkasından da İslam kuvvetleri tarafından çökertilip tarih sahnesinden çekilmek zorunda bırakıldı (634-637). İslam kuvvetlerinin ilerleme hareketi Kafkaslara Ermeniyye bölgesine doğru gelişmeye başlayınca Hazar-Bizans dostluğu daha da arttı. Dış siyasi çıkarların ortak olması hükümdar aileleri arasında evlenmeler yolu ile akrabalık kurulmasına yol açtı. İmparator Justinianus I (685-695) ve Konstantinos (741-775) Hazar prensesleri ile evlendiler. Konstantinos’un Hazar prensesi Çiçek’ten doğma oğlu imparator Leon IV (775-780) tarihte Hazar Leon olarak tanınmıştı. Bizans imparatorları çoğu zaman kendi iç ve dış problemlerinde Hazarların yardımını sağlamaya çalıştılar. 8-9. yüzyıllarda Hazar Hakanlığı genişleyerek, Doğu Avrupa’nın en önemli devleti oldu. Bu sırada Kama ve İtil boyundaki birçok kavim; İtil Bulgarları ve türlü Fin kavimleri, Burtaslar Hazar kağanına bağlanmıştı. Ayrıca Desna ve Orta Dnyeper boyundaki türlü Slav kavimleri Hazar hakimiyetini kabul ettiler. Söz konusu Slav boyları şunlardı; Radimiç, Vyatiç, Severyan, ve Polyan. Ayrıca Kuzey Kafkasya’nın dağlı kavimleri ve Kuban boyundaki Macarlar da Hazar hakimiyetini tanıdılar. Hazar Hakanlığının sınırları Yayık, Cim nehirlerinden başlayarak, batıda Dnyeper (Özü) Nehrine kadar geniş bir sahayı kaplıyordu. Aynı sıralarda Karadeniz’in kuzeyindeki Büyük Bulgarya devleti Hazarların hücumları neticesinde yıkılmış, buradaki bütün geniş ovalar Hazarların kontrolü altına girmişti. Hazarların tarihinde Araplarla olan mücadele geniş ve önemli bir yer tutar. Bu mücadele yüzyıl kadar sürmüştür. Neticede Arap ordularının ilerleyişinin Kafkaslarda durdurulması başarılmıştır. Araplar (Avrupa’da Puvatya savaşından sonra) doğuda da Kafkaslarda önemli bir kuvvete çarparak engelleniyorlardı. Aslında Hazar ülkesine ilk büyük Arap taarruzu Halife Osman zamanında gerçekleşmiştir. 651-652’de Selman b. Rebia kumandasındaki Arap kuvvetleri Derbend’i aşarak Hazar başkenti Belencer’e kadar sokuldu; ancak Hazarlar bunları püskürtmeyi başardıkları gibi üstelik karşı hücuma geçerek Ermeniyye bölgesine girdiler. Bu bölgedeki Arap askeri harekatı Halife I. Velid’in kardeşi Mesleme b. Abdülmelik kumandasında yarım asır kadar devam etti. 714 yılında Mesleme ordusuyla Derbend’i ele geçirdi. Fakat onun Konstantinopolis’i (İstanbul) kuşatmak için bu bölgeden ayrılmasıyla (717) Hazarlar tekrar karşı hücuma geçtiler ve Arap kuvvetleri geri çekilmek zorunda kaldı. Hazar harekatı daha da güneye ilerleyerek Azerbaycan’ın büyük bir kısmına yayıldı. 722 yılında Arapların Ermeniyye valisi El-Cerrah’ül-Hikemi Hazar topraklarında büyük başarılar kazandı ise de 730 yılında Hazarların hücumu neticesinde burada tutunamayarak Azerbaycan’dan çekilmek zorunda kaldı. Arapların Hazarlara karşı en büyük zaferini 737 yılında Azerbaycan valisi Mervan b. Muhammed sağlamıştır. Onun liderliğindeki Arap hücumları karşısında zor duruma düşen Hazar Hakanı barış istemeye mecbur olmuştur. Hatta O, Müslümanlığı kabul ettiğini dahi bildirmiştir. Ancak kuvvetleri geri çekilince o da eski dinine, büyük ihtimalle Yahudiliğe dönmüştür. Bu arada Halifelik Emevilerden Abbasilere geçince her iki ülke arasındaki düşmanlığın şiddeti azaldı. 758 yılında Daryal’da kurulmuş olan Ermeniyye vilayetinin valisi Yezid bin Useyd Hazar kağanı ile anlaşabilmek için halifenin arzusu gereğince bir Hazar prensesi ile evlendi. Fakat bu prensesin doğum esnasında ölmesi üzerine, Hazar Hakanı bunun kasıtlı olduğunu düşünerek As-Tarhan kumandasındaki orduyu İslam topraklarına gönderdi. 764 yılında Hazarlar Tiflis’i ele geçirdiler. 799 yılında ise Hazarlar hakanlarının kumandasında Ermenistan’a girdiler. Halife Harun Reşid’in kumandanı Yezid, söz konusu Hazar hücumunu durdurmakta başarılı oldu. İslam İmparatorluğu’nun en kuvvetli devrinde Hazarların Araplara karşı gösterdiği direnç, bu Türk devletinin gerçekten güçlü bir yapıya sahip olduğuna işaret etmektedir. Zira, İslam kaynaklarından anlaşıldığına göre söz konusu bu devlet Çin ve Bizans ile aynı düzeyde ve zamanı Doğu Avrupa’sının en büyük siyasi kuruluşu seviyesinde değerlendirilmektedir. 8. asrın sonlarından itibaren ve 9. yüzyılda Hazarların kuzey ve batı sınırlarındaki komşularıyla siyasi ilişkilerinin arttığı anlaşılmaktadır. Hazarların sağladığı barış ve huzur sayesinde İskandinavya-Bizans ticaret yolu gelişti. Bu arada aslen İskandinavyalı bir kavim olan Varegler, bu yolu takip ederek Kiyef (Kiev) bölgesine geldiler. Burada Hazarlara bağlı olarak ticaret yapmaya başlayan ve zenginleşen Varegler, 862 yılında Rurik adlı knezin idaresinde Kiyef Rus knezliğini kurdular. Adı geçen knezliğin gelişmesinde Hazar etkisi çok fazla görülmektedir. Bundan dolayı Kiyef kelimesi ancak Türkçe ile açıklanabilmektedir. Ayrıca yeni kurulan Rus birliğinde başkanın ünvanı “Chacanus” (hakan) idi ve 988’de Hristiyanlığı kabul eden Vladimir ile sonradan knez olan Yaroslav hala bu ünvanı kullanıyorlardı. Hazarlara tabi olan kavimlerden birisi de Macarlardı. Macarlar aslında Fin-Ogur kökenlidir. Ural Dağlarının ormanlık yamaçlarındaki eski yurtlarını terk ederek bozkır bölgesine geldiler ve Ogurlar ile uzun süre beraber yaşadılar. Aslında kendi bölgelerinden Sabarların baskısı ile göç ederken bir kısım Macar da eski yerlerinde kaldı (Başkırt bölgesi). Önceleri Kuban havzasında olan Macarlar daha sonra Don Nehri boylarına gittiler. Don Nehri boylarında iken Hazarlara bağlandılar ve onlar tarafından teşkilatlandırıldılar. Macarların meşhur Arpad hanedanı bu sırada ortaya çıktı. Fakat doğudan Peçeneklerin belirmesi ile Macarların rahatı bozuldu. Peçenek saldırıları karşısında tutunamayan Macarlar yurtlarını terk ederek Orta Avrupa’ya doğru göç ettiler. Daha sonra Karadeniz’in kuzeyine gelen Macarlar, burada Kündü ile Üge tarafından idare edildikleri sırada her bir oymağın başına Hazar Hakanlığının tayin ettiği birer “Ür” (vali benzeri) bulunan 7 kabileden oluşuyorlardı. Burada Türklerle büsbütün karıştıklarını kabile adları göstermektedir: Tarjan (Tarkan), Yenö (Inak), Kürtgyarmat, Ker (büyük iri), Keszi (kesik) başka diğer iki oymak ise Fin-Ugorinyer ve magyar. 10. yüzyıl ortalarına kadar, Hazar Hakanlığı Doğu Avrupa’nın en kuvvetli devleti olma özelliğini sürdürdü. Fakat, iç düzenin bozulması ve dış tehlikelerin artması devletin gücünü yavaş yavaş azaltmıştır. Hazar Hakanlığı bir çok yönde Gök Türk Devleti’nin teşkilatına ve o meyanda sağlam askeri yapıya da sahip bulunuyordu. Fakat, zamanla paralı askerlik yüzünden bu askeri teşkilat gevşedi. Yani bozkır özellikleri taşıyan toplumsal yapıdan ve asker millet olmaktan çıktılar. Hazar ordusunda 10-12 bin kadar Harezmli ücretli asker bulunuyordu. Devlet ekonomik yönden zayıflayınca ücretleri veremez duruma geldi. Bu sebepten çıkan huzursuzluklar devleti askeri ve idari yönden sarstı. Ayrıca doğudan gelen Peçeneklerin hücumları Harezm-İtil ticaret yolunun huzurunu bozmuştu. Yine ülkenin Karadeniz sahillerindeki Tamatarhan gibi ticaret merkezleri Slavların hücumuna maruz kaldı. Kuzeyden gelen Ruslar Kuban bölgesine kadar ilerlediler ve yağma yaptılar. Hazar ülkesinde durum böyle kötüye gidiyorken Kazakistan bozkırlarında ve Aşağı Sirderya çevresindeki Türk boyları arasındaki kaynaşma ve batıya doğru hareketlenme neticesinde Hazar Hakanlığı iyice sarsıldı. Çünkü bozkırlardan kopup gelen Peçenek, Oğuz(Uz) ve Kıpçak gibi boylar Hazar topraklarına yayılıyorlardı. Hazar Hakanlığı yüz yıl kadar ayakta kalabildi. 965’te Rus Prensi Svyatoslav Don boyu ve Kuban bölgesini, Tamatarhan şehrini işgal etti. Arkasından da Kuman-Kıpçaklar, Hazarların Harezm ve Türkistan ile bağlantılarını kesti ve ticaret faaliyetlerini tamamen durdurdu. Neticede Kuman-Kıpçak baskısı altında Hazarlar 11. yüzyıl içinde kaybolup gittiler. Bugün Avrupa’da Yahudi dinine mensup olan Karaim Türklerinin ve Kafkaslarda yaşayan Karaçayların Hazar kalıntıları olduğu bilinmektedir. Hazar Hakanlığının kurulmasından sonra bölgede barışın sağlanması, ulaşımı artırmış, dolayısıyla her türlü milletten çok çeşitli insanların kaynaştığı bir ülke haline gelmişti. Böylesine farklı insanların yaşadığı bir ortamda çeşitli dinlerin bir arada bulunması doğal bir durumdur. Hazarlar aslında Gök Tanrı dinine (Tengri Han) inanıyorlardı. Yani Hazar halkının çoğunluğu atalarının bu dinini devam ettiriyordu. Fakat zamanla Hakan ailesi Museviliği kabul etti. Beyler ve saray erkanı da Musevi idi. Tüccar zümrenin arasında ise Müslümanlık yaygındı. Bir de Ortodoksluk Karadeniz’in kuzeyinde epeyce yayılmıştı. İslam tarihçilerinin kayıtlarına göre, camii, kilise ve sinagoglar yan yana bulunuyordu. Türk tarihinde Hazar Hakanlığından başka, hiçbir hükümdar sülalesi Yahudiliği kabul etmemiştir. Ayrıca sadece Hazar üst tabakasının Yahudiliği benimsemesi dikkat çekicidir. Bu sebepten dolayı Hazarların Museviliğe girişi meselesi tarihçiler tarafından etraflıca incelenmiş ve yorumlanmış olmasına rağmen kesin bir sonuç elde edilememiştir. Yahudiler, 730-740 tarihlerinde hem Bizans, hem de İslam ülkelerinde ağır baskılara ve şiddetli takibata uğrayınca, Kafkaslar üzerinden Hazarlara giderek, onlara sığınmışlar, arkasından da Hazar büyüklerini etkileyip Museviliği kabul ettirmişlerdir. Hazarların bu dini kabul edişlerini siyasi yönden açıklamak daha uygun gelmektedir. Çünkü o zamanki iki büyük devlet Bizans Hıristiyan, Abbasiler ise Müslümandı. Hazarlarda üçüncü devlet olarak bir başka ilahi din Museviliği kabul edip onların siyasi nüfuzlarından uzak kalmayı düşünmüş olabilirlerdi. Diğer taraftan Yahudiliği kabul eden ilk Hazar hakanının “Bulan” olduğu belirtilmektedir. Bütün bunlara rağmen Hazar devletinin tam anlamıyla bir Yahudi devleti karakterini taşıdığını kabul etmek mümkün değildir. Çünkü bu dine girenler yukarıda söylediğimiz gibi sadece hakan ailesi ve devlet erkanı seviyesinde olan topluluktu. Halk, ise Gök-Tanrı dinine inanmaya devam ediyordu. Aslında Hazarlar Yahudiliğin “Karay” denilen mezhebine girmişler ve zamanla Musa talimlerini öğreten, ihtiva eden Talmudçuluğa yaklaşmışlardır. Bu arada 960 tarihindeki İspanya’daki Endülüs Emevi devletinin Musevi nazırlarından “Hasday bin Şarput” Kurtuba’dan Hazar Hakanı Yasef’e gönderdiği mektup ile Hakanın İbranice yazdığı cevap konusunda uzun tartışmalar olmuştur. Bugün genellikle sahte olduğu kabul edilmekle birlikte mektubun verdiği bilgilerin doğruluğu dikkat çekicidir. Karay mensupları (Karaimler) zamanla Hazar ülkesinde kalabalıklaştılar. Hatta, zamanımızda Kırım’da, Polonya’da yaşayan Karaimlerden ana dilleri ve dini lisanı Türkçe olan cemaatler Musevi-Hazarların devamı sayılmaktadır. Hazar mimarisi ve sanat eserlerinin ele geçtiği en önemli arkeolojik merkezler, Hazar başkenti, Hanbalık, Sarkel, Mayatsko şehri ve Salvoto kurganlarıdır. Kafkaslar ve Don ile Dnyeper havzasında da Hazar devrinden kalan önemli arkeolojik nesnelere ve sanat eserlerine rastlanmaktadır. Hazar sanatı ve gelenekleri, dönemin diğer büyük devletlerinde de etkili olmuştu. Örneğin 732 yılında, Bizans imparatoru V. Konstantin’in bir Hazar prensesiyle evlenmesi, Bizans sarayına dikkat çekici bir etkide bulunmuş ve bir Türk modasının doğmasına sebep olmuştu. Hatta prensesin çeyizi içinde gelen bir elbise, uyandırdığı hayranlık sebebiyle erkeklerin törenlerde giydiği elbise olarak kabul edilmiştir. Hazar mimarisinde, göçebe mimarlık unsuru olan çadırdan yerleşik yapıya geçişi oluşturan örnekler kazılar sonucunda ortaya çıkarılmıştır. Toprak altından çıkarılan yuvarlak taş temeller bunun işareti olarak kabul edilmiştir. Daha sonra dörtgen evler de ortaya çıkmıştır. Hazar ülkesinin kuzeyinin sağlam kalelerle korunduğu, 8. ve 9. yüzyıldan başladığı tesbit edilen sur kalıntılarının incelenmesi ve arkeolojik kazılar neticesinde öğrenilmiştir. Hazar sanatının Türk sanatı tarihi bakımından önemli yanlarından biri de mücevherler, tabaklar, madenî eserlerin yapıldığı yerel atölyelere ait kalıntıların bulunmuş olmasıdır. Bu durum Orta Asya sanat gelenekleri ile güney kavimlerinden gelen etkileri bünyesinde birleştiren Hazar sanatının zamanla geliştiğini ve yüksek bir düzeye eriştiğini göstermektedir. Zaten kaynaklara göre gerekli hammaddenin çoğu Hazar topraklarındaki madenlerden ve ocaklardan elde ediliyordu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TÜRKİYE ORTA ASYA HABER KKUORDİNATÖRÜ