ATATÜRK DİYORKİ KEMALİZM VE ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ DİYE BİR TANIM YOKTUR SADECE TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ VARDIR
Atatürk'e Göre Millet ve Türk Milliyetçiliği
Karakter Boyutu
“Zengin hatıra mirasına sahip bulunan, beraber yaşamak hususunda ortak arzu ve olurda samimi olan, sahip olunan mirasın korunmasına beraber devam hususunda iradeleri ortak olan insanların birleşmesinden meydana gelen cemiyete millet adı verilir". Mustafa Kemal Atatürk
ATATÜRK'E GÖRE MİLLET VE TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ
Millet, Arapça bir kelime olup, çoğulu mileldir. Tarihî kaynaklarımızda geçen “budun” ile batı dillerindeki “nation”un karşılığıdır. Ancak millet kelimesi başlangıçta bugünkü anlamıyla kullanılmıyordu. Bunun yerine “ümmet” kelimesi kullanılıyordu. Şemseddin Sami’ye göre millet kelimesi yanlış olarak ümmet yerine, ümmet kelimesi de millet yerine kullanılıyordu1.
Millet ve ümmet kelimelerine bugünkü anlamlarını yükleyen büyük Türk düşünürü ve ilim adamı Ziya Gökalp olmuştur. O’na göre “aynı dinde bulunan insanların bütününe ümmet adı verilir. O halde Müslümanların bütünü bir ümmettir. Yalnız dilde ve kültürde ortak olan millet zümresi ise bundan ayrı bir şeydir2. Buna karşılık budun kelimesi bugünkü milleti karşılayan, gelişmiş bir kavramdır. Eski Türklerde “bod” sözü bağımsız, illi, kağanlı bir Türk Toplumu anlamına geliyordu. Milleti devletin esas kurucusu ve sahibi gibi düşünen eski Türklere göre “Türk Sir Budun” birleşmiş Türk milleti demekti3.
Millet kelimesi Osmanlı Devleti’nde müslüman olmayan topluluklar için kullanılıyor ve bütün müslümanlar bir ümmet sayılarak “Ümmet-i Muhammed” adını alıyordu. Rum, Ermeni ve Yahudileri ifâde etmek için de, etnik bakımdan değil, fakat dinî cemaatlar bakımından millet deniyordu4.
Türkiye’de milleti ilk olarak bugünkü anlamıyla tarif eden Ziya Gökalp olmuştur. O’na göre millet: “dilce, dince, ahlâkça ve güzellik duygusu bakımından ortak olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden meydana gelen bir topluluktur”. “İnsan kanca ortak olduğu insanlardan çok, dilde ve dinde ortak olduğu insanlarla beraber yaşamak ister. Çünkü, insani şahsiyetimiz bedenimizde değil, ruhumuzdadır”5.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1931’deki programında buna benzer bir tarifle karşılaşıyoruz: “Millet, birbirine dil, kültür, ideal birliğiyle bağlanmış vatandaşların meydana getirdiği siyasî ve içtimaî bir varlıktır”6.
Ziya Gökalp’in tanımında “ülke” ile “bir arada yaşama arzusu”, partinin programında da “din” unsuru bulunmamaktadır. Laiklik ilkesinin kabulünü müteakip 1924 Anayasası’nda yapılan, 1928 tarihli ve 1222 sayılı kanunla, değişiklik sonucu, ikinci maddede yer alan “Türkiye Devleti’nin dini din-i İslâmdır...” ifadesi “Türkiye Devleti’nin resmi dili Türkçe’dir, makam Ankara şehridir” diye değiştirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti artık laik bir ülke olmuştur. Ülke içinde yaşayan insanların büyük çoğunluğu müslüman olup, çok az sayıda da olsa Rum, Ermeni, Yahudi ve Süryani gibi müslüman olmayan unsurlar da vardır Bu unsurlar “kendilerini Türk hissettikleri için” Türk vatandaşı olarak kabul edilmişlerdir. Türkiye’de Türk vatandaşı olan her fert, Anayasa’nın sağladığı hak ve hürriyetlerden eşit olarak yararlanmakta, “din ayrılığı ancak vicdani bir mesele halinde kalıp, hiç bir siyasî muameleye veya himayeye imkân ve yer vermemektedir”7.
Mustafa Kemâl Atatürk’ün de milleti tarifi şudur: “Zengin hatıra mirasına sahip bulunan, beraber yaşamak hususunda ortak arzu ve olurda samimi olan, sahip olunan mirasın korunmasına beraber devam hususunda iradeleri ortak olan insanların birleşmesinden meydana gelen cemiyete millet adı verilir"8. Türk milletinin teessüsünde etken olduğu görülen tabiî ve tarihî oluşumlar şunlardır; Siyasî varlıkta birlik, dil birliği, yurt birliği, ırk ve menşe birliği, tarihî yakınlık ve ahlakî yakınlık.
Vatanımız, Türk milletinin eski ve yüksek tarihî topraklarının derinliklerinde varlıklarını koruyan eserleri ile yaşadığı bugünkü sınırlarımız içindeki yurttur. Türk milleti için Türk vatanı çok önemlidir. Atatürk, sınırlarını en son Türk nesillerinin kanlarıyla yoğurup çizdiği bu Türk vatanında, vatan mefhumunu anlamlaştırdı. “Yurt toprağı, sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin, hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen Türk milletini ebedî hayatta yaşatmak için feyizli kalacaksın. Türk toprağı, sen, seni seven Türk milletinin mezarı değilsin. Türk milleti için yaratıcılığını göster”9.
Dilimizin kaidelerine göre millet ile milliyet arasında esaslı bir fark yoktur. Türkçe’de “ciddiyet” ciddi olmak anlamında kullanıldığı gibi, “milliyet”te milli olmak yani bir millete mensup bağlı olmak anlamına gelmesi gerekmektedir10.
Milliyet, hukuk bakımından ferdi millî devlete bağlayan vatandaşlık bağıdır. Sosyolojik bakımdan ise aynı türe mensup olma duygusudur. Tabiatta arı arıyla, karınca karıncayla, güvercin güvercinle beraber yaşar. Hayvanları kendi türüne doğru çeken ve türünün fertlerini aratan içgüdüdür. İnsanda bu içgüdü millî duygu şeklini almaktadır11.
Millî duygu sosyal psikolojinin derin elemanlarından biridir. Dolayısıyla modern devletler hukukunun en köklü prensiplerinden birini teşkil eder. Gerçekten çağdaş devletler hukuku “milliyetler prensibine” dayanmakta ve milliyeti bağımsızlığın şartı görmektedir. Bu prensibe göre her milletin kendi millî sınırları içinde, bir devlet halinde bağımsız yaşamaya hakkı vardır. Zamanımızda bir milletin kendinden olmayan zümre ve camiaları zorla ve tahakküm yoluyla kendine tâbi kılma politikası iflas etmiş olduğuna göre, bugün insanları ayrı devlet camialarına bölen kıstas milliyettir.
Ebedî Türk devletinin son halkasını teşkil eden Türkiye Cumhuriyeti’nin niteliklerini belirleyen ve Atatürk ilkeleri adını verdiğimiz ilkelerden biri, belki de en önemlisi milliyetçiliktir. Atatürk inkılâbının değişmez iki prensibi vardır. Bunlardan birincisi milliyetçilik, ikincisi de medeniyetçiliktir. “Medeniyetçilik kökü bizi Avrupa metoduna, düşüncesine ve muaşeretine bağlar, milliyetçilik kökü de bizi Orta Asya ve Doğu kaynaklarımıza, tarihimize ve dil birliğimize götürür”12.
Milliyet, ferdi millî grubuna bağlayan ve aynı millet türüne mensup olma duygusundan doğan tabiî bir bağdır. Temiz anlamıyla milliyetçilik, bu tabiî bağı şuurlandırmak ve kuvvetlendirmek üzere millî olan şeyleri sevmek ve takdis etmek demektir. Bu anlamdaki milliyetçilik Avrupa’da yeni olduğu gibi, bizde daha yenidir. İkinci Meşrutiyet yıllarında millî hâkimiyet fikriyle birlikte ortaya çıkmıştır13.
Milliyetçilik, aynı zamanda milletlerarası politikayı etkilemekle kalmamakta ve çıktığı ülkede aynı millete mensup olanların millî bir devlet kurmaları gerektiği inanç ve amacını da aşılamamaktadır. “Zamanımızda milletlerin mukadderatlarını kendilerinin tayin etmeleri (self-determination) prensibi diye bilinen bu amaç, dünya politik haritasının değişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Milliyetçilik zamanımızda insan topluluklarını modern devlet elinde güçlü bir bütün hâline getirmektedir” 14.
Atatürk’e göre milliyet prensibi: Bir milletin diğer milletlere nispetle tabiî veya müktesap hususî karakterler sahibi olması, diğer milletlerden farklı bir uzviyet teşkil etmesi, çoğunlukla onlardan ayrı olarak, onlara paralel inkişafa çalışır olması keyfiyetidir.
Bu psensibe göre, her fert ve her millet kendi hakkında hüsn-i niyet, topraklarına bizzat kayıtsız sahip olmayı istemek hakkına ve hürriyetine sahiptir. Bu düstur, bize hangi milletlerin hür, hangilerinin hürriyetinden şu veya bu şekilde mahrum olduklarını, ani millet adını taşımaya-layık olup olmadıklarını kolaylıkla gösterir15.
Atatürk’e göre Türk milliyetçiliği: Terakki ve inkişaf yolunda ve milletler arası temas ve münasebetlerde, bütün çağdaş milletlere paralel ve onlarla bir ahenkte yürümekle beraber, Türk içtimai heyetinin hususî seciyelerini ve başlı başına bağımsız hüviyetini korumuş bulunmaktadır16.
Türkiye: Authorities must end unlawful proceedings against the Istanbul Bar Association 29 Jan 2025 | Advocacy, News istanbul-bar-e1736938363638 The International Commission of Jurists (ICJ) expresses concern over the criminal proceedings initiated against the Istanbul Bar Association, including its President, İbrahim Kaboğlu, and members of its executive board. The ICJ further condemns the detention of Fırat Epözdemir, a member of the executive board, who was arrested upon his return from an advocacy visit to Council of Europe institutions. These actions constitute a direct attack on the independence of the legal profession and the rule of law in Türkiye. The criminal proceedings were initiated following a statement issued by the Istanbul Bar Association on 21 December 2024, which called for an independent investigation into the deaths of journalists Nazım Daştan and Cihan Bilgin, who were killed in northern Syria on 19 December 2024. The statement highlighted concerns regarding the...
Yorumlar
Yorum Gönder