AK PARTİ DÖNEMİNDE ASKER-SİVİL DARBE / CIVIL MILITARY RELATIONS DURING THE AK PARTY ERA
AKP iktidarının karşıdevrim adımları
www.insanveinsan.org e-ISSN: 2148-7537
Araştırma makalesi
* Dr. Öğr. Üyesi, Necmettin Erbakan Üniversitesi, UBF, Uluslararası Ticaret Bölümü.
15 Temmuz’a Giden Süreçte Türk Demokrasisinde
Sivil Asker İlişkileri
Önder A. Afşar*
oaytacafsar@yahoo.com
ORCID ID: 0000-0003-1394-3975
Öz: Türkiye’de demokrasinin kurumsallaşmasına engel olan temel sorun, askerin siyasal
sistemde sahip olduğu imtiyazlarıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), rejimi koruma misyonuna
sahip olduğu düşüncesiyle birçok kere sivil siyasete müdahale etmiş ve her müdahaleden sonra
iktidarı sivillere devrederken demokrasiye geçiş koşullarını da kendisi belirlemiştir. Darbeler
sonrasında elde ettiği imtiyazlarla asker, siyasal sistem içinde güçlenmiştir. Yapılan kanuni
düzenlemelerle, TSK, siyasal gücünü hukuki zemine oturtarak meşrulaştırmıştır. Belirli
aralıklarla gerçekleşen askeri müdahaleler, her müdahaleyle askerin artan siyasal özerkliği,
silahlı kuvvetleri ve faaliyetlerini demokratik sivil denetimin noktasından uzaklaştırmıştır.
AB sürecinde önemli reformlar yapılmasına rağmen, yaşanan 15 Temmuz hadisesi Türkiye’de
sivil asker ilişkileri konusunun önemini koruduğunu ve askeri darbelerin ülke için hala
tehdit oluşturduğunu göstermiştir. Silahlı kuvvetlerin seçilmiş sivil otoriteye bağlanması ve
sivil denetime tabi olması demokrasi açısından önemlidir. Mesele bu açıdan dikkat çekicidir.
Çalışma esasen askeri imtiyazlar ve sivil asker gerilimi kavramlarıyla Türkiye’deki sivil asker
ilişkilerinin yapısını inceler.
Anahtar kelimeler: Demokrasi, Sivil-asker ilişkileri, Sivil-asker gerilimi, Askeri imtiyaz,
Sivil denetim.
Giriş
Birçok toplumda çeşitli biçimlerde ve farklı boyutlarda ortaya çıkan sivil asker sorunu, demokratik sivil denetimin tesis edilmesi ve askerin, ülkeyi savunma gücünü
kaybetmeden sivil otoriteye bağlanması açısından önem arz etmektedir. Avrupa Birliği (AB) sürecinde Türkiye’de sivil asker ilişkilerinde sivil denetimi sağlama doğrultusunda ilerlemeler sağlansa da, 15 Temmuz askeri darbe girişiminin meydana
gelmesiyle sivil asker ilişkilerinin sorunlu doğası bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bu
bağlamda ordu üzerinde demokratik sivil denetimin tam anlamıyla tesis etmenin
738
biraz daha zaman alacağı düşüncesini akıllara getirmiştir. Türkiye örneğinde dikkat çeken nokta, her askeri darbeden sonra, askeri yönetim daha fazla siyasal güç
elde etmiştir. Böylece sistem içindeki politik gücünü bir önceki darbeye göre daha
da artırarak bunu anayasal/yasal düzenlemelerle kurumsallaştırma yoluna gitmiştir. Kısaca Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK),her darbeden siyasal anlamda güçlenerek
çıkmıştır. Son dönemde AB sürecinde anayasal/yasal bazı düzenlemeler yapılsa da,
15Temmuz darbe girişimi tecrübesini yaşamış Türkiye’de, imtiyazlı bir konum elde
etmiş asker üzerinde demokratik sivil denetim tesis etmenin pek kolay olmadığı görülmüştür. Türkiye’de demokrasinin kurumsallaşmasına engel olan temel sorunun,
silahlı kuvvetlerin ve faaliyetlerinin demokratik sivil denetiminin yapılamamasından kaynaklandığı söylenebilir. Meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için, askerin siyasal olarak neden güçlü oluğunun, bu gücünü hangi kaynaktan aldığının ve nasıl
genişlettiğinin bilinmesine gerek vardır. Bu nokta, sivil denetime bağlı, sağlıklı bir
sivil asker ilişkileri tesis etmek için önem arz etmektedir. Zira askerin siyasal sistemde ileri seviyede ayrıcalık sahibi olduğu toplumlarda sivil asker çatışmasının görülme olasılığı yüksektir.1
Askeri yönetimden demokrasiye geçmekle iş bitmemektedir.
Dahası bu aşama demokrasi mücadelesinin yeni başladığı aşamadır. Demokrasi bir
topluma basitçe kurumsallaşmış yarışmacı seçimlerle yerleşememektedir. Daha geniş manada demokratik süreç ve normların siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel ve
yasal alanlarda hem seçkinler düzeyinde hem de kitle düzeyinde sağlamlaşmasını,
kurumsallaşmasını, kabullenilmesini, yerleşmesini, özümsenmesini, meşrulaşmasını gerektirir.2
Bu bağlamda, öncelikle sivil asker ilişkilerinde askeri imtiyazların
demokratik yöntemlerle ortadan kaldırılmasıyla görülen demokratik dönüşüm, ülkede demokrasinin yerleşmesine ve niteliğin artmasına sebep olacaktır. Ülkeyi dış
tehditlere karşı korumakla görevli ordunun seçilmiş sivil otoriteye bağlı olması ve
demokrasinin yerleşip kalıcı hale gelmesi, ülkedeki sivil asker ilişkilerinin yapısı ile
doğrudan ilgilidir. Demokrasinin yerleşmesi, ülkede birden fazla alanda birbiriyle
koordineli olarak yapılacak reformlarla sağlanacaksa, bu dönüşüm programının en
önemli boyutunu sivil asker ilişkileri oluşturur. Bu bakımdan demokrasinin yerleşmesinde sivil asker ilişkilerinin demokratik bir çerçeveye oturtulması önemli bir yer
tutar.3
Sivil asker ilişkilerinde demokratikleşme ölçütlerine göre silahlı kuvvetler tam
olarak sivil denetime tabi olana kadar ve anayasal demokratik düzeni kabullenene
kadar demokrasi yerleşmiş sayılmaz.4
Demokratik rejim için en büyük tehlike, elde ettiği siyasal gücü ve sahip olduğu ayrıcalıkları bırakmak istemeyen silahlı kuvvetlerin demokratik dönüşümden memnuniyetsizliği ve geriye dönüş için istekli halidir. Türk siyasal hayatında son elli yılda
1 Stepan Alfred, Rethinking Military Politics: Brazil and the Southern Cone, New Jersey: Princeton University
Press, 1988, s.112.
2 Hyug Baeg Im, “South Korean Democratic Consolidation in Comparative Perspective”, Consolidation of
Democracy in South Korea, ed.,Larry Diamond ve Byung-Kook Kim, Boulder: L. Rienner, 2000, s.23.
3Aurel Croissant vd., “Beyond the Fallacy of Coup-ism: ConceptualizingCivilian Control of the Military in
Emerging Democracies”, Democratization, 17/5 (2010), s.950-975.
4Larry Diamond, “Introduction: In Search of Consolidation”, Consolidating The Third Wave Democracies, ed.,
Larry Diamond, Marc Plattner, Yun-han Chu ve Hung-maoTien, Baltimore ve London: The John Hopkins
University Pres, 1997, s.11–16.
İnsan&İnsan (6/22 Güz/Fall 2019)
sivil asker ilişkilerinde benzer durumlar yaşanmıştır. Dünyada birçok ülkeden önce
demokrasiye geçmiş bir ülke olmakla birlikte5
Türkiye, ileri demokrasiye sahip ülkeler arasında sayılmamaktadır. Zira demokrasi Türkiye’de birçok kez askeri darbelerle
kesintiye uğramıştır. İlk olarak1960 darbesiyle başlayan askeri müdahaleler Türkiye’de sivil asker ilişkilerinin günümüze uzanan (sorunlu) yapısını şekillendirmiştir.
Türkiye’de rejim, belli aralıklarla askeri müdahalelerle kesintiye uğramakla birlikte,
sonrasında siyasal iktidarı belirlemek için seçimler yapılmış, demokrasi şekli anlamda işlemiştir. Darbelerle otoriter rejime dönüş görülmese de, ülkede demokrasi tam
olarak kurumsallaşıp yerleşebilmiş değildir. Bu bakımdan uzunca bir süredir darbelerle demokrasi arasında gidip gelen Türkiye’de güçlü devlet geleneği ve sahip olduğu
tarihsel mirası ile birlikte siyasette ordunun güçlü etkisi vardır.6
Bu gibi nedenlerle
devletin koruyucusu ve rejimin bekçisi olma görevini kendisinde görerek fiili müdahaleleri sebebiyle, siyasal bir aktör gibi davranan silahlı kuvvetler ve buna bağlı
gelişen sivil asker ilişkilerinin sorunlu yapısı Türkiye’de demokrasinin kökleşememesinde en büyük etkendir. Prosedürel olarak demokratik rejime sahip olan Türkiye’de,
demokratik sorunların başında gelen siyasal sistemi içindeki sivil asker ilişkilerinin
yapısını incelemek, demokrasinin sağlamlaşmasını engelleyen sebeplerini anlayabilmek için gereklidir. Askeri müdahaleler, her müdahaleyle birlikte askerin artan
siyasal özerkliği ve sonrasında askeri güç sahiplerinin denetimi altında demokrasiye
geçiş süreci sivil siyasetçilerin faaliyet göstereceği siyasal alanı daraltmıştır. Sivil yöneticiler halkın talepleri doğrultusunda özgürce değil de, kendilerine tanınan, sınırları belirli iktidar alanı içinde ‘asker ne der’ endişesiyle siyaset yapabilmişlerdir. AB
sürecinde üyelik müzakereleri yürüten Türkiye’de sivil asker ilişkilerinin durumu,
demokrasisinin olgunlaşmasını engelleyen önemli bir faktör olmuştur.7
Özellikle 15
Temmuz darbe teşebbüsü Türk siyasetinde askerin rolü ve sivil asker ilişkilerinin
yapısını tekrar gündeme getirmiştir.
Bu çalışmanın temel amacı, nispeten uzunca bir demokrasi tecrübesine sahip Türkiye’de, neden tekrarlanan şekilde, yaklaşık her on yılda bir askeri darbe veya darbe
benzeri müdahalelerle demokrasi kesintiye uğramaktadır, sorusuna cevap aramaktır. Zira yarım asırdan fazla bir süredir ülke demokrasi rejimi ile yönetilmektedir.
Ancak demokrasi idaresiyle bağdaşmayacak şekilde, ülke askeri darbe tehlikesinden
uzaklaşabilmiş değildir. Bu anlamda, dünyadaki bir çok ülkeye nazaran daha uzun
süre demokrasi ile yönetilmesine rağmen niçin Türkiye’de demokrasinin konsolide
olamadığı, darbe tehditlerine maruz kalındığı sorusu dikkat çekicidir. Demokrasiyi
tehlikeye sokacak şekilde, siyasal sistemde askerin neden ve nasıl imtiyazlı bir konuma sahip olduğunun anlaşılması, bu konudaki eksiklilerin görülmesini sağlayacak,
dolayısıyla bu alanda yapılacak düzenlemelere ışık tutabilecektir.
5 Huntington, ülkeleri tarihsel olarak demokrasiye geçiş dönemlerine göre sınıflandırmıştır. Bu tasnife göre,
Türkiye 1945’lerden itibaren ‘ikinci dalga’da demokrasiye geçen ülkeler arasında sayılmıştır. Ayrıntı için bkz:
Samuel Huntington, Üçüncü Dalga: Geç Yirminci Yüzyılda Demokratikleşme, çev.,Ergun Özbudun, Ankara: Türk
Demokrasi Vakfı Yayınları, 1991.
6 Metin Heper, “The Strong State as a Problem for the Consolidation of Democracy”, Comparative PoliticalStudies,
25/2 (1992), s.169-194.
7 Ergun Özbudun, Çağdaş Türk Politikası: Demokratik Pekişmenin Önündeki Engeller, İstanbul: Doğan Kitap,
2003, s.16.
739
Önder A. Afşar
740
Çalışmada, sivil asker gerilimi ve sonucunda rejim içinde askere ayrıcalıklı statü kazandıran 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan ve 15 Temmuz askeri müdahale süreçleri, demokrasiye etkisi yönüyle sivil asker ilişkileri bağlamında ele alınmıştır. Bunlardan 27 Nisan ile 15 Temmuz müdahalelerinin demokratikleşme sürecinde gerçekleştiği ve sivil direniş ile karşılaştığı için ayrıca dikkate değerdir. Böylece
Türkiye’de demokratik rejim ne tür bir sivil asker ilişkileri problemiyle karşı karşıya
kalmıştır, sivil ve askeri kesim arasındaki nasıl bir güç ilişkisi vardır ve bu alanda ne
gibi düzenlemeler yapılmıştır gibi sorulara cevap bulunmaya çalışılacaktır. Demokratik sivil asker ilişkilerini tesis etmede yol göstermesi açısından bu sorular anlamlı
görünmektedir. Zira Avrupa Birliği sürecinde üyelik kriterleri gereğince birtakım
hukuki değişiklikler yapılmasına rağmen, son yaşanan 15 Temmuz hadisesinden
sonra, Türkiye’de askerin hala darbe yapma düşüncesinde olduğunu görmek, üzerinde çokça düşünülmesi gereken bir konu olarak ciddiyetini korumaktadır. Açıktır
ki, demokrasinin tam anlamıyla yerleşebilmesi için belirli periyotlarla tekrarlanan
askeri darbeler döneminin sona ermesi gerekir. Bir ülkede demokratik yöntemle seçilmiş sivil hükümetin darbe tehdidinden ve askeri vesayetten uzak siyasal kararlar
alabildiği koşullarda, demokrasi geriye gitme riskinden uzak olarak yaşayabilecektir.
Çalışmada esas olarak, Türkiye’de sivil asker ilişkilerinin yapısı ve gelişimi, TSK’nın
askeri müdahalelerle genişleyen siyasal gücü ile ilişkisi bağlamında değerlendirilmektedir. Zira bu siyasal güç, tekrar bir müdahale için zemin teşkil etmiştir. Bu bağlamda demokrasiyi kesintiye uğratarak kurumsallaşmasını engelleyen, ülke yönetiminde TSK’nın imtiyazlar elde etmesine sebep olan ve tekrarlanan darbeler, sivil asker ilişkileri temelinde, ordunun siyasete müdahalesi çerçevesinde incelenmektedir.
Şüphesiz ilişkilerdeki bu yapıyı şekillendiren, ülkeye özgü tarihi, kültürel, sosyolojik
faktörlerin de etkili olduğunu belirtmek gerekir. Bu anlamda, Türkiye’de askeri darbelerin, siyasal, sosyal, iktisadi sebepleri de vardır. Bu gibi iç faktörlerin yanında,
ABD’nin rolü gibi dış faktörlerinde de darbelerde etkili olduğu söylenebilir. Dolayısıyla darbeler tek bir faktörle açıklanamaz.8
Bütün bu iç ve dış faktörlerle beraber,
Türkiye’deki askeri darbelerin sebeplerini ve sonuçlarını ayrıntılı olarak incelemek
ayrıca bir çalışmanın konusu olup, bu makalenin sınırları dışındadır. Bu anlamda
çalışma, darbeleri, toplumsal sebep ve sonuçlarını inceleme amacında değildir. Çalışma esasen sivil asker ilişkileri penceresinden, TSK’nın sivil siyasal alana müdahalesini inceler. Bu doğrultuda, darbelerle askerin elde ettiği siyasal gücün, sivil asker
ilişkilerini şekillendirmesi bağlamında, çalışmanın ilk bölümünde, Türkiye’de sivil
asker ilişkilerinin yapısını belirleyen temel özellikleri incelenmiştir. Sonraki bölümde, Stepan’ın sivil denetimin seviyesini göstermek üzere, silahlı kuvvetlerin demok8 Bu konuda daha farklı bir görüş ileri süren Savran’a göre; Türkiye’deki askeri darbelerin sebepleri konusunda
dış faktör olarak ABD’nin rolü yanında, Türkiye’nin tarihsel sürecini ve iç dinamiklerini ihmal etmek, yaklaşımın
eksik kalmasına sebep olmaktadır. Bunlara ilave olarak askeri müdahaleleri iktisadi veya siyasal faktörlerle
açıklama gayreti de tek başına anlamlı netice vermez. 1960’tan başlayarak Türkiye’ye damgasını vuran ve iç
ve dış birçok etkene bağlanabilen bu askeri müdahaleleri tam manasıyla ve doğru bir biçimde anlayabilmek
için ekonomik bağlamda sermaye birikiminin sonuçları olarak, devlet-sınıf ilişkileri ve sınıf mücadeleleri
çerçevesinde ele almak gerekir. Ayrıntı için bk. Sungur Savran, “1960, 1971, 1980:Toplumsal Mücadeleler,
Askeri Müdahaleler”, 11. Tez Kitap Dizisi:6, İstanbul: Uluslararası Yayıncılık, 1987, s.132-133. Ayrıca, askerlerin
sivil siyasal sürece neden müdahale ettiği sorusuna cevap arayan bir çalışma için; Birsen Örs, Türkiye’de Askeri
Müdahaleler: Bir Açıklama Modeli, İstanbul: Der Yayınevi, 1996.
İnsan&İnsan (6/22 Güz/Fall 2019)
ratik rejimlerde elde ettiği imtiyazlarının boyutlarını açıklayan kuramsal modeline
yer verilmiştir. Bu model yardımı ile Türkiye’de sivil asker ilişkilerinin seyri, yapısı,
askerin siyasal güç kazandığı süreç ve sivil denetim imkânı açıklanacaktır. 27 Mayıstan 15 Temmuz’a kadar olan süreçte sivil asker ilişkilerinin incelendiği bölümün
ardından, son bölümde Avrupa Birliği adaylık sürecinde sivil asker ilişkileri alanında yapılan reformlara yer verilecektir. Böylece silahlı kuvvetleri sivil denetime bağlı
kılmak amacıyla AB sürecinde gerçekleştirilen demokratik reformların sivil asker
ilişkilerine etkisi ve bu konuda gelinen nokta değerlendirilmiş olacaktır.
Türkiye’de Sivil Asker İlişkilerinin Yapısını Belirleyen Temel Özellikler
Çok partili siyasi hayata geçildikten sonra sivil asker ilişkilerinin inişli çıkışlı bir seyir
izlediği Türkiye’de, demokratikleşme bağlamında üzerinde en çok durulan konuların başında, askerin siyasi yapı içindeki konumu gelmektedir. Sivil asker ilişkileri
konusu, demokratik ölçütlerde olmadığı eleştirisiyle AB İlerleme Raporlarında en
çok yer alan konulardandır. AB üyelik süreci, Türkiye’de sivil asker ilişkilerinde de
bir dönüm noktası olmuştur.9
Zira öteden beri Atatürk’ün koyduğu hedef doğrultusunda Türkiye’nin ileri medeniyetler seviyesine ulaşması için AB üyeliğini savunan,
Cumhuriyetin kuruluş ilkelerinden ödün verilememesi gerektiğini savunan kesimler, AB ile müzakerelerin başlamasıyla birlikte üyelik için AB koşullarının TSK’yı
zayıflatabileceğini ve Türkiye’nin güvenliğine zarar verebileceğini dile getirmeye başlamışlardır. Buna karşın daha önce AB’ye sıcak bakmayan muhafazakâr kesim ise,
AB üyeliğini ve sivil asker ilişkilerinde öngördüğü düzenlemeleri benimsemişlerdi.
Türkiye’deki sivil asker ilişkilerinin tarihsel seyrine bakıldığında, Cumhuriyeti kuran
kadronun Kurtuluş Savaşını yürüten asker kökenli lider kişilerden oluşmasından ve
bu kadronun oluşturduğu partinin (Halk Fırkası) yönetimde olmasından dolayı çok
partili siyasi hayata kadar sivil asker ilişkileri konusu, Türkiye’nin önünde bir sorun
olarak durmamaktaydı.10 Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve sonrasında kendilerini rejimin koruyucusu olarak gören ordu mensupları ilk dönemlerde ülke yönetimi ve siyasi karar alma mekanizması üzerinde herhangi bir baskı oluşturmamıştır.
Ancak Cumhuriyetin ilk dönemlerinde sivil idarecilerin siyasal kontrolü ellerinde
tutmaları, tamamen bir sivil denetim şeklinde kabul edilmemelidir. Zira Cumhuriyeti kurduktan sonra, sivil siyasetçi olarak ülkeyi yönetmeye devam eden başta Atatürk ve İnönü gibi liderler, eski askeri komutanlardı.11 Atatürk, Cumhuriyeti askeri
elitle birlikte kurarken, silahlı kuvvetlerin siyasete müdahil olmasını istememiştir.12
1923-1938 arası sivil asker ilişkileri böyle iken, Atatürk’ün ölümüyle Türkiye’de Ordu
kendisini sadece devleti korumakla vazifeli görmemiş, aynı zamanda cumhuriyetin ve milliyetçilik, laiklik gibi Atatürk ilkelerinin koruyucusu ve kollayıcısı olarak
konumlandırmıştır ki bu durum da ileriki dönemlerde askerin siyasete müdahale
9 AB üyeliği askeri kışlasında tutmaya katkı sağlayan önemli bir faktör olarak görülmüştür. Tanel Demirel, “The
Turkish Military’s Decision to Intervene: 12 September 1980”, Armed Forces and Society, 29/2, (2003), s.275.
10 Zeki Sarıgil, “The Turkish Military: Principal or Agent?”, Armed Forces and Society, 40/1, (2012), s.174-177.
11 Müge Aknur, “Civil Military Relations During the AK Party Era: Major Developments and Challenges”, Insight
Turkey, 15/4 (2013), s.134.
12 Şükrü Hanioğlu, Ataturk: An Intellectual Biography, New Jersey: Princeton University Press, 2011, s.47
741
Önder A. Afşar
742
etmesinin gerekçesini oluşturmuştur.13 Perlmutter’e göre, ‘Praetoryan’ ordu olarak
tanımlanan TSK, Kemalist mirası devam ettiren, anayasanın muhafızlığı yapan bir
misyon ile hareket etmekteydi.14 Ordu bu misyon ile hareket ettiğini ileri sürerek,
sonraki dönemlerde siyasete müdahalesini meşrulaştırmış, bu düşünce askeri müdahalelere meşruiyet zemini teşkil etmiştir. Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık, TSK
için temel referans noktası olmuştu. Bu meşruiyete zarar vermemek için TSK, Latin Amerika örneklerinden farklı olarak, darbelerden sonra kısa süre içinde kendini
güvenceye alacak birtakım imtiyazlar elde ederek, yönetimi sivillere devretmiştir.15
Atatürk, daha 1923’lerin başında cumhuriyet idaresinin ve askerin sivil denetiminin
Batılı uluslar gibi olmanın bir ön şartı olduğuna inanıyordu.16 Aslında o dönemde
ordunun sadakati, sivil yönetime bağlılık anlayışından daha çok Atatürk’ün kişiliğineydi.17 Başka bir görüşe göre ise, siyaset yapacak olan askerlerin üniformalarını
çıkarmasını öngören düzenlemeyle18, ordunun siyasetin dışında tutulmasının sebebi
sivil denetimi sağlamaktan daha ziyade bu askerlerin, Cumhuriyeti kuran yeni yönetici sınıfa rakip olmasını engellemekti.19 Benzer bir görüş olarak Şen; Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele gibi Atatürk’e muhalefet edebilecek komutanların bu şekilde tasfiyesini, ordunun Mustafa Kemal taraftarlarınca denetim altına
alınması olarak görür. Böylece ordu, iktidar denetiminde bir araç haline gelmişti.20
Türkiye’de Atatürk ve İnönü dönemlerinden sonra, ordunun, ülkenin kurucu gücü
olarak kendini devlet ile özdeş görme eğilimi Türk siyasal yaşamında belirgin olarak
hissedilmeye başlanmıştır. Ancak ilk olarak 1960 yılında, serbest seçimlerle Cumhuriyet Halk Partisi’nden (CHP) yönetimi devralan Demokrat Parti (DP) iktidarına
karşı gerçekleştirilen askeri darbeyle, sivil asker ilişkilerinde doğrudan askeri müdahaleler devri başlamıştır.21 Bu yeni dönemle birlikte asker, gerekli gördüğünde siyasal
sistemi yeniden yapılandırmak için müdahale etmekten çekinmemiş,22 sonucunda
ülke, askeri yönetim ile demokrasi arasında gidip gelmiştir. İlk askeri darbe olan 27
Mayıs darbesi, Türk siyasal hayatında derin izler bırakmış, demokrasinin gelişme
seyrini olumsuz yönde etkilemiştir. Ordunun demokrasiyi kesintiye uğratacak şekilde yönetime el koyması, seçilmiş bir başbakanın idam edilmesi sonrasında Milli Güvenlik Kurulu gibi organlarla yönetime ağırlığını koyması, her an bir askeri darbeye
muhatap olma korkusu sivillerin asker karşısında çekingen ve ürkek davranmasına
yol açmıştır. Bu düşünceyle ülkenin idare edilmesi, siyasal hayatın asker etkisiyle
13 Nilüfer Narlı, “Civil-Military Relations in Turkey”, Turkish Studies, 1/1 (2000), s.108.
14 Amos Perlmutter, The Military and Politics in Modern Times: on Professionals, Praetorians, and Revolutionary
Soldiers, New Haven: Yale University Press, 1977.
15 Türkiye’de askerin Latin Amerika ve diğer Ortadoğu ordularından farklı olarak elde ettiği siyasal özerkliği
koruyabilme yeteneği için bk. Ümit Cizre, “The Anatomy of the Turkish Military’s Political Autonomy”,
Comparative Politics, 29/ 2, (1997), s.151-166.
16 Perlmutter, The Military and Politics in Modern Times, s.163.
17 Dankwart A. Rustow, “The Army and the Founding of the Turkish Republic”, World Politics, 11/4, (1959),
s.547.
18 Söz konusu düzenleme, 19 Aralık 1923 tarih ve 385 sayılı yasa ile TBMM’ye seçilen rütbeli askerlerin on gün
içinde ordudan ayrılmalarını öngörüyordu.
19William Hale, Türkiye’de Ordu ve Siyaset, çev., Ahmet Fethi, İstanbul: Hil Yayınları, 1996, s.76.
20 Serdar Şen, Cumhuriyet Kültürünün Oluşum Sürecinde Bir İdeolojik Aygıt Olarak Silahlı Kuvvetler ve
Modernizm, İstanbul: Sarmal Yayınevi, 1996, s. 18-19.
21 Sarıgil, “The Turkish Military: Principal or Agent?”, s.176.
22 Metin Heper, “Civil Military Relations in Turkey: Toward a Liberal Model”, Turkish Studies,12/2,(2011),s.241-252.
İnsan&İnsan (6/22 Güz/Fall 2019)
şekillenmesine sebep olmuştur.
Sivil asker ilişkileri sorunu evrensel bir sorun olarak kabul edilse de, Türkiye’de sivil
asker ilişkilerinin diğerlerinden ayrılan kendine özgü niteliklerinin olduğu söylenebilir. Bu sorunun Türkiye’ye özgü taraflarından ilki, yapısal unsur olarak da isimlendirilebilecek olan Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesine ait boyutudur. Diğeri
ise her darbe sonrasında sivil siyaset üzerinde etkisini genişletecek şekilde askerin
siyasal ve kurumsal özerkliğinin23 artırması durumudur. Türk siyasal hayatında askerin kendi asli görev alanı olan ülke savunması dışında sivil siyasette etkin ve tayin
edici olmasının ana sebebi olarak bu iki faktör gösterilebilir. Türkiye’de askeri bürokrasi kendisini siyaset üstü, ulusal bütünlüğün ve milli menfaatlerin bekçisi olarak
görmüştür. Asker kökenli kadrolarca kurulan yeni ulus devletin modern, laik, Batılı
olarak Atatürk ilke ve inkılaplarında ifadesini bulan değerler üzerine inşa edilmesi,
silahlı kuvvetlerinrejimi ve bu değerleri koruma misyonu ile hareket etmesine sebep
olmuştur. Nitekim Atatürk, ordu-rejim ilişkisini açıklarken, “Ordumuz, Türk topraklarının ve Türkiye idealini tahakkuk ettirmek için sarf etmekte olduğumuz sistemli
çalışmaların, yenilmesi imkânsız teminatıdır”24 diyerek, Orduya yüklediği bu misyonu vurgulamıştır. Yeni devletin inşasında ana hedefler olarak Batılı, çağdaş, ilerlemeci bir anlayışın hâkim olması ve devlete yön veren bu ilkelerin korunması misyonunu
askeri bürokrasi üstlenmiştir.25 Bu noktada sivil asker ilişkilerinde ulaşılması gereken
hedef, demokrasinin gereği olarak sivil denetimi sağlama düşüncesinden daha farklıydı. Türkiye’de askere biçilen rol, Cumhuriyetin dayandığı temel ilkelerin ve bunun
üzerinde şekillenen ulus devletin koruyucusu olma göreviydi. Osmanlı devletinden
alınan yönetim geleneğiyle askeri bürokratların devletin ve toplumun yenilik hareketlerine öncülük etmesi, topluma yön veren sınıf olması Cumhuriyet döneminde de
kendini göstermişti.26 TSK bu anlamda Türkiye’de devletin kurucusu, resmi ideolojinin ana taşıyıcısı olarak kabul görmüştür. Rejimin ve devletin temel niteliklerinin
irtica, bölücülük, iç tehditler gibi sebeplerle tehlikeye girdiğini düşündüğü durumlarda TSK, rejimin koruyucusu rolüyle sivil siyasete müdahale etmekten çekinmemiştir. Her müdahaleden sonra demokrasiye geçiş şartlarını da kendisi belirleyerek
elde ettiği imtiyazlarla sonraki sivil yönetimin geleceğinde söz sahibi olmuştur.27 Bu
bakımdan, TSK’nın rejimi koruma ve kollama misyona sahip olduğunu düşünmesi
müdahaleler için bir meşruiyet çerçevesi oluşturmuştur. Darbelerden sonra iktidarı
sivillere devrederek demokrasiye geçişe imkân tanısa da, TSK askeri müdahaleler
sonrasında yapılan kanuni düzenlemelerle, imtiyazlarını sivil siyasette etkili ve belir23 David Pion-Berlin, “Military Autonomy and Emerging Democracies in South America”, Comparative Politics
25, (1992) s.83–103. Berlin, askeri özerklik kavramını “profesyonel özerklik” ve “siyasal özerklik” olarak ikiye
ayırır. Askerin özerkliği siyasal, siyasete müdahale edici (offensive) olduğu zaman sivil - asker ilişkileri gergin
ve krize açık olup, askerin uzmanlık alanı dışındaki politik konulara müdahalesini ifade eder ki bu demokrasi
açısından sakıncalıdır. Profesyonel özerklik ise askerin mesleğini en iyi şekilde yapabilmesi için uzmanlık alanına
çekilmesidir.
24 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri 1, Ankara: Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları,1961, s.403.
25 Ümit Cizre, “Egemen İdeoloji ve Türk Silahlı Kuvvetleri: Kavramsal ve İlişkisel Bir Analiz”, Bir Zümre, Bir Parti
Türkiye’de Ordu, der., Ahmet İnsel ve Ali Bayramoğlu, İstanbul: Birikim Yayınları, 2004, s.135-161.
26 Kemal H. Karpat, Osmanlıdan Günümüze Asker ve Siyaset, İstanbul: Timaş Yayınları, 2010, s.311-317 ve Hale,
Türkiye’de Ordu ve Siyaset.
27 Cizre, “Egemen İdeoloji ve Türk Silahlı Kuvvetleri: Kavramsal ve İlişkisel Bir Analiz”, s.135-137.
743
Önder A. Afşar
744
leyici olmasını sağlayacak şekilde artmıştır. Böylece, siyasetteki ağırlığını hukuki zemine oturtarak meşrulaştırmıştır. Sonucunda çoğu kere açıkça müdahale etmesine
gerek kalmaksızın görünmeden ülke yönetimine ortak olma imkânı bulmuştur. Bir
bakıma iktidarda bulunmak zorunda olmadan yönetimde söz sahibi olmuşlardır. Bu
bakımdan TSK, demokratik kurumların arkasında, ön plana çıkmadan ve aktif siyasete girmeden siyaseti ve siyasal süreçleri etkileyebilecek önemli bir pozisyona sahiptir.28 Bu şekilde doğrudan sorumluluk almadan ülkedeki gündelik siyasal sorunların
yıpratıcı etkisinden korunmayı başararak yönetimde etkili olmuştur. Ülkedeki siyasi
krizlerin, siyaset ve siyasetçilerin kötü yönetimlerinden kaynaklandığına dair düşünceyle kendisini siyaset üstü konumda ve milli menfaatlerin bekçisi olarak görmesi, TSK’nın toplumu yönlendirme gücüne katkı sağlamıştır.29 Kısaca Ordu Türkiye’de
siyasete müdahale etmek için her zaman gerekçeler bulmuş, her darbe askerin siyasal
özerkliğini genişletmiştir. Elde ettiği bu yetkiler ile TSK açıkça bir askeri müdahaleye
gerek kalmadan siyasal sistemde söz sahibi olmuş bir başka ifadeyle yönetimde veto
gücüne ulaşmıştır.30
TSK’nın siyasal özerkliğini veya gücünü oluşturan kaynaklar; hukuki kaynaklar, tarihi kaynaklar, sosyal ve kültürel kaynaklar olarak üç temel başlık altında toplanabilir.
Askeri darbeler sonrasında askerin siyasal süreçler içindeki rolüne hukuki altyapı
hazırlayan anayasal/yasal düzenlemeler, TSK’nın siyasal gücünün maddi kaynaklarını teşkil etmiştir. Ekonomik imtiyazları ve yargı sistemi içindeki imtiyazları da gücünün maddi kaynakları olarak sayılabilir. Son dönemde AB sürecinde hukuki düzenlemelerle, bu imtiyazların demokratik yönetim standartlarına çekildiği söylenebilir.
TSK için, ekonomik alandaki Ordu yardımlaşma Kurumu (OYAK) gibi kurumlarla
sahip olduğu imtiyazlar, güvenlik ve savunma konularında bütçeden aldığı pay, yasal
mevzuatta iç ve dış güvenlik tehditlerinin belirlenmesinde ve bunlara karşı alınacak
tedbirlerde MGK gibi organlar vasıtasıyla temel belirleyici olması, önemli siyasal güç
kaynağıydı.31 TSK’nın siyasal gücünün tarihsel kaynaklarının olduğunu da belirtmek gerekir. Osmanlı Devletinde askeri yöneticilerin devlet yöneticileri de olmaları,
Genç Osmanlıların 1876’da ilk anayasanın ilanında etkili olması sonrasında İttihat
ve Terakki Cemiyetinin ülke yönetimde etkinliği ve görüşlerinin ordu içinde taraftar bulması, önemli bir husustur. Yine Kurtuluş savaşını yürüten kadroların askeri
yöneticiler olması ve yeni devletin kurucu gücünün askeriye olması siyasal gücünün
tarihsel kaynakları olarak sayılabilir.32 Bunlardan başka, askerin siyasal gücünü oluşturan sosyal ve kültürel kaynaklarının olduğunu da belirtmek gerekir. Asker millet
28 George Harris, “The Role of the Military in Turkey in the 1980’s”, State, Democracy and the Military in Turkey
in the 1980s, ed., Metin Heper ve Ahmet Evin, Walter de Gruyter, Berlin ve New York:1988, s.177-200; Stevan
Cook, Yönetmeden Hükmeden Ordular: Türkiye Mısır Cezayir, çev., Bahar Şahin, İstanbul: Hayykitap, 2007, s.241-
253.
29 Cizre, “Egemen İdeoloji ve Türk Silahlı Kuvvetleri: Kavramsal ve İlişkisel Bir Analiz”, s.150-152; Özbudun,
Çağdaş Türk Politikası.
30 Ümit Cizre, Muktedirlerin Siyaseti: Merkez-Sağ-Ordu-İslamcılık, çev., Cahide Ekiz, İstanbul: İletişim Yayınları,
1999, s.62.
31 Metin Heper ve Aylin Güney, “The Military and the Consolidation of Democracy: The Recent Turkish
Experience”, Armed Forces and Society, 26/4 (2000), s.637.
32 Harris, “The Role of the Military in Turkey in the 1980’s”; Karpat, Osmanlıdan Günümüze Asker ve Siyaset,
s.42-66.
İnsan&İnsan (6/22 Güz/Fall 2019)
anlayışı, askeri kültürün TSK tarafından askerlik hizmeti yoluyla yeniden üretilip yayılması ve bunun toplum tarafından benimsenmiş olması, askerliğin kutsal sayılması, medya vb. araçlarla sivil toplumda askeri kültürü, değerleri benimsetme, toplumu
yönlendirme gücü bunlara örnektir.33
Sivil Asker İlişkilerinin Dört Kategorisi
Latin Amerika askeri rejimleri üzerinde çalışan ve bu rejimlerin askerin sivil yönetime tabi olduğu tam demokratik rejimlere nasıl dönüştürülebileceğini araştıran
Alfred Stepan, seçimle işbaşına gelmiş sivil hükümetlerle asker arasındaki güç ilişkilerini incelemiştir. Geliştirdiği sivil asker gerilimi (military contestation) ve askeri
imtiyazlar (military prerogatives) kavramlarıyla sivil - asker ilişkilerini iki temel boyutta ele alıp, kuramsal bir çerçeveye yerleştirerek, Latin Amerika’da askerin siyasal
güç sahibi olma sürecini açıklamıştı. Böylece bir ülkede var olan sivil asker ilişkilerinin yapısını belirlemek üzere askeri imtiyazlar ve sivil asker gerilimi kavramlarını
kullanarak, sivil denetimin iki boyutu olarak isimlendirdiği bir model geliştirmiştir.
Bunun demokratik sivil asker ilişkilerini tesis etmek üzere bir ülkedeki sivil asker
ilişkilerinin mevcut yapısını belirlemeyi ve ona uygun olarak yapılacak düzenlemelerin yol haritasını çıkarmada yardımcı olacağını söyler.34
Sivil asker ilişkileri bağlamında Türkiye’de,27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat
1997, 27 Nisan (e-muhtıra) askeri müdahalelerinden sonra en son 15 Temmuzda
açıkça hükümet darbesine teşebbüs eden askeri yapı, Türk siyasal yaşamında belirleyici konumunu nasıl elde etmiştir, demokratik bir yönetim için sorun teşkil eden
siyasi gücünü nasıl artırmıştır, siyasal gücünün kaynakları nelerdir, siyasal sistem
içindeki konumu hangi boyutlardadır gibi sorular ön plandadır. Bu tür sorulara cevap verebilmek için, çok partili siyasal hayata geçildikten sonra Türkiye’de var olan
sivil asker ilişkilerinin yapısının ve bu yapının demokratik sivil asker ilişkileri içinde
nereye oturduğunun açıklanması bakımından, Stepan’ın bu modelinin açıklayıcı bir
kuramsal çerçeve sunduğu görülmektedir. Sivil asker gerilimi ve askeri imtiyazlarla
ortaya çıkan askeri siyasal güç kavramları, Türkiye’de silahlı kuvvetlerin güçlenme
sürecinin ve siyasi gücünün açıklanmasında önemli kavramlar olarak durmaktadır.
Zira Türkiye’de darbe ve benzeri müdahalelerle elde ettiği imtiyazlar, askere siyasal
güç vermekte ve sonrasında tekrar siyasete müdahale etmesi için imkân sağlamaktadır. Bu yaklaşım, Türkiye’de böyle bir etkileşimle şekillenen sivil asker ilişkilerindeki
değişimi, bu değişimin nedenlerini açıklamak için faydalı görünmektedir. Aynı zamanda sivil asker ilişkilerinde demokrasinin korunması için zorunlu bir süreç olan
sivil denetimin seviyesini göstermek için de kullanılabilir. Böylece Türkiye’de, askeri
müdahaleler, sivil asker ilişkilerinin geçmişteki ve mevcut durumu ve ilişkilerdeki
değişimin nedenleri açıklanabilir.
Sivil asker gerilimi kavramı, askerler ve siyasetçiler arasında açıkça ifade edilsin veya
33Ayşegül Altınay, “Askerlik Vazifesinden Milli Güvenlik Bilgisine: Askerlik ve Eğitim”, Birikim, 125/126, (1999),
s.200-208.
34 Alfred Stepan, Rethinking Military Politics: Brazil and the Southern Cone, New Jersey: Princeton University
Press, 1988, s.97-101.
745
Önder A. Afşar
746
edilmesin ana konulardaki görüş ayrılığı veya anlaşmazlık durumunu ifade eder. Askeri imtiyazlar ise, askere siyasal güç sağlayan ayrıcalıklar olarak açıklanabilir. Bunlar askerin bir kurum olarak resmi, gayri resmi kazanılmış devredilemez, kendine
özgü, özel hak ve imtiyazlı olduğu alanlardır. Bu hak ve imtiyazlar askerin devlet sivil
toplum ve siyasal toplum arasındaki ilişkilerde veya devlet aygıtı içinde askeri olmayan alanlarda belirgin rol oynamasını veya ülke yönetiminde etkin konuma sahip
olmasını sağlar. Aşağıda Şekil 1’de bu durumu gösterilmektedir.
Şekil 1. Sivil Asker Gerilimi ve Askerin İmtiyazlar Arasındaki İlişki
Sivil asker gerilimi ve askeri imtiyazlar olarak adlandırılan bağımsız değişkenlerden
oluşan eksenler, demokratik sivil denetimin dört farklı değerini göstermektedir. Burada askeri imtiyazların ve sivil asker geriliminin düşük olduğu A bölgesi ile gösterilen alan, ideal sivil asker ilişkileri durumunu gösterir. Burada asker, seçilmiş sivil
yöneticilerin denetimi altında olup, siyasi ve askeri konularda karar vermede sivillerin tercihleri ön plandadır ve belirleyicidir. B noktasında ise, asker sahip olduğu
ayrıcalıklarla güçlü bir noktada olup, siviller burada asker karşısında daha zayıf pozisyondadır. Askeri kesimin sahip olduğu hâkim konum, sivillerin bu güç ilişkilerini
sorgulamasına ve anlaşmazlık konusu yapmasına imkân vermeyecek bir konumdur.
Demokratik liderler, darbeden korunmak için bu konuma itiraz edemezler. Bu nokta
‘beyaz darbe’ olarak da nitelendirilebilir.35 Eğer demokratik seçilmiş sivil hükümet
mevcut durumu değiştirmek ve askerin sahip olduğu bu imtiyazları azaltmak ve kaldırmak isterse, askeri kesim buna direnecek ve devamında sivil ve asker arasında
35 Stepan, Rethinking Military Politics, s.101.
İnsan&İnsan (6/22 Güz/Fall 2019)
gerilim artacağından ilişki durumu D noktasına kayacaktır. Bu nokta sivil asker geriliminin fazla olduğu ve askerin imtiyazlarla güçlü olduğu bir noktadır. C noktası ise,
askerin imtiyazlarını kaybetmeye başladığı, siyasi gücünün azalmaya başladığı ancak
bunu henüz kabullenemediği, bir bakıma direndiği noktadır. Demokratik reformlarla birlikte, burada askerin sahip olduğu siyasi güç de azalmıştır. Eski Doğu Bloku ülkelerinde bu noktadakine benzer sivil asker ilişkileri görülmekteydi. Askerin siyasal
güce rakip olmasını engellemek anlamında zayıflatılarak, sivil denetime bağlanması
gibi bir durum söz konusu olup, bu durum subjektif sivil denetimi andırır. Bu modelin de gösterdiği gibi, sivil asker ilişkileri yapısı, demokrasiyi güçlendirme mücadelesinde zamana ve koşullara göre değiştiğinden durağan değil, değişkendir. Sivil
asker arasındaki mevcut ilişkiyi açıklamak üzere geliştirilmiş bir kuramsal yaklaşım
olarak bu model, siyasal rejimin ne tür bir sivil asker sorunu ile karşı karşıya olduğunu göstermede ve demokratik sivil asker ilişkileri için strateji belirlemede yardımcı
olur.36 Aşağıda, bu kuramsal yaklaşımla Türkiye’de sivil asker ilişkileri, 1960-1997 ve
2007-2016 arası dönemlere ayrılarak incelenmektedir.
Türkiye’de 1960-1997 arası Sivil Asker İlişkileri
Bu model çerçevesinde Türkiye’de sivil asker ilişkileri değerlendirilecek olursa, ilk
olarak 27 Mayıs 1960 darbesini ele almak gerekir. Türkiye’de çok partili siyasal hayata
geçildikten sonra iktidarın el değiştirmesiyle sivil asker ilişkileri konusu, demokrasinin yerleşmesine engel olan bir sorun olarak belirmeye başlamıştır. Yapılan serbest
seçimlerle CHP’den sonra iktidara gelen DP yönetimiyle birlikte, sivil asker ilişkileri
alanında bir takım sorunlar baş göstermeye başlamıştır. Cumhuriyeti kuran kadrolar
ve askerler geleneksel olarak CHP çizgisine yakın duruyor ve DP’nin, CHP’nin temsil ettiği devleti kuran ideolojik misyonu terk ettiğini düşünüyorlardı. DP ise buna
düşünce zemininde etkili bir cevap geliştirememişti. Türk siyasi hayatında ana kırılma noktalarından birisi,27 Mayıs askeri darbesi ile gerçekleşmiştir. Bu dönemden
itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri ülke yönetimine etki eden belirleyici bir aktör olarak
yer almaya başlamıştır. Askeri darbe geleneğini başlatan bu müdahale Türkiye’de sivil
asker ilişkilerinin demokratik yönde gelişmesine zarar vermiştir.37
II. Dünya Savaşından ABD önderliğindeki Batı bloğunun temsil ettiği demokrasi
cephesinin galip çıkmasıyla, bir tercihle karşı karşıya kalan Türkiye’nin yönünü Batıya çevirme kararı alması, demokratikleşme açılımlarını da beraberinde getirmiştir. Batı bloğunun içinde yer almayı isteyen Türkiye’de öncelikle tek partili siyasal
yapıdan, çok partili yapıya geçişe karar verildi.38 Batı dünyası ile iyi ilişkiler isteyen
İnönü, demokrasi konusunda önemli bir eksikliği gidermek üzere çok partili siya36 Stepan, Rethinking Military Politics, s.102.
37 Karpat, Osmanlıdan Günümüze Asker ve Siyaset; Hale, Türkiye’de Ordu ve Siyaset; Hasan Bülent Kahraman,
Türk Siyasetinin Yapısal Analizi-1 Kavramlar, Kuramlar Kurumlar: İstanbul: Agora Kitaplığı, 2010; Tanel Demirel,
Türkiye’nin Uzun On Yılı: Demokrat Parti iktidarı ve 27 Mayıs Darbesi, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2011;
Frank Tachau ve Metin Heper, “The State, Politics, and the Military in Turkey”, Comparative Politics, 16/1 (1983),
s.17-33.
38Ali Gevgilili, Yükseliş ve Düşüş, İstanbul: Bağlam Yayınları, 1987, s. 32-34. Bu eserinde Gevgilili, 1945’ten
itibaren Türk siyasal hayatında benzerleri tekrarlanarak yaşanan önemli olayları tahlil ederek, hangi şartlar
altında kısır döngüler bu şekilde tekrarlanıp durmaktadırlar, sorusuna cevap aramaktadır.
747
Önder A. Afşar
748
sal hayata geçerek muhalefet partisinin kurulmasına onay verdi. Menderes öncülüğünde kurulan DP’nin büyük oy farkıyla seçimi kazanarak iktidara gelmesiyle, bir
anlamda kendini devletle özdeş gören CHP, iktidarını kaybetmiştir. DP iktidarında
ülke yeni dönemin şartlarına uyum sağlamada birtakım sorunlarla karşılaşmaya başlamıştır. Benzer dünya görüşüne sahip, Atatürk devrim ve ilkelerine bağlı Ordu ile
CHP hükümeti arasında sivil asker ilişkileri konusunda sorun yaşanmamıştı. DP ise
İnönü’ye yakın olduğu için orduya çok fazla güvenmiyordu. Menderes hükümetince
Genelkurmay Başkanlığının Milli Savunma Bakanlığına bağlanmasını, üst kademedeki komutanların emekli edilmesini ve askeri terfi sisteminin değiştirilmesini, TSK
içişlerine siyasi müdahale olarak görerek bu durumdan rahatsız olmuştu.39 Ayrıca
Ordu, laikliğe aykırı olduğunu düşüncesiyle DP’nin dini faaliyetlere karşı tavizkar
davranmasından rahatsızdı.40 Bu gelişmelerle DP iktidarı ile birlikte asker ve sivil
arasındaki iyi ilişkilerin olduğu bir dönem son bulmaktaydı. Ordu, Atatürk ilke ve
inkılaplarına bağlılığından şüphe ettiği DP hükümetine karşı demokrasiyi koruma
gerekçesiyle askeri müdahalenin meşru olduğuna inanmaya başladı. Bu ise 1923’ten
beri Türkiye’de var olan sivil asker ilişkileri modelinin sona ermesi anlamına gelmekteydi.41 Kendini CHP’den ayrıştıran DP ile devleti ve rejimi korumakla görevli olarak Atatürk ilkelerine sıkı sıkıya bağlı ve CHP’ye yakın hisseden Ordu arasında sivil
asker gerilimi yaşanmaya başlamıştı.42 DP iktidarı boyunca Atatürk reformlarından
uzaklaşıldığı, DP’ye yakın subayların terfi ettirildiği, Ordunun itibarsızlaştırıldığı,
özlük haklarının kötüye gittiği, ülkenin iyi yönetilemediği ve otoriter bir yönetim anlayışının geliştiği gerekçeleriyle Ordu içinde sivil yönetime karşı artan huzursuzluk,
askeri darbeye zemin hazırlamıştır.43 Sonuçta 27 Mayısta Ordu bir darbe ile yönetime el koydu. 27 Mayıs darbesi, Ordu içindeki hiyerarşi dışında yapılan, bir grup orta
seviyede askerin giriştiği, sonradan üst düzey askerlerin darbeye lider olarak davet
edildiği bir müdahaledir.44 Bu darbe, TSK’da şartlar olgunlaşınca siyasete müdahil
olmanın gerekli olduğu düşüncesinin gelişmesine yol açmıştır. Böylece Türkiye’de
sivil yönetimden memnun olunmadığı durumlarda askeri darbelerle iktidarın devrilebileceği fikri gelişmiş ve sivil asker ilişkilerinde darbeler geleneği başlamış oldu.
27 Mayıs darbesi sonrasında, darbeyi gerçekleştiren 38 subaydan oluşan askeri yönetim Milli Birlik Komitesi (MBK) adıyla 17 ay ülkeyi yönetmiştir. Bu süre boyunca
1924 Anayasasının yerine yeni bir anayasa yapma çalışmalarını yönetmiştir. Ülkeyi ve demokrasiyi koruma adına DP’ye ve yöneticilerine siyasi yasaklar getirilmiş,
Başbakan ve iki bakanı idam edilmişti. Yeni anayasayla, TSK’nın siyasete müdahil
olması yasal hale getirilmiş, askerler siyasete müdahale etmek için önemli güç elde
etmişlerdi.45 Ayrıca TSK mensuplarının özlük hakları iyileştirildi. 1961 Anayasasıyla daha önce Milli Savunma Bakanına bağlı olan Genelkurmay Başkanı, Başbaka39 Hale, Türkiye’de Ordu ve Siyaset, s.89.
40 Özbudun, Çağdaş Türk Politikası, s.37.
41 Karpat, Osmanlıdan Günümüze Asker ve Siyaset, s.281-286.
42 Özbudun, Çağdaş Türk Politikası, s.21-37; Karpat, Osmanlıdan Günümüze Asker ve Siyaset, s.282-286.
43 Hale, Türkiye’de Ordu ve Siyaset, s.95-104.
44 Feroz Ahmad, Bir Kimlik Peşinde Türkiye, çev., Sedat Cem Karadeli, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları,
2008, s.147-153; Karpat, Osmanlıdan Günümüze Asker ve Siyaset, s.286.
45 Hale, Türkiye’de Ordu ve Siyaset, s.124.
İnsan&İnsan (6/22 Güz/Fall 2019)
na bağlandı. Bu durum, Genelkurmay Başkanının gücünü ve yetkisi önemli ölçüde
artırmıştır. 1961 Anayasası MBK üyelerine yargı dokunulmazlığı getirmiş, darbe
ve sonrasındaki eylem ve işlemlerinde onları af yasalarıyla koruma altına almıştır.
Yeni anayasa, silahlı kuvvetlere ülke yönetiminde etkili olmalarını sağlayacak geniş
imtiyazlar tanımıştır. Asker demokrasiye geçiş karşılığında, çıkış güvenceleri elde
ederek imtiyazlarını kalıcı hale getiriyordu.46 Ayrıca anayasal bir organ olarak Milli
Güvenlik Kurulu (MGK) oluşturuldu. Asker ve sivil üyelerden oluşan MGK’nin milli
güvenliği ilgilendiren tavsiye kararları Bakanlar Kurulu tarafından ülke yönetiminde dikkate alınması gereken kararlar haline geldi. Milli güvenliğe yönelik tehdidin
tanımlanması ve ona verilecek cevap anlamında politikaların belirlenmesinde MGK
belirleyici olmuştu. Bu kurul, halkın seçtiği mecliste, milli güvenliğe dair meselelerde
askerin görüşlerini dile getireceği bir platform görevi görmekteydi.47 Böylelikle, gelişmiş Batılı demokrasilerden farklı olarak, sivil asker ilişkilerinde askere parlamento
denetiminin dışında hareket alanı sağlanmış oluyordu. TSK’ya ülke içi tehditlerde
operasyon yapmak üzere yetki veren İç Hizmet Kanunu (özellikle 35. Madde) yasalaştırıldı. TSK’ya ekonomik imtiyazlar sağlayan OYAK kuruldu. Görüldüğü üzere askeri kanat ile siviller arasında gerilim sonucu, ülkenin ve demokrasinin korunması,
Atatürk ilkelerine ve laikliğe bağlılık gerekçeleriyle TSK siyasi alana müdahale etmiş,
demokratik yollarla seçilmiş hükümeti güç kullanarak devirmiştir. 27 Mayıs darbesi
sonucunda elde ettikleri imtiyazlarla TSK, seçilmiş sivil yöneticiler karşısında güç
kazanmış, bununla sivil otoritenin karar verme sürecine katılarak sivil siyaset alanında da yetkilerini artırmıştır.48 Sivillerle birlikte yeni düzenin koruyucu ortakları
statüsünü elde etmişlerdir.49
12 Mart’a giden süreçte siyasi atmosfer, “liberal ve gelenekçi kesimler güçlenirken,
bütün merkez dışı kalmış çevre de politik yelpaze içinde kendisine bir yer açmaya yöneliyordu”50 şeklinde özetlenebilir. Bu ortamda, Türkiye’de Ordu, ülke yönetiminde etkili, siyasi hayatta belirleyici olduğunu ikinci kez, dönemin Adalet Partisi
hükümetine bir muhtıra vererek hatırlatmıştır. 12 Mart müdahalesi, Ordu içindeki bir grubun girişiminin büyük bir askeri darbeye yol açmadan, son anda askeri
muhtıra şekline çevrilmesiyle gerçekleşmiş bir müdahaledir. Planlanan askeri darbe, Ordu’nun lider kadrosunca ve emir komuta zinciri içinde muhtıraya dönüştürülmüştür.51 Özdemir’e göre, TSK’nın yönetici kadrosunun müdahalesi ile ülke, sol
eğilimli bir askeri diktatörlüğün eşiğinden dönmüştür.52 Anlaşıldığı üzere seçilmiş
sivil hükümete ve siyasi hayata güç kullanarak müdahale etme alışkanlığı kazanmış
bir askeri anlayış söz konusudur. 1961 Anayasasından sonra ülke içinde sağ ve sol
fraksiyonlar arasında çatışmalar görülmeye başlamış, yönetimde istikrarsızlıklar ortaya çıkmıştı. İşçi partisinin kurulması, komünizmle mücadele düşüncesinin Ordu
46 Özbudun, Çağdaş Türk Politikası, s.97-107.
47 Cizre, Muktedirlerin Siyaseti, s.99.
48 Cizre, Muktedirlerin Siyaseti, s.99-100.
49 Ahmad, Bir Kimlik Peşinde Türkiye, s.152.
50 Gevgilili, Yükseliş ve Düşüş, s.293.
51 Özbudun, Çağdaş Türk Politikası, s.38.
52 Darbeye teşebbüs eden askerler derhal emekli edilmiştir. Hikmet Özdemir, Türkiye Cumhuriyeti, İstanbul: İz
Yayıncılık, 1995, s.344-345.
749
Önder A. Afşar
750
içinde yaygınlaşması gibi gelişmeler ve hükümetin istikrarı sağlamada başarısızlığı
gibi gerekçelerle yarı askeri darbe niteliğinde12 Mart muhtırası yaşanmıştır. TSK,
Hükümetin Atatürk ilkelerine bağlı olmayı sürdürmezse ve düzeni sağlayamazsa yönetimi devralacağını ifade ederek hükümete muhtıra vermiştir. Demirel hükümeti
bu gelişmelerle istifaetmiştir.12 Mart 1971 Askeri Muhtırası ile MGK’nın anayasadaki rolü artmış, görüşleri, Bakanlar Kuruluna doğrudan tavsiye haline gelmişti. Ayrıca
bu dönemde yargı içinde ikiliğe yol açacak şekilde askeri otoritelere yargı yetkisi
tanıyan yüksek askeri idare mahkemeleri ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM)
kurulmuştur. Görüldüğü gibi, sivil asker gerilimi sonucu 12 Mart muhtırası sonrası
yaşanan gelişmelerle, askerin rejim içindeki imtiyazları biraz daha artmıştır. Sonuç
olarak, sivil asker ilişkileri, Türkiye’de demokratik sivil denetim noktasından biraz
daha uzaklaşmıştır.
Sivil asker ilişkilerinde önemli bir gelişme ise, 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile yaşanmıştır. 12 Eylüle giden süreçte Türkiye’de ekonomik ve siyasal düzen bozulmuş,
siyasal görüş ayrılıkları çatışmaya dönüşmüş, ülke içinde şiddet olayları artmıştır.
TBMM, görev süresi dolan Cumhurbaşkanının yerine yeni bir Cumhurbaşkanı seçememişti. CHP ve AP arasındaki çatlak büyümüş, İslami değerleri ön plana çıkaran
Milli Selamet Partisi (MSP) yükselişe geçmişti. CHP’nin sola kayması, Kürtlere ve
komünistler müsamahalı yaklaşıyorlar eleştirilerine yol açarken MSP’nin dini temalı
siyasi programı TSK’da kaygı uyandırmaktaydı.53 Özellikle27 Mayıs darbesi ve yeni
anayasayla birlikte CHP ile görüş birliği içinde olan Ordu, Kemalizm’den uzaklaştığı düşüncesiyle 1971 sonrası Ecevit yönetimindeki CHP’den soğumaya başlamıştır.
Karpat’a göre, Ordu ile parti arasındaki sosyal sınıflar, Atatürk inkılapları, laiklik,
milliyetçilik hakkında fikir ayrılıklarını ortaya çıkaran bu durum Türk demokrasisine zarar vermiştir.54 Orduya göre laiklik Atatürkçülüğün ayrılmaz bir parçasıydı.55 Bu koşullarda sivil siyasetçilerle görüş ayrılığına düşen Ordu, TSK’ya Türkiye
Cumhuriyetini koruma ve kollama görevi veren İç Hizmet Kanunun 35. Maddesini
gerekçe göstererek müdahale etmiştir. Bu darbe askeri hiyerarşi içinde ve emir komuta zincirinde gerçekleşmiş bir askeri darbe olarak tarihe geçmiştir. Milli Güvenlik
Konseyi aracılığıyla askeri yönetim ülkeyi 3 yıl idare etmiştir. Askeri darbeden sonra,
1961’de olduğu gibi anayasa yapacak bir kurul oluşturulmuştur. Müdahaleyi yapan
askerlerden oluşan Milli Güvenlik Konseyi ve Danışma Meclisi tarafından 1982 Anayasası yapılmıştır. Bu Anayasa ile, devleti temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamı
güçlendirilmiş, MGK’nın yapısı aynen korunmuş, ancak sivil hükümetler üzerindeki
yaptırım gücü artırılmıştır. Ulusal güvenlik tehditlerini tanımlamak ve alınacak önlemlere dair kararlar, askerin belirleyici olduğu MGK’da alınacaktı. Milli güvenlik ve
savunma konularında MGK, hâkim karar verici haline gelmişti. Görüldüğü üzere
askerin vesayet yetkileri biraz daha genişlemiştir. Ordu yeni bir anayasa ile iktidarı
sivillere devrederek demokrasiye geçişe imkân verse de, bu geçiş demokrasiyi güçlendirmekten daha ziyade, asker gözetiminde yaşamak zorunda olan bir demokrasi
53 Hale, Türkiye’de Ordu ve Siyaset, s.200-206; Özbudun, Çağdaş Türk Politikası, s.40-45.
54 Karpat, Osmanlıdan Günümüze Asker ve Siyaset, s.297.
55 Karpat, Osmanlıdan Günümüze Asker ve Siyaset, s.302.
İnsan&İnsan (6/22 Güz/Fall 2019)
haline getirmiştir.56
Türkiye’de Ordunun siyasete müdahale etme geleneği, 28 Şubat postmodern darbesi
olarak da adlandırılan süreçte devam etmiştir. 1990’lar boyunca sivil asker ilişkileri
geriliminin en önemli kaynaklarında biri, askeri kanadın laikliği tehlikeye düşürdüğünü düşündüğü Milli Görüş geleneğinden gelen ve İslami referansları olan Refah
Partisi’nin yükselişe geçmesiydi. Diğeri ise ülkenin bütünlüğünü tehdit eden PKK
terörünün artmasıyla Güneydoğu Sorunu veya Kürt meselesinin ortaya çıkmasıdır.
Siyasal İslamcılık ve Kürt sorunu olarak da isimlendirilen bu gelişmeleri, TSK ülke
bütünlüğü ve Atatürk inkılaplarına doğrudan tehdit olarak görmüştür. 1990’lı yıllarda TSK’nın bu tehdit algısı, sivil asker ilişkilerindeki gerilimin temel kaynağı olmuştur. Darbe sonrasında yapılan anayasalarla birlikte sivil siyasette MGK’nın gücünün
artmasıyla, askerin ülke yönetiminde etkinliği de artmıştır. 1997’de PKK’nın artan
oranda bölücü faaliyetlerinden dolayı askeri operasyonlar yoğunlaşmıştı. Ayrıca İslami referanslarla Erbakan liderliğindeki Refah Partisi’nin Doğruyol Partisi ile 1996’da
hükümet kurmuştu. Bu durum TSK’nın devletin birliği, ülke bütünlüğü ve laikliğin
zarar görmekte olduğu endişesiyle hükümetle arasında görüş ayrılığına ve gerginliğe
neden olmuş, sivil siyasete müdahale etmesi için gerekçe teşkil etmiştir. Generallere
göre, bu tür irticai faaliyetler laiklik karşıtı hareketler olup tedbir alınmalıydı. Bu
gelişmelerle, TSK ilk defa açıkça bir güç kullanmadan müdahalede bulunma yöntemini tercih etmişti. Askeri kanadın etkili olduğu en uzun süreli toplantı olarak tarihe geçen 28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısıyla Erbakan hükümeti laiklik karşıtı
eylemlere karşı uyarılmış ve Kuran kursları, kesintisiz eğitim, imam hatip liseleri
gibi konularda karar alarak irticai faaliyetlere karşı alınacak tedbirleri içeren MGK
bildirisi yayınlanmıştır. Bu dönemde birçok konu sivillerle asker arasında gerilim
nedeni olmuştur. 27 Mayıs darbesiyle oluşturulan askerin siyasal alanı denetleme gayesini meşrulaştıran bir araç olarak nitelendirilebilecek MGK, 28 Şubat sürecin sivil
asker gerginliğinin ve askeri vesayetinin bariz şekilde hissedildiği kurumsal yapıydı.
Varlığı ve yasallığı tartışılsa da, MGK kararlarının uygulanıp uygulanmadığının denetimi amacıyla askeriye içinde Batı Çalışma Grubu kurulmuş ve Hükümet üzerinde etkili olmaktaydı. Sonuçta gerilime ve askeri baskılara daha fazla dayanamayan
Refahyol Hükümeti 18 Haziran 1997’de iktidardan düştü. Devletin ve kurumlarının
fiilen silahlı kuvvetler tarafından ele geçirildiği, anayasanın askıya alındığı, Meclisin
feshedildiği 27 Mayıs ve 12 Eylül askeri müdahalelerden farklı olarak 28 Şubat darbesi, bu yöntemlere başvurmadan gerçekleştirildiğinden Postmodern darbe olarak tanımlanmıştır. Ancak sonuçları bakımından fiili darbelerde olduğu gibi siyasette aynı
neticeyi doğurmuştur.57 Bu askeri müdahaleden sonra bir taraftan da devam etmekte
olan AB tam üyelik mücadelesi neticesi Türkiye1999 yılında AB’ye aday ülke olarak
ilan edilmiştir. Sonrasında AB üyelik kriterleri gereğince özellikle 2002 sonrası sivil
siyasette askerin rolünü sınırlandırmak, asker üzerinde demokratik sivil denetimi
sağlamak üzere birtakım reformlar yapılmış, Türkiye’de sivil asker ilişkilerinin yapısı
56 Gareth Jenkins, Contex and Circumtances: The Turkish Military and Politics, Oxford: Oxford University Press,
2001, s.46.
57 “Postmodern Darbe: 28 Şubat”, http://darbeler.com/2015/05/18/postmodern-darbe-28-subat/, (erişim 11
Mayıs, 2019).
751
Önder A. Afşar
752
değişmeye başlamıştır.58 Ancak yine de sivil asker ilişkilerini demokratik standartlara getirmek üzere AB sürecinde yapılan reformlara rağmen, askerin sivil hükümete
karşı verdiği 27 Nisan 2007 e-muhtırası olayı yaşanmış, 15Temmuz 2016’da bir darbe
girişimi yaşanması engellenememiştir.
Türkiye’deki askeri müdahalelere bakıldığında hepsinde ortak özellik olarak sivillerle
yaşanan gerginlik söz konusudur. Bir başka ifadeyle, sivil asker gerilimi sonrasında
devletin birliğini, ülkenin bütünlüğünü ve milli menfaatleri korumak gerekçesiyle
TSK’nın siyasete açıkça güç kullanarak veya örtülü şekilde müdahale ettiği görülür.
Gerilimin kaynağına bakıldığında Atatürk inkılaplarından uzaklaşma ve laikliğin
tehdit altına girmesi ve Kürt sorunu gibi konular en başta gelmektedir. Müdahale
sonrasında TSK, sivil siyaseti kontrol edebileceği imtiyazlar elde etmiş, bu bir sonraki müdahale için askere güç ve yetki sağlamıştır. Ülkenin seçilmiş Başbakanını
idama götüren 27 Mayıs darbesiyle başlayan askeri müdahaleler Türkiye’de siviller
üzerinde bir bakıma travma etkisi oluşturmuştur. Demokratik olarak seçilmiş hükümetler siyaset yaparken çoğunlukla askeri etkiden bağımsız hareket edememişlerdir.
Türkiye’de ilk 27 Mayıs ile başlayan darbeler silsilesi 15 Temmuz 2016’ya kadar uzanmıştır. Böylece TSK, Türkiye’de siyasal hayatının temel aktörlerinden biri olarak konumunu belirlemiştir. Sivil asker ilişkileri tarihine bakılacak olursa, TSK darbelerle
ilk başta doğrudan yönetimi devralmış, sonrasında bazı teminatlar elde ederek iktidarı sivillere devretmiştir. Türkiye’de asker, iktidarı sivillere devretse dahi, müdahalelerle elde ettiği resmi veya gayri resmi mekanizmalar yoluyla siyasete etkin olmaya
devam etmiştir. Askeri rejimden demokratik düzene güvenli bir şekilde geçmek için
sivil siyasal liderlerin askere ödediği bir bedel olarak da açıklanabilecek çıkış güvenceleri kapsamındaki hukuki düzenlemelerle rejim içinde imtiyazları artan Ordu, siviller karşısında güçlenmiştir. Bu durum sivillerle gerilimin sebebi olmuş, sivil asker
çekişmesinin ve dolayısıyla bir sonraki askeri müdahalenin zeminini hazırlamıştır.
Askeri müdahale üreten bu süreçte Türkiye’de demokratik sivil denetim tam olarak
tesis edilememiştir. Türkiye’nin demokrasi mücadelesinde aslında sivil asker ilişkilerinin durumu belirleyici olmuştur. Türk siyasi hayatının şekillenmesinde askerin ana
aktör olarak yer aldığı ve siyasal güç elde ettiği 2007 e-muhtırasına kadar olan süreç
aşağıdaki gibi bir şema ile gösterilebilir.
Şema 1. TSK’nın darbelerle imtiyazlar elde edip, siyaset üzerinde siyasal güç kazanması
süreci
Bu döngü, uzunca bir demokrasi tecrübesine sahip olan Türkiye’de demokrasinin
konsolide olmasını engelleyen bir süreç olarak kabul edilmektedir. Türk siyasi haya58 Aylin Güney ve Petek Karatekelioglu, “Turkey’s EU Candidacy and Civil - Military Relations: Challenges and
Prospects”, Armed Forces and Society, 31/3, ( 2005), s.441-443.
İnsan&İnsan (6/22 Güz/Fall 2019)
tında görülen askeri müdahalelerle demokrasi birçok kez kesintiye uğradığı için demokrasi ve demokrasi kültürü tam olarak yerleşip kurumsallaşamamıştır. Türkiye’de
28 Şubat sürecine kadar olan dönemde sivil asker ilişkilerinde yaşanan gelişmeler
sonucunda şekillenen sivil asker ilişkileri durumunu Stepan’ın modelinde yerine koyarsak, aşağıdaki gibi bir tablo ortaya çıkar.
Şekil 2. 1960-1997 arası Türkiye’de sivil asker ilişkileri
Bu tablo, Türkiye’de sivil asker ilişkilerinin 1960 askeri müdahalesinden sonra sivil
denetim noktasından ne kadar uzaklaştığını göstermektedir. Aynı zamanda, askeri
müdahaleler sonrası sivil asker gerilimi ve askerin siyasal güç kazanması arasındaki
ilişkiyi açıklar. Darbe tarihleri arasındaki okların yönü sivil asker arasındaki gerilimin ve askerin siyasal gücünün zamanla giderek artmasına işaret etmektedir. Her
askeri darbe bir sonrakine zemin oluşturmuş, adeta gerçekleşmesinin koşullarını
hazırlamıştır. 1999’a kadar TSK, darbelerle güç kazanmaya devam etmiş, Türkiye’de
sivil asker ilişkilerinde döngü bu şekilde işlemiştir. 1999’da AB’ye aday ülke kabul
edilmiş, sonrasında üyelik koşullarını sağlamak için yapılan reformlarla, sivil asker
ilişkileri nispeten demokratik ölçütlere uygun hale getirilmeye çalışılmıştır.59 Böylelikle, TSK 27 Nisan e-muhtırasına giden süreçte şüphesiz imtiyazlarının önemli bir
kısmını kaybetmiştir. Ancak, siyasette söz sahibi olma ve belirleyici olma girişimlerine devam etmiş, hukuki anlamda eski gücünde olmasa da,27 Nisan’da bir kez daha
muhtıra vererek siyasal alana müdahale etmeyi denemiştir. Bu durumda asker, hukuki düzen içinde resmi olarak sahip olduğu siyasal gücünün maddi kaynaklarının
yanında gayri resmi olan tarihsel, sosyal ve kültürel kaynaklardan gelen siyasal gücü
vasıtasıyla müdahaleye teşebbüs edebilmiştir.
59 Yaprak Gürsoy, “The Impact of EU-DrivenReforms on the Political Autonomy of the Turkish Military”, South
European Society and Politics, 16/2 (2011), s.293-308.
753
Önder A. Afşar
754
27 Nisan 2007 E-Muhtırası ve 15 Temmuz 2016 Darbe Teşebbüsü
2007 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak olması sivillerle askerin arasındaki
gerilimi artıran önemli bir konu olmuştur. Türk siyasi hayatında öteden beri sorunlu
geçen Cumhurbaşkanlığı seçimleri, 12 Eylül askeri darbesinin de önemli sebeplerinden biriydi. 2007’ye gelindiğinde tekrar aynı sorunla karşı karşıya kalındı. Özellikle
1982 Anayasası ile Cumhurbaşkanlığı, devletin en üst organı olarak, seçilmiş sivil
iktidarlar karşısında devleti temsil eden bir makam olarak kurgulanmıştı. Bu sebeple
yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde TSK, devleti temsil makamına oturacak olan Cumhurbaşkanının devletin/rejimin niteliklerine uygun bir profile sahip
olmasını istemiştir. Bu anlamda İslami gelenekten gelen ve 2002’den beri iktidarda
olan AK Partili bir ismin Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmasını tercih etmiyordu.
Şüphesiz böyle bir partinin tek başına iktidarda olmasından ve icraatlarından memnun olmayan bir askeri kesim vardı. AK Parti’nin iktidar yıllarının başlangıcındaki
laiklik tartışmaları ve daha sonra kamuoyuna yansıyan Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Özden Örnek’in günlükleriyle ortaya çıkan darbe teşebbüsleri bunun göstergesiydi. 27 Nisan e-muhtırasından kısa bir süre önce 10 Nisan’da toplanan MGK’da
irticai faaliyetlerin arttığıyla ilgili tartışmalar gündeme gelmişti. Bu dönemde sivil
asker gerilimin ana kaynağını irtica-laiklik-türban tartışmaları oluşturmaktaydı.
Cumhurbaşkanlığı seçimi AK Parti’ye karşı muhalefetin yoğunlaştığı, Ergenekon
davalarının görüldüğü, sivil asker geriliminin arttığı bir ortamda yapılmaya çalışılmıştır. Böyle bir siyasal ortamda TSK, Cumhuriyetin bekçisi olarak laikliğin tehlikede olduğu iddiasıyla, CHP’nin TBMM’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Anayasa
Mahkeme’sine götürdüğü günde,27 Nisanda internet sitesinde yayınladığı e-muhtıra olarak tanımlanan bir bildiri ile postmodern bir vesayet örneği sergilemiştir.60
Genelkurmay Başkanlığının internet sitesinde yayınlanan açıklamada, laiklik karşıtı eylemlerle devlete açıkça meydan okunduğu ve TSK’nın laikliğin savunucusu
olduğu belirtilmiş, bu vazifenin kararlılıkla sürdürüleceği ve gerektiğinde bu görevin
eksiksiz yerine getirileceği sert bir üslupla ifade edilmiştir. Sonuçta TSK öncülüğünde laik çevre, devletin üst makamlarının İslami kesimin eline geçtiği düşüncesiyle,
Cumhurbaşkanlığı makamına da bu kesimin belirleyeceği kişilerin oturmasını istememiştir.61 Böylece Türk siyasi hayatında, 28 Şubat postmodern darbesinden sonra
postmodern bir muhtıra da yaşanmış oldu. Bu gelişmelere bakıldığında, AB üyelik
müzakerelerinin devam ettiği 2007 yılında yine sivil asker gerilimi tırmanmış, askeri müdahale söylentileri konuşulmaya başlanmıştır. Ancak daha önceki darbe ve
müdahalelerden farklı olarak, ilk defa, iktidarda olan hükümet basın sözcüsü aracılığıyla demokratik bir devlette bu bildirinin kabul edilemez olduğunu savunarak bu
e-muhtıra şeklindeki askeri müdahaleye karşı çıkmıştır. Genelkurmay Başkanlığının
Başbakanlığa bağlı olduğunu, böyle bir açıklama yapmaya yetkisinin olmadığını ifade ederek hükümetin bu vesayet girişimine boyun eğmeme kararlılığında olduğunu
açıklamıştır. AK Partinin gösterdiği bu kararlı duruş kendisine yönelmiş bir girişimi
60 Genelkurmay Başkanlığının internet sitesindeki bu e-muhtıra metni Ağustos 2011’e kadar kaldırılamamıştır.
61 Bülent Aras, “15 Temmuz Sonrası Türkiye’de Devlet Kurumlar ve Reform”, 2017, İstanbul Politikalar Merkezi,
http://ipc.sabanciuniv.edu/wpcontent/uploads/2017/03/15-Temmuz-sonras%C4%B1-Turkiyededevletkurumlar-ve-reform_Bulent-Aras.pdf (erişim 03.05.2017), s.8.
İnsan&İnsan (6/22 Güz/Fall 2019)
755
Önder A. Afşar
ve ülkeye yönelmiş vesayet girişimini ortadan kaldırmıştır. Bu olay sonrasında AK
Parti hükümeti erken seçim kararı almış,22 Temmuz 2007 seçimlerinde halkın desteğiyle iktidar yaklaşık 47 oy oranıyla tekrar tek başına iktidar olmayı başarmıştır.
Burada sivil asker gerilimi sonrası e-muhtıradan sonra, siyasetin kilidi açan olayın
hükümetin askeri baskıya boyun eğmeyerek direnmesi, seçime gidilmesi ve büyük
çoğunlukla halkın AK partiye oy vererek desteklemesi olmuştur. Bu olayla, siyasetin
olağan akışının dışında darbe yapmayı ülke yönetiminde gerektiğinde başvurulabilecek bir araç olarak görme düşüncesinin tam olarak değişmediği bir kez daha ortaya
çıktı. Özellikle AB sürecinde yapılan reformlarla, sivil asker ilişkilerinin demokratik
bir yapıya doğru dönüşmesinin beklendiği dönemde bile, Türkiye’de askeri darbelerin ve teşebbüslerinin yaşanması düşündürücü olmuştur.
27 Mayıs askeri darbesinden sonrada devlet otoritesini ele geçirmek üzere darbeye başvurma anlayışı Türk siyasetinin sorunlu bir geleneği olarak süregelmiştir. 15
Temmuz darbe girişimi de devleti ele geçirme düşüncesinin bir ürünüdür. Devleti
ele geçirirsek kendi dünya görüşümüze uygun olarak ülkeyi ve halkı yönetiriz, anlayışı bu darbe girişiminin temel saiki olmuştur.62 Bu düşüncedeki Gülenciler olarak
adlandırılan FETÖ mensubu kişiler bürokraside önemli konumları ele geçirdikleri
gibi, TSK içinde de örgütlenerek üst komuta kademelerine kadar yükselebilmişlerdir.
Örgüt, Ergenekon ve Balyoz gibi davaları da kullanarak tasfiyeler gerçekleştirmiş, ordunun üst kademesindeki mevkilere kendi görüşlerinden kişilerin gelmesini sağlamıştır. Zira bu davalarla üst düzey rütbeli muvazzaf veya emekli askerlerin tutuklanması sonucu, askeri kadrolarda boşluklar doğmuş, TSK’da terfi silsilesi bir bakıma
zarar görmüştü.63 AK Parti iktidarıyla sorun yaşamaya başlayan bu yapılanmaya bağlı TSK içindeki askerler, en nihai aşamada Ağustos ayında gerçekleştirilecek Yüksek
Askeri Şura toplantısında ordudan ihraç edileceklerini fark ederek bir askeri darbeye
teşebbüs etmişlerdir. Aslında 15 Temmuz askeri darbe teşebbüssü iktidarın otoritesini ortadan kaldırmayı amaçlayan FETÖ’nün, askeri ve sivil bürokraside kendilerine
karşı sürmekte olan tasfiyeleri durdurmak üzere yaptığı son girişimdir.64 Görüldüğü
üzere ülke siyasetini şekillendirmek üzere, her ne amaç doğrultusunda olursa olsun bir yöntem olarak askeri güce başvurma anlayışı 15 Temmuz olayıyla bir kere
daha ortaya çıkmıştır. Darbecilerin hedefindeki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısı
ve Türk halkının direnmesiyle 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimi sonuçsuz kalmıştır. Sonrasında, sivil siyasi iktidar, 20 Temmuz’da olağanüstü hal ilan etmiş, sivil
asker ilişkilerini düzenleyen ve sivil denetimi güçlendirmeye yönelik birtakım hukuki düzenlemeler gerçekleştirmiştir. Aynı günlerde, sivil-asker ilişkilerinde önemli
reformlar öngören669 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çıkartılmıştır.65
Türk siyasal hayatında hemen her on yılda bir görülen askeri darbeler genel itibariyle
62 Aras, “15 Temmuz Sonrası Türkiye’de Devlet Kurumlar ve Reform”, s.4.
63 “Ahmet Zeki Üçok: TSK içerisinde halen en güçlü grup FETÖ’dür”, Cumhuriyet (17.08.2017), erişim 05
Haziran 2019, http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/800780/Ahmet_Zeki_Ucok__TSK_icerisinde_
halen_en_guclu_grup_FETO_dur.html.
64 Aras, “15 Temmuz Sonrası Türkiye’de Devlet Kurumlar ve Reform”, s.8
65Resmî Gazete, “Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ve Milli Savunma Üniversitesi Kurulması
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname: KHK 669”, 31 Temmuz 2016,
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/07/20160731-5.htm, erişim 11 Mayıs 2019.
756
değerlendirildiğinde, sivil asker geriliminin en başta gelen sebepleri olarak irtica,
Kürt sorunu, laikliğin korunması, siyasal istikrasızlık gibi gerekçelerle, askerin siyasette etkili olmaya devam ettiği görülür. Belirtmek gerekir ki, askeri müdahalelerde
darbeci askerlerin kamuoyunu yönlendirme, kamuoyu oluşturma ve kitle iletişim
araçlarını etkin kullanarak kamuoyunu yönlendirme becerileri, geniş kitlelerin desteğini alabilmelerini sağlamıştır.66 Ancak 27 Nisan e-muhtırası ve sonraki 15 Temmuz
teşebbüsünde diğer darbe veya askeri müdahalelerde görülmediği şekilde, hükümetin geri adım atmayıp müdahaleye direnmesi sivil otorite üzerinde askeri vesayetin
artmasına engel olmuştur. 12 Mart muhtırası ve 28 Şubat postmodern darbe sürecinde, asker fiili olarak güç kullanmasa bile sistem içinde sahip olduğu siyasal özerklikle
bir askeri darbe ile elde edebileceği sonuçları, darbeye gerek kalmadan, demokratik
anlayışa aykırı şekilde, sivil hükümete baskı kurarak elde etmiştir. 12 Eylül, 28 Şubat,
27 Nisan 2007 askeri müdahalelerinden farklı olarak 15 Temmuz darbesi ordunun
tamamını kapsayan emir komuta zinciri içinde yapılan bir darbe değildir. Özellikle
başarısız olan 15 Temmuz darbe teşebbüsü, Türkiye’de askeri darbe geleneğindeki
önemli bir kırılmanın miladı olarak da kabul edilebilir. Bununla birlikte, hükümetin
daha önceki örneklerde olduğu gibi askeri otorite karşısında durumu kabullenmeyip, demokrasi ve sivil üstünlük vurgusuyla dik durarak darbe teşebbüslerine karşı
çıkması bakımından sonuçları itibariyle 27 Nisan e-muhtırası ve 15 Temmuz darbesi
benzerlik göstermektedir. 27 Nisan ve 15 Temmuz askeri müdahaleleri, AB’ye aday
ülke olarak, Türkiye’nin demokratikleşme adımları attığı, daha özelde sivil asker ilişkilerinde, sivil üstünlüğü artırmaya yönelik reformların olduğu bir dönemde yaşanması dikkate değerdir. Sivil asker ilişkilerini demokratik standartlara getirmek üzere
yapılan reformlara sıcak bakmayan ancak AB sürecinde demokratikleşme programının bir gereği olduğundan dolayı açıkça direnemeyen bir askeri anlayış söz konusudur. Ayrıca daha önceki sivil iktidarlardan farklı olarak yüzde 50’ye yaklaşan halk
desteği ile tek başına iktidara gelen hükümetlerin işbaşında olması, reform sürecinin
tüm zorluklara rağmen yürütülmesini sağlamıştır. Daha önceki askeri müdahalelerden farklı olarak, halk desteğini arkasına alan sivil iktidarların darbeler karşısında
dik durması, darbe planlarının sonuca ulaşmasına engel olmuştur. Çalışmada ortaya konulduğu üzere, sivil asker gerilimi askeri müdahaleye zemin hazırlamış, askeri
müdahaleler sonucunda TSK birtakım siyasi imtiyazlar elde ederek, siviller üzerinde
vesayet yetkilerini artırmıştır. Her askeri müdahale, bir sonrakine yol açacak şekilde,
askere siyasal özerklik kazandırmıştır. Türk siyasal hayatında sivil asker ilişkilerinin
yapısını belirleyen döngü, bu şekilde tekrarlanarak devam edegelmiştir. Ancak 27
Nisan 2007 ve 15 Temmuz 2016 askeri müdahaleleri karşısında sivil kanadın dik
durması darbeci anlayışın meşruiyet zeminlerinin sorgulanmasına sebep olmuştur.
Son iki darbe örneğinden yola çıkarak, başarısız olan darbe teşebbüslerinin asker
karşısında sivil otoriteyi güçlendirdiği sonucu çıkarılabilir. Askeri yönetimlerden
başarılı şekilde demokrasiye geçen Güneydoğu Avrupa örneklerinde de, başarısız
darbe girişimlerinin demokrasinin yerleşmesini kolaylaştırdığı görülmüştür. Zira
başarısız darbe girişimleri sonrası gerçekleştirilen yasal düzenlemeler, asker üzerinde sivil denetimin artmasına yardımcı olmakta ve kamuoyunda ve askeri yapı içinde
66 Cizre, “Egemen İdeoloji ve Türk Silahlı Kuvvetleri”, s.151.
İnsan&İnsan (6/22 Güz/Fall 2019)
757
Önder A. Afşar
demokrasiye destekleri de hızlandırmaktadır. Sonuçta, başarısız darbeler demokratik sivil asker ilişkilerine kapı açtığı görülmektedir.67
AB Sürecinde Türkiye’de Sivil Asker ilişkilerinde Yapılan Reformlar
1999’da aday ülke olarak kabul edildikten sonra Türkiye, AB sürecinde her alanda
hızlı bir reform programı uygulamaya başlamıştır. Kopenhag Siyasi Kriterleri gereğince, Katılım Ortaklığı Belgesindeki hedefler ve AB İlerleme Raporlarında belirtilen hususlarda önemli adımlar atmıştır. AB resmi belgelerinde ifadesini bulan demokratikleşme beklentileri doğrultusunda Türkiye’de, sivil asker ilişkileri alanında
kayda değer adımlar atılmıştır. Askerin sivil denetime tabi olmasını sağlamaya yönelik MGK’nın yapısı ve çalışma şekli yeniden düzenlenmiş, demokratik yönetişime
uygun olmayan birtakım anayasal ve yasal hükümler değiştirilmiş, TSK’yı sivil idare
üzerinde etkili kılan kurum ve kurallar gözden geçirilmiştir.68 Zira 28 Şubat’ın askeri baskısı ve antidemokratik uygulamaları, Türkiye’de toplumun geniş kesimlerince
yoğun bir şekilde hissedilmişti. AB’ye aday ülke olarak kabul edilmenin heyecanı ile
her alanda olduğu gibi, sivil asker ilişkileri alanında da 1999 sonrasında, özellikle AK
Parti iktidarıyla reformlar hız kazanmıştır.
Türkiye’de, sivil asker ilişkileri alanında gerçekleştiren reformlar ana hatlarıyla üç
dönemde incelenebilir. Bunlardan ilki, AB süreciyle birlikte 2002-2005 arası dönemdir. Bu dönemde, AB üyelik hedefiyle fayda-maliyet temelinde rasyonel kurumsalcılık mantığıyla, uyum yasaları çıkarılarak kapsamlı ve hızlı reformlar gerçekleştirilmiştir.69 AB sürecinin etkisindeki ilk dönemde reformların hızlı ve kapsamlı gerçekleştirilmesinde, devletin modernleşme ve Batılılaşma hedefiyle ters düşmemek için,
TSK’nın doğrudan karşı çıkmamasın etkili olduğu belirtilmelidir.70 Bu manada, Türkiye’de askerin birçok imtiyaza sahip olduğu yönetim sisteminin demokratik yönde
değişmesi için AB itici bir etken olmuştur.71
İlk dönemde en belirgin reformlar olarak Ağustos 2003’te 7.Uyum paketi çıkartılmış,
MGK’nın yapısı ve yetkilerinde siviller lehine değişikliğe gidilmiş, DGM’ler kaldırılmış, askeri mahkemelerin sivilleri yargılaması ile ilgili yetkisi kısıtlanmıştır. Sivil
asker ilişkileri alanında ilk önemli düzenleme, 2001 yılında Anayasanın 118. Maddesinin değiştirilmesi ile gerçekleştirilmiş, MGK kararlarının tavsiye niteliği taşıdığı
hükme bağlanmıştı. Daha sonra 2004 yılında Anayasa’nın Sayıştay ile ilgili 160’ıncı
maddesi mali denetim ve şeffaflığı temin için kaldırılmış, TSK’nın mali yönden denetlenmesinin yolu açılmıştır. MGK’nın iki ayda bir toplanacağı hükme bağlanmış,
MGK Genel Sekreterliği Kanunun 19.Maddesi de Anayasa’da öngörülen özel hayatın gizliliği ilkesi uyarınca kaldırılmıştır. 2004 Temmuz ayında kabul edilen 8.Uyum
67 Yaprak Gürsoy, “The Changing Role of the Military in Turkish Politics: Democratization through Coup
Plots?”, Democratization, 19/4, (2012), s.748.
68 Güney ve Karatekelioglu, “Turkey’s EU Candidacy and Civil - Military Relations”.
69 Önder A. Afşar, “Rasyonel Kurumsalcılık Ve Sosyolojik Kurumsalcılık Açısından Avrupalılaşma Yaklaşımı”,
Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 30. Yıl Özel Sayısı, (2017), s.65-80.
70 Ersel Aydınlı, Ali Nihat Özcan ve Doğan Akyaz, “The Turkish Military’s March Toward Europe”, Foreign
Affairs, 85/1, (2006), s.77-90.
71 Gürsoy, “The Impact of EU-Driven Reforms.
758
paketi ile YÖK ve TRT üyeliğine asker kökenli kişilerin atanması uygulaması kaldırılmıştır. Sivil asker ilişkilerinde ilk dönemde atılan bu adımlar yeterli olmasa da
çok değerliydi. Zira üzerinde konuşmanın bile zor olduğu konularda, siviller lehine
askeri vesayeti sınırlamayı amaçlayan düzenlemeler yapılıyordu.
Sivil asker ilişkilerinde ikinci reform dönemi, 2007 sonrası dönemdir. Sivil asker ilişkilerinde krize neden olan 2007 e-muhtırasının etkisiyle, askeri vesayetin azaltılması
ve sivil denetimi sağlamaya yönelik ikinci dalga reformlar yoğun olarak 2009-2013
arası dönemde yapılmıştır. Ancak bu kez reformların AB etkisinden daha çok iç dinamiklerle gerçekleştirildiği söylenebilir.72 Sivil asker ilişkileri alanında yapılan en
önemli reformlardan biri Şubat 2010’da Emniyet Asayiş Yardımlaşma Protokolü’nün
(EMASYA) yürürlükten kaldırılmasıyla gerçekleşmiştir.73 Böylece askere, ülke içi güvenlik olaylarında şehirlerde operasyon yetkisi veren ve askeri müdahalelere zemin
hazırlayan düzenleme ortadan kaldırılmış oldu. 2010 yılında, savaş dönemi dışında
askeri mahkemelerin sivilleri yargılama yetkisi kaldırılmış, ulusal güvenlik tanımını
ve sınırlarını belirleyen Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi’nin hazırlanmasında, sivil siyasi iktidarın belirleyici olması sağlanmıştır. Ayrıca 2010’da, askerlerin tayin ve terfi
işlerine bakan Yüksek Askeri Şura kararları yargı denetimine açılmıştır. 2011’de Sayıştay’a, önceden izin almaksızın askeri harcamaları denetleme yetkisi verilmiştir.
2012 yılında Milli Güvenlik dersleri Milli Eğitim Bakanlığı müfredatından çıkartılmıştır.2013 Temmuzunda yapılan önemli bir düzenleme ile askeri müdahalelere
gerekçe olarak gösterilen TSK İç Hizmet Kanununun 35.Maddesi, yurtdışı tehditleri
esas alacak şekilde değiştirildi. Bu değişiklik ile askeri darbelere dayanak teşkil ettiği
ileri sürülen TSK’nın Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi kaldırılmış oldu.74
Sivil asker ilişkilerinde yapılan onca düzenlemeye rağmen 15 Temmuz darbe teşebbüsünün yaşanması akıllara bu konuda nerelerde eksiklik var sorusunu getirmiştir.
Sivil asker ilişkilerinin demokratikleşmesi doğrultusunda ilk iki dönemde yapılan
reformlar incelendiğinde, bunların daha çok TSK’nın sistem içindeki siyasal özerkliğini azaltmayı amaçlayan düzenlemeler olduğu görülür. Bunlar, askerin darbelerle
elde ettiği siyasal gücünü hukuk sistemi içinde meşrulaştıran anayasal ve yasal düzenlemeleri ortadan kaldıran, siyasete müdahalesini engellemeye yönelik düzenlemelerdi. Bir başka ifade ile hükümetin yetki alanı içindeki siyasal karar alma gücüne
askerin müdahil olmasını engellemek üzere birtakım düzenlemeler yapılmıştı. 2016
yılına kadar gerçekleştirilen reformlar askerin siyasal sistem üzerindeki ayrıcalıklarını kaldırmayı amaçlarken, TSK’nın profesyonellik anlayışına uygun şekilde mesleki
kurumsal dönüşümünü sağlayacak düzenlemeler yapılamamıştır. Başarılı bir demokratik dönüşüm süreci için askeri imtiyazları azaltmanın yanında, ordunun profesyonel mesleki dönüşümünün sağlanması da gerekmektedir. Ordunun aşırı kurumsal
nitelikleriyle kendisini devletle diyalog halinde gören bir konumdan, devlet içinde,
devletle bütünleşmiş, devletin diğer birçok organından biri konumuna gelmesi ge72 Gürsoy, “The Changing Role of the Military in Turkish Politics”, s.745-748.
73 EMASYA Protokolü İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında 07.07.1997’da imzalandı. Polisin
yeterli olmadığı hallerde toplumsal olaylara müdahale için askere yetki veriyordu.
74 Hale Akay, “Demokratik Gözetim: Kurumsal Değerlendirme”, Almanak Türkiye 2006-2008 Güvenlik Sektörü
ve Demokratik Gözetim, der., Ali Bayramoğlu ve Ahmet İnsel, İstanbul: TESEV Yayınları, 2009, s.117-134.
İnsan&İnsan (6/22 Güz/Fall 2019)
759
Önder A. Afşar
rekir. Bu, profesyonellik ekseninde silahlı kuvvetlerin doğasının tekrar tanımlanmasıyla mümkün olabilir. Demokratik sivil denetim için önem arz eden bu hedef, bir
‘kurum’ olarak ordudan, bir ‘meslek’ olarak orduya dönüşüm ile sağlanabilir.75
Türkiye’de sivil asker ilişkilerinde ilk dönemlerde yapılan reformların yanında, ordu
yapılanmasına ve mesleki dönüşümüne dair adımların atılmasının önemi 15 Temmuz darbe teşebbüsünde en açık şekilde anlaşılmıştır. Bu olaydan hemen sonra,
Hükûmet ilk olarak sivil-asker ilişkilerinde önemli reformlar getiren 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyi çıkartmıştır. Darbe girişimi sonrası TSK yapılanmasında köklü değişiklikler yapılarak, sivil asker ilişkilerinde üçüncü reform dönemi
başlamış oldu. Sivil asker ilişkilerinde önemli bir dönüm noktası oluşturan ve daha
çok TSK yapısında değişiklikler getiren düzenlemeler ana hatlarıyla şöyle özetlenebilir: Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanları Milli Savunma Bakanı’na ayrı
ayrı bağlanmış ve sorumlu olmuşlardır. Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı İçişleri Bakanlığı kapsamına alınmıştır. Yüksek Askeri Şura’nın
sivil üye sayısı artırılmıştır. Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın kuvvet komutanlıklarına
doğrudan emir vermeleri sağlanmış, emrin hiçbir makamın onayına bağlı kalmadan
yerine getirilmesi koşulu getirilmiştir. Askeri liseler ve Harp Akademileri kapatılmış, Milli Savunma Üniversitesi kurularak, Harp Akademisi eğitimlerinin burada
verilmesi karara bağlanmıştır. Bu yenilik askeri zihniyetin demokratik dönüşümünü
sağlama doğrultusunda önemli bir adımdır. Subay ve astsubayları atama yetkisi Milli
Savunma Bakanının onayına bağlanmıştır.
Şekil 3. 1960-2016 arası Türkiye’de sivil asker ilişkileri
Büyük şehirlerin içerisinde yerleşik askeri kışlalar şehir dışına çıkartılmıştır. Anlaşıldığı üzere, yapılan bu düzenlemeler daha çok TSK’nın kurumsal yapısıyla ilgili
75 Narcis Serra, Demokratikleşme Sürecinde Ordu, Silahlı Kuvvetlerin Demokratik Reformu Üzerine Düşünceler,
çev., Şahika Tokel,İstanbul: İletişim Yayınları, 2011, s.78.
760
reformlardır. Avrupa Birliği sürecinde gerçekleştirilen demokratik reformlar ve bu
dönemde yaşanan 27 Nisan e-muhtıra krizi ile 15 Temmuz darbesi, Stepan’ın modelinde yerine koyulduğunda, ortaya Şekil 3’teki durum çıkmaktadır.
AB sürecinde, AK Parti’nin değişiklik yapmayı gerekli gördüğü konuların başında,
sivil asker ilişkileri konusu gelmekteydi. Türk siyasal hayatında önemli bir yeri olan
sivil asker ilişkileri alanında yapılan reformlar değerlendirildiğinde, bu reformların
AK Parti Hükümetlerinin en çok istediği ve en çok zorlandığı düzenlemeler olduğu
söylenebilir. Zira devlet içinde askeri kanat ile siviller arasında 2002’den bu yana darbe boyutuna da ulaşan birçok sürtüşme yaşanmıştır. FETÖ’nün de kendisine iktidar
alanı açmak üzere bu alana açıktan müdahil olmasıyla, sivil asker ilişkilerinde demokratik bir yapının oluşmasının ne kadar gerekli olduğu ortaya çıkmıştır. Osmanlı
mirasından Cumhuriyet dönemine yansıyan, yasal/anayasal güvencelerle kurumsallaşmış ve kendisini devletin koruyucusu olarak gören köklü bir askeri bürokrasi
söz konusudur. Nitekim AB reform sürecinde Türk demokrasi tarihine iz bırakan 27
Nisan e-muhtıra girişimi yaşanmıştır. Bu zor alanda yapılan demokratik düzenlemelerin, bir bakıma Avrupa Birliği’nin sağladığı meşruiyet çerçevesinde gerçekleştiği
ileri sürülebilir. Bununla birlikte, üyelik umudunun belirsizliğe girmesiyle AB etkisinin azaldığı 2005 sonrası dönemde yapılan reformların, daha çok iç dinamiklerin
etkisiyle gerçekleştiği görülür. Ülke içi sorunların ortaya çıkardığı ihtiyaçlarla, sivil
asker ilişkilerinde düzenleme yapma gereği ortaya çıkmıştır. Bunun en bariz göstergesi, askerin sivillerle yeni bir gerginliği göze alarak, siyaset üzerinde vesayetini
devam ettirme düşüncesiyle 27 Nisan muhtırasını vermiş olmasıdır. İlk iki dönemde,
askerin rejim içindeki imtiyazlarının azalmasını sağlayan düzenlemeler gerçekleştirilmişti. Demokratik sivil denetimi tesis etmede önemli bir dönemeç olarak, TSK’nın
yapısında profesyonel mesleki dönüşümü amaçlayan reformlar ise, başarısız darbe
girişimi olan 15Temmuz koşullarının sivil yönetime verdiği meşruiyet çerçevesinde gerçekleşebilmiştir. Aynı kapsam ve büyüklükte bir reformun normal koşullarda
yapılabilme ihtimalinin ne olduğu sorusuna rahatlıkla olumlu cevap verebilmek pek
mümkün görünmemektedir.
Sonuç
Bu çalışmada incelendiği şekliyle, sivil asker ilişkileri literatürüne göre, hükümet darbesinden sonra silahlı kuvvetler yönetimden çekilip iktidarı sivillere devrederken,
bu geçişin koşullarını kendisi belirlemektedir. Bu şekilde iktidardan, çıkış güvenceleri almakta ve demokrasilerde sivillerin etkin ve belirleyici olması gereken bazı
siyasal alanlarda, ulusun yüksek çıkarlarının koruyucusu sıfatıyla ayrıcalıklı konum
elde etmektedirler. Sivil iktidarla yaşadığı gerilimler sonunda asker, darbelerle elde
ettiği siyasal gücü ve ayrıcalıkları, demokrasiye geçiş aşamasında anayasa ve yasalara
yerleştirerek hukuki hale getirmektedir. Böylelikle bu imtiyazlarının kalıcı olmasını
sağlamaktadır. Bu şekilde sivil siyaset aleyhine genişleyen askeri özerklik bir sonraki
darbe için zemin oluşturmaktadır. Sağlam bir demokrasi inşa etmenin önünde engel
olan çıkış güvenceleri bir anlamda askeri rejimden demokratik rejime güvenli şekilİnsan&İnsan (6/22 Güz/Fall 2019)
761
Önder A. Afşar
de geçmek için sivil siyasal liderlerin askere ödediği bir bedeldir.76 Türkiye örneğinde
Ordu, benzer şekilde askeri müdahalelerden sonra kısa süre içinde iktidarı sivil yönetime devretmesine rağmen, bu tür imtiyazlarla siyasetteki etkinliğini artırmıştır.
Bu durumda, yapılacak düzenlemelerle askerin esas görevi olan ülke savunmasını
en iyi yapacak şekilde asli görevine yönlendirilmesi gerekir. AB sürecinde Türkiye’de
hızlı bir reform süreciyle sivil asker ilişkilerini düzenleyen bu tür düzenlemeler yapılabilmiştir.
Türkiye’de Cumhuriyetin kuruluşundan sonra ilk dönemde Kurtuluş savaşını yönetmiş askeri kadrolar, daha sonra ülke yönetiminde yer aldığı için sivil asker ilişkileri
sivil yönetim için sorun teşkil etmemiştir. 1950’lere kadar CHP ile benzer dünya
görüşüne sahip, Atatürk devrim ve ilkelerine bağlı Ordu ile hükümet arasında sorun
yaşanmamıştı. Ancak sonrasında, Atatürk devrimlerine bağlılığından şüphe ettiği
DP iktidarı ile asker arasında birtakım sorunlar yaşanmıştır. Devleti kuran ideolojik
misyonu terk ettiği düşüncesiyle DP hükümetine karşı, rejimi/demokrasiyi koruma
gerekçesiyle,TSK27 Mayıs’ta ilk darbeyi gerçekleştirmişti. Böylece Türkiye’de sivil asker ilişkileri biçimini belirleyecek olan askeri darbeler geleneği başlamış oldu. Sonucunda TSK’da, sivil yönetimden memnun olunmadığı durumlarda siyasete müdahale edilebileceği anlayışı ve gerektiğinde askeri darbelerle iktidarın değiştirilmesinin
meşru olduğu düşüncesi gelişti. Bu düşünce Türk siyasal hayatı ve demokratik yaşamında önemli oranda belirleyici olmuştur. 27 Mayıs askeri darbesini daha sonra,12
Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan, 15 Temmuz müdahaleleri izlemiştir. Demokrasi
kuramına aykırı şekilde, gerektiğinde darbelerin meşru olduğuna dair gelişen inanç,
demokratik yollarla seçilmiş sivil hükümetler üzerinde baskı unsuru olmuştur. Halktan aldıkları ülkeyi yönetme yetkisini kullanırken hükümetler, kendisini devletin ve
rejimin koruyucusu olarak gören askeri otoritenin belirlediği geniş milli güvenlik
anlayışının sınırları dışına çıkmaya cesaret edememişlerdir. Ülke sorunlarının çözümü noktasında siyaset üretmesi gereken hükümetler, darbe veya askeri müdahale
endişesiyle iktidar yetkilerini tam manasıyla kullanamamışlardır. Ülkeyi dış tehditler
karşı savunmak için yeterince güçlü olması gereken silahlı kuvvetler, sahip olduğu
gücü ülke içi siyaseti şekillendirmek üzere kullanmaya başladığında demokrasi zarar
görmeye başlamıştır.
Türkiye örneğinde Ordu sivillerle belirli konularda gerilim içinde olmuştur. Sivil asker gerginliğinin kaynağı olarak laiklik, siyasal İslam, Kürt sorunu gibi konular bunların en başta gelenleridir. Gerilim kaynağı bu konular askere sivil siyasete müdahale
için gerekçe teşkil etmiştir. Her askeri müdahale askerin rejim içinde imtiyazlarını
ve siyasal gücünü artırmasıyla sonuçlanmıştır. Siyasal özerkliği artan asker, siyasete
daha çok müdahil olma gücünü elde etmiş, bu döngü sivil asker ilişkilerinde demokratik sivil denetimi imkânsız hale getirmiştir. Ancak AB sürecinde yapılan demokratik reformlarla, TSK’nın siyasal imtiyazları azalmaya, sivil denetim imkânı belirmeye
başlamıştır. Bu süreçte yaşanan 27 Nisan e-muhtırası ve 15 Temmuz darbe teşebbü76 Özbudun, Çağdaş Türk Politikası, s.98-112; Ayrıca konuyla ilgili şu esere de bakılabilir: Ergun Özbudun ve
Serap Yazıcı, “Military Regimes’ Extrication From Politics: ExitGuarantees”, Nation, Power, Society, ed., Alexandra
Jasinski Konia ve Jacek Raciborski, Warszawa: Scholar, 1996, s. 325-340.
762
sü, daha önceki askeri müdahalelerden farklı olarak başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Hükümetin demokratik ilkeleri hatırlatarak kararlı tutumu ve sivil halkın desteği
ile bu darbe teşebbüsleri başarılı olamamıştır. Güçlü sivil hükümetler ve geniş halk
desteği, askeri müdahaleleri başarısız kılarken sivil denetim imkânını artırmıştır.
Buradan çıkan sonuç, askeri müdahaleler askerin siyasal gücünü artırırken, başarısız
darbe girişimleri asker karşısında sivil otoriteyi güçlendirmektedir. Sonrasında gerçekleştirilen yasal düzenlemeler, asker üzerinde sivil denetimin artmasına yardımcı
olmaktadır. Yapılan onlarca reforma rağmen silahlı kuvvetlerin 15 Temmuzda olduğu gibi darbeye teşebbüs edebilmesi, askerin siyasal gücünü oluşturan imtiyazlarını
hukuk düzeni içinde ortadan kaldırmanın yeterli olmadığını göstermiştir. Bunun yanında silahlı kuvvetlerin demokratik ölçütlerde kurumsal yapısını da dönüştürmek
gerektiği anlaşılmıştır. Demokratik sivil denetim hedefi doğrultusunda profesyonellik ekseninde, silahlı kuvvetlerin yapısının ve görevlerinin yeniden tanımlanması
gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bunun için sivil asker ilişkileri reformunun ikinci ayağı
olarak, 15 Temmuz sonrasında silahlı kuvvetlerin yapısında değişikliğe giden birtakım düzenlemeler yapılmıştır. Neticede askerin demokratik sivil otoriteye bağlılığının sağlanması, demokrasinin ülkede yerleşmesi yolunda önemli bir eşiktir.
Kaynakça
Afşar, Önder A. “Rasyonel Kurumsalcılık ve Sosyolojik Kurumsalcılık Açısından
Avrupalılaşma Yaklaşımı”, Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi. 30. Yıl Özel
Sayısı (2017): 65-80.
Ahmad, Feroz. Bir Kimlik Peşinde Türkiye. Çev., Sedat Cem Karadeli. İstanbul: Bilgi
Üniversitesi Yayınları, 2008.
“Ahmet Zeki Üçok: TSK içerisinde halen en güçlü grup FETÖ’dür”, Cumhuriyet.
(17.08.2017).erişim 05 Haziran, 2019, http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/
turkiye/800780/Ahmet_Zeki_Ucok__TSK_icerisinde_halen_en_guclu_grup_
FETO_dur.html.
Akay, Hale. “Demokratik Gözetim: Kurumsal Değerlendirme”.Almanak Türkiye
2006-2008 Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim. Der., Ali Bayramoğlu ve
Ahmet İnsel. İstanbul: TESEV Yayınları, 2009.
Aknur, Müge. “Civil Military Relations During the AK Party Era: Major Developments
and Challenges”. Insight Turkey. 15/4 (2013):131-150.
Alfred, Stepan. Rethinking Military Politics: Brazil and the Southern Cone. New Jersey:
Princeton University Press, 1988.
Altınay, Ayşegül. “Askerlik Vazifesinden Milli Güvenlik Bilgisine: Askerlik ve Eğitim”.
Birikim. 125/126 (1999): 200-208.
Aras, Bülent. “15 Temmuz Sonrası Türkiye’de Devlet Kurumlar ve Reform”. http://
ipc.sabanciuniv.edu/wpcontent/uploads/2017/03/15-Temmuz-sonras%C4%B1-
Turkiyede-devletkurumlar-ve-reform_Bulent-Aras.pdf (erişim 03.05.2017)
İnsan&İnsan (6/22 Güz/Fall 2019)
763
Önder A. Afşar
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri 1. Ankara: Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları,
1961.
Aydınlı, Ersel, Ali Nihat Özcan and Doğan Akyaz. “The Turkish Military’s March
Toward Europe”. Foreign Affairs. 85/1 (2006): 77-90.
Cizre, Ümit. “The Anatomy of the Turkish Military‘s Political Autonomy”.
Comparative Politics. 29/2 (1997): 151-166.
Cizre, Ümit. “Egemen İdeoloji ve Türk Silahlı Kuvvetleri: Kavramsal ve İlişkisel
Bir Analiz”. Bir Zümre, Bir Parti Türkiye’de Ordu. Der., Ahmet İnsel ve Ali
Bayramoğlu. İstanbul: Birikim Yayınları, 2004.
Cizre, Ümit. Muktedirlerin Siyaseti: Merkez-Sağ-Ordu-İslamcılık. Çev., Cahide Ekiz.
İstanbul: İletişim Yayınları, 1999.
Cook, Stevan. Yönetmeden Hükmeden Ordular: Türkiye Mısır Cezayir. Çev., Bahar
Şahin. İstanbul: Hayykitap, 2007.
Croissant, Aurel, David Kuehn, Paul Chambers ve Siegfried O. Wolf. “Beyond
the Fallacy of Coup-ism: Conceptualizing Civilian Control of the Military in
Emerging Democracies”. Democratization. 17/5 (2010): 950-975.
Darbeler.com. “Postmodern Darbe: 28 Şubat”. Son güncelleme 11 Mayıs 2018.http://
darbeler.com/2015/05/18/postmodern-darbe-28-subat/.
Demirel, Tanel. “The Turkish Military’s Decision to Intervene: 12 September 1980”.
Armed Forces and Society. 29/2 (2003): 253-280.
Demirel, Tanel. Türkiye’nin Uzun On Yılı: Demokrat Parti İktidarı ve 27 Mayıs Darbesi.
İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2011.
Diamond, Larry. “Introduction: In Search of Consolidation”, Consolidating The Third
Wave Democracies. Ed., Larry Diamond, Marc Plattner, Yun-han Chu ve HungmaoTien. Baltimore ve London: The John Hopkins University Press, 1997.
Gevgilili, Ali. Yükseliş ve Düşüş.İstanbul: Bağlam Yayınları, 1987.
Güney, Aylin ve Petek Karatekelioglu. “Turkey’s EU Candidacy and Civil-Military
Relations: Challenges and Prospects”.Armed Forces and Society. 31/3 (2005):
441-443.
Gürsoy, Yaprak. “The Changing Role of the Military in Turkish Politics:
Democratization through Coup Plots?”. Democratization. 19/4 (2012): 735-760.
Gürsoy, Yaprak. “The Impact of EU-Driven Reforms on the Political Autonomy of
the Turkish Military”.South European Society and Politics. 16/2 (2011): 293-308.
Hale, William. Türkiye’de Ordu ve Siyaset. Çev., Ahmet Fethi. İstanbul: Hil Yayınları,
1996.
Hanioğlu, Şükrü. Ataturk: An Intellectual Biography. New Jersey: Princeton University
Press, 2011.
Harris, George. “The Role of the Military in Turkey in the 1980’s”. State, Democracy
and the Military in Turkey in the 1980s.Ed., Metin Heper ve Ahmet Evin. Berlin
ve New York: Walter de Gruyter, 1988.
764
Heper,Metin. “Civil Military Relations in Turkey: Toward a Liberal Model”, Turkish
Studies. 12/2 (2011): 241-252.
Heper, Metin ve Aylin Guney. “The Military and The Consolidation of Democracy:
The Recent Turkish Experience”. Armed Forces and Society. 26/4 (2000): 635–657.
Heper, Metin. “The Strong State as a Problem forthe Consolidation of Democracy”.
Comparative Political Studies. 25/2 (1992):169-194.
Huntington, Samuel. Üçüncü Dalga: Geç Yirminci Yüzyılda Demokratikleşme. Çev.,
Ergun Özbudun. Ankara: Türk Demokrasi Vakfı Yayınları, 1991.
Im, Hyug Baeg. “South Korean Democratic Consolidation in Comparative
Perspective”. Consolidation of Democracy in South Korea. Ed., Larry Diamond ve
Byung-Kook Kim. Boulder: L. Rienner, 2000.
Jenkins, Gareth.Contex and Circumtances: The Turkish Military and Politics. Oxford:
Oxford University Press, 2001.
Kahraman, Hasan Bülent. Türk Siyasetinin Yapısal Analizi-1 Kavramlar, Kuramlar
Kurumlar. İstanbul: Agora Kitaplığı, 2010.
Karpat, Kemal H. Osmanlıdan Günümüze Asker ve Siyaset. İstanbul: Timaş Yayınları,
2010.
Narlı, Nilüfer. “Civil-Military Relations in Turkey”. Turkish Studies. 1/1 (2000): 107-
127.
Örs, Birsen. Türkiye’de Askeri Müdahaleler: Bir Açıklama Modeli. İstanbul: Der
Yayınevi, 1996.
Özbudun, Ergun ve Serap Yazıcı. “Military Regimes’ ExtricationFrom Politics: Exit
Guarantees”. Nation Power Society. Ed., Alexandra Jasinski Konia ve Jacek
Raciborski. Warszawa: Scholar, 1996.
Özbudun, Ergun. Çağdaş Türk Politikası: Demokratik Pekişmenin Önündeki Engeller.
İstanbul: Doğan Kitap, 2003.
Özdemir, Hikmet. Türkiye Cumhuriyeti. İstanbul: İz Yayıncılık, 1995.
Perlmutter, Amos. The Military and Politics in Modern Times: On Professionals,
Praetorians, and Revolutionary Soldiers. New Haven: Yale University Press, 1977.
Pion-Berlin, David. “Military Autonomy and Emerging Democracies in South
America”.Comparative Politics. 25/1 (1992): 83–103.
Resmî Gazete, “Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ve Milli
Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Hükmünde Kararname: KHK 669” 31 Temmuz 2016. Erişim 11
Mayıs 2019. http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/07/20160731-5.htm.
Rustow, A. Dankwart. The Army and the Founding of the Turkish Republic, World
Politics.11/4 (1959): 513-552.
Sarıgil, Zeki. “The Turkish Military: Principal or Agent?”Armed Forces and Society.
40/1 (2012): 168–190.
Savran, Sungur. “1960, 1971, 1980:Toplumsal Mücadeleler, Askeri Müdahaleler”. 11.
Tez Kitap Dizisi: 6. İstanbul: Uluslararası Yayıncılık, 1987.
İnsan&İnsan (6/22 Güz/Fall 2019)
765
Önder A. Afşar
Serra, Narcis. Demokratikleşme Sürecinde Ordu, Silahlı Kuvvetlerin Demokratik
Reformu Üzerine Düşünceler. Çev., Şahika Tokel. İstanbul: İletişim Yayınları,
2011.
Şen, Serdar. Cumhuriyet Kültürünün Oluşum Sürecinde Bir İdeolojik Aygıt Olarak
Silahlı Kuvvetler ve Modernizm. İstanbul: Sarmal Yayınevi, 1996.
Tachau, Frank ve Metin Heper. “The State, Politics, and the Military in Turkey”.
Comparative Politics. 16/1 (1983): 17-33.
Received 31 May 2019
Received in revised form 24 July 2019
Accepted 5 September 2019
www.insanveinsan.org e-ISSN: 2148-7537
Research article
766
İnsan&İnsan, Yıl/Year 6, Sayı/Issue 22, Güz/Fall 2019, 737-766
DOI: https://doi.org/10.29224/insanveinsan.572340
Civil-Military Relations in Turkish Democracy in the Period leading to the
July 15th
Önder A. Afşar
Abstract: Preventing the institutionalization of democracy in Turkey, the main problem is the
privilege of the military in the political system. Turkish Armed Forces (TAF) has intervened in
civilian politics many times with the idea that it has a mission to protect the regime, and after
each intervention, it has determined the conditions for transition to democracy while transferring
power to civilians. After the coups, with the privileges obtained the military strengthened in the
political system. With the legal arrangements, TAF has legitimized its political power by placing
it on the legal ground. Periodic military interventions and the increased political autonomy of
the military with each intervention have taken armed forces and their activities away from
the point of democratic civilian control. Although significant reforms have been made in
the EU process, the July 15 incident has shown that the issue of civilian military relations is
still important in Turkey and military coups still threaten the country. It is important for the
democracy that the armed forces depend on the elected civil authority and are subject to civilian
oversight. The issue is remarkable in this respect. This study mainly examines the structure of
civil-military relations in Turkey with the concepts of civil-military contestation and military
prerogatives.
Keywords: Civil-military relations, Civil-military contestation, Military prerogatives, Civilian
control.
Yorumlar
Yorum Gönder