Turanizmin Kurucusu Matthias Alexander Castren
Büyük Turancı Matthias Alexander Castren, 1813 yılında Finlandiya'nın Tervola şehrinde doğdu,hayatı boyunca Ural-Altay dillerini inceledi, Turan ülkelerine yaptığı gezilerde oradaki dini ve sosyal hayatı inceledi,Turancılığın kurucusu olarak kabul edilir. Ural-Altay Birliği fikrini ilk ortaya çıkaran oydu.
Kalevela destanını da kendisi derledi,harika bir dilbilimci. Ural-Altay dil benzerliklerini tespit etmiş ve derlemiştir.
Matthias'ın babası bir rahipti,babası 1825'te öldü.Matthias okul yıllarında başarılıydı,ancak o zamanlar ülkede ekonomik bir kriz ve kıtlık vardı.
1830'da kasabasını terk etti ve başkent Helsinki'ye geldi,ailesi onun rahip olmasını istedi ama kabul etmedi,Matthias Asya ve Ural dilleriyle ilgilendi.Bu yüzden Asya dilleri ve Etnoloji bilimine daha çok ilgi duyuyordu.
Matthias araştırmasına hızla devam etti,Fince ve ilgili dilleri incelemeye başladı.Dönemin usta dilbilimcisi olarak bilinen Rasmus Christian Rask ile Finlandiya'nın aslında bir Hint-Avrupa kökenli dil olmadığını savundu.
İsveç Altay folkloru, 1839'da Matthias Finlandiya Edebiyat Derneği'ne katıldı,dil ve folklor materyalleri toplamak için Sibirya ve Asya'yı dolaştı, Kalevela destanını İsveççe'ye çevirdi, 1839'da Ural-Altay dilleri üzerine doktora tezi yazdı. Castren daha sonra Semitik mitoloji ve Semitik Folklor okudu,Ural-Altay üzerine doktora tezi yazdı languages.In 1839 Matthias Finlandiya Edebiyat Derneği'ne katıldı, Kalevela destanını İsveççe'ye çevirdi.
Castren daha sonra 1841'de Laponya'ya giderek büyük bir araştırma gezisine başladı,bu gezide bölge halkı hakkında bilgi topladı.
1842'de Türk dillerini okumak için Sibirya'ya gitmek istedi, ancak bu Rus hükümeti tarafından kabul edilmedi,Matthias Petersburg Akademisi'ne başvurdu ve öğrendi.
Sibirya'daki Nenetlerin ve diğer Türk halklarının dillerini, dini ritüellerini inceledi.
Bu çalışmalar Finlandiya Hükümeti tarafından beğenildi ve ona burs vermeye başladı,Matthias Kasım ayında Sibirya gezisine devam etti.
Uzun süreli araştırmalar sonucunda Komi dilbilgisi adlı çalışmayı tamamladı.
Kısa süre sonra Castren Ural'a gitti. Önce kışın başlangıcını beklemek zorunda kaldı, sonra Urallara bir geziye çıktı, Fin dilleri ve akrabalık bağları hakkındaki önemli çalışmalarına devam etti.
1843'te Obdorskin'e geldi,ancak sağlığı için endişelenmeye başladı. Kontroller sonucunda akciğer hastalığına yakalandığı öğrenildi ancak Matthias yine de çalışmalarına devam etti.
Mayıs 1844'te Castrenin'in araştırması Bilimler Akademisi tarafından prestijli Demidov Ödülü'ne layık görüldü,araştırması 1844'te yayınlandı, aynı yıl yine Helsinki'de doktora yaptı. 1844 Sonbaharında Ural-Altay dilleri üzerine bir konferans verdi.
Nisan Şubat 1845 Castren tekrar Sibirya yolculuğuna çıktı ve Nisan ayında Tataristan'ın Kazan kentine geldi ve burada araştırmalarına devam etti ve Gramerlerle ilgili makalesini 1845'te tamamladı.
Mayıs ayında Saha Türklerinin yaşadığı Tümene ve Tobolsk şehrine gitti ve çalışmalarına burada devam etti.
Çalışmalarını 1846'da tamamladı,çalışmaları Ural-Altay dil benzerliklerine büyük katkı sağladı.
Castren, Eylül ayını Hanti-Mansilerin yaşadığı Surgut şehrinde geçirdi ve çalışmalarına devam etti.
Yenişeysk şehrine dönen Castren,Evenk ve Tunguzlar hakkındaki çalışmalarına devam etti.
Buradaki bilimsel çalışmalarına ek olarak Castren, Tunguz kıyafetleri, av malzemeleri giyerek avlanmaya gitti ve burada Tungus ve Evenk halklarından geleneksel eşyalar topladı. Bunları Bilimler Akademisine gönderdi.
Castren, Güney Sibirya dağlarında araştırma yaptı, buradaki halklardan bazı eşyalar topladı ve ayrıca Türk dilinin Lehçe dillerini araştırmaya başladı, bunun için Orta Asya ve Çin ülkelerini ziyaret etti.
Castren, Mart 1848'de Buryatlar'ı ziyaret etti,ardından Moğolistan'daki Baykal Gölü çevresinde araştırmalar yaptı ve o civardaki bazı yazıtları okudu.
Ocak 1849'da St.Petersburg'a vardığında Castro'nun akciğer hastalığı hatsafa'ya ulaşmıştı. Şubat ayında tüm gezisini bitirdi,dört yılın sonunda Helsinki'ye döndü.
Finlandiya'ya döndüğünde Castren yeni eserlerini yayınlamaya başladı. Ural-Altay halklarındaki bazı Şamanik ritüel unsurları karşılaştırdı,Türk, Moğol ve Fince dillerinde ortak noktalar buldu ve yayınladı
Matthias karşılaştırmalı araştırmalar yaptı, amacı Ural,Türk ve Moğol dillerindeki benzerlikleri deşifre etmek ve bu halklar arasındaki bağlantıyı göstermekti.
Castren, 1851'de Fin dili ve Edebiyatı profesörü olarak atandı.
Castren Üniversitesi'nde Fince ve Finno-Ugric mitolojisi üzerine dersler vermeye başladı.
Ölümünden önce Castren, Natalia Tengström ile evlendi,bir çocukları oldu, ancak Matthias Alexander Castren aynı yıl öldü.
Matthias Alexander Castren, Ural-Altay dil ailesinin varlığını kanıtlamak için hayatı boyunca çalıştı ve hastalığına rağmen bunu kanıtlamaya çalıştı.
Bugün Finlandiya'da, aynı zamanda bir Turanlı olan ve Macar Turan Toplumunda Finlandiya-Estonya enstitüsünü açmayı başaran heykeltıraş Alpo Sailo tarafından yapılmış bir heykel var.
Matthias Alexander Castren'in biyografisini en detaylı şekilde Türkçeye çeviren biri olarak ruhunu ve Turancı olarak cennet olmasını temenni ediyorum.
Turan Matthias Alexander Castren'in Aziz Anısına.
Историкът проф. д-р Стоян Динков каза: „Защо да се разделим с турците? Защо трябва да се разпадаме? Всички находки в нашата история показват, че и ние сме от турски произход.” използва фразите. „ОСМАНСКАТА СПАЗИ БЪЛГАРИТЕ ОТ ИЗНИЩЕНИЕ” „Османците спасиха българите от изчезване със своите административни и социални практики“, каза проф. д-р Динков дава урок по история на онези, които напоследък са се опитвали да насилствено насилват български български граждани от турски произход. Професорът по история, който твърди, че коренните българи са от турски произход, разкрива с документи, че някои от българските царе са от турски произход и езикът, който са използвали е турски. Твърдейки, че турците и българите произхождат от един род, проф. д-р Динков заявява, че турско-българските отношения трябва да се преструктурират от гледна точка на искреност. Според Динков отражението на това върху Европейския съюз също ще бъде положително и в същото време ще осигури по-силно участие в ЕС. „БЪЛГАРСКИТЕ...
Yorumlar
Yorum Gönder