EMEKLİYE VERİLEN MAAŞ SADAKA DEĞİL DİR ANAYASADAN KAYNAKLANAN BİR HAKTIR
                                      GİRİŞ
İnsanlık, tarihin çeşitli dönemlerinde özellikle de 20. yüzyılda birçok
kriz ve sorunla karşı karşıya kalmış ve bu nedenle hayat şartları oldukça
zorlaşmıştır. Savaşlar kadar acı olmasa da yine bu yüzyılda yaşanan
ekonomik krizler en az savaşlar kadar insanoğluna büyük acılar yaşatmıştır.
Bu krizlerin en büyük mağduru yine korumasız ve güvencesiz insanlar
olmuştur. Tarih boyunca bu olağan ve olağanüstü zarar ve tehlikelere karşı
insanlar inanç ve yönetim anlayışları çerçevesinde çeşitli çözüm önerileri
ortaya koymuştur. Devletin, sorumluluk alarak öncül rol oynaması, sosyal
güvenliğe ilişkin önemli kazanım ve gelişmeleri de beraberinde getirmiştir.
Sanayi devrimi sadece ekonomik yapıyı değiştirmekle kalmamış aynı
zamanda etkileri ve sonuçlarıyla da sosyal yapının yeniden dizayn edilmesine yol açmıştır. Toplumda geniş kitleleri meydana getiren işçilerin sefalet
düzeyindeki yaşam koşulları, kitle hareketlerini tetiklemiş ve bu durumun
sonucunda yönetim erkleri ve devletler, sosyal haklara ilişkin çeşitli yasal
düzenlemeleri hayata geçirmek zorunda kalmıştır.
Devlete, vatandaşına karşı görev ve sorumluluklar yükleyen ve en üst
yasal belge olan anayasada, çeşitli haklara ve sosyal güvenliğe ilişkin ifadeler yer almaktadır. Bu dayanaktan hareketle devlet, kapasitesi ve imkânları
ölçüsünde anayasada belirtilen sınırlara da riayet ederek sorumluluklarını
yerine getirmekle görevlidir.
İnsanca ve insan onuruna yakışır bir hayat yaşayabilmek için sosyal
güvenlik hakkı, tüm insanlar için temel bir insan hakkı olarak ulusal ve
uluslararası birçok bağlayıcı belgede yer almıştır.
1. SOSYAL GÜVENLİK VE SOSYAL GÜVENLİK GİRİŞ
İnsanlık, tarihin çeşitli dönemlerinde özellikle de 20. yüzyılda birçok
kriz ve sorunla karşı karşıya kalmış ve bu nedenle hayat şartları oldukça
zorlaşmıştır. Savaşlar kadar acı olmasa da yine bu yüzyılda yaşanan
ekonomik krizler en az savaşlar kadar insanoğluna büyük acılar yaşatmıştır.
Bu krizlerin en büyük mağduru yine korumasız ve güvencesiz insanlar
olmuştur. Tarih boyunca bu olağan ve olağanüstü zarar ve tehlikelere karşı
insanlar inanç ve yönetim anlayışları çerçevesinde çeşitli çözüm önerileri
ortaya koymuştur. Devletin, sorumluluk alarak öncül rol oynaması, sosyal
güvenliğe ilişkin önemli kazanım ve gelişmeleri de beraberinde getirmiştir.
Sanayi devrimi sadece ekonomik yapıyı değiştirmekle kalmamış aynı
zamanda etkileri ve sonuçlarıyla da sosyal yapının yeniden dizayn edilmesine yol açmıştır. Toplumda geniş kitleleri meydana getiren işçilerin sefalet
düzeyindeki yaşam koşulları, kitle hareketlerini tetiklemiş ve bu durumun
sonucunda yönetim erkleri ve devletler, sosyal haklara ilişkin çeşitli yasal
düzenlemeleri hayata geçirmek zorunda kalmıştır.
Devlete, vatandaşına karşı görev ve sorumluluklar yükleyen ve en üst
yasal belge olan anayasada, çeşitli haklara ve sosyal güvenliğe ilişkin ifadeler yer almaktadır. Bu dayanaktan hareketle devlet, kapasitesi ve imkânları
ölçüsünde anayasada belirtilen sınırlara da riayet ederek sorumluluklarını
yerine getirmekle görevlidir.
İnsanca ve insan onuruna yakışır bir hayat yaşayabilmek için sosyal
güvenlik hakkı, tüm insanlar için temel bir insan hakkı olarak ulusal ve
uluslararası birçok bağlayıcı belgede yer almıştır.
1. SOSYAL GÜVENLİK VE SOSYAL GÜVENLİK Çakır, (2011: 87) sosyal devleti, toplum refahını üst düzeye çıkarmak
amacıyla devletin, ekonomik ve toplumsal hayata aktif ve planlı müdahalesini
öngören, vatandaşların piyasa ekonomisi şartlarında karşılayamadığı
zorunlu ihtiyaçlarını karşılamayı ve ortaya çıkan ekonomik ve toplumsal
adaletsizliği asgari seviyeye indirmeyi amaçlayan devlet modeli olarak
tanımlamaktadır. Balkar’a (2009: 63) göre sosyal devlet; vatandaşlarının
sosyal durumlarıyla ilgilenen ve onlara asgari bir yaşam düzeyi sağlamayı,
ayrıca sosyal adaleti ve sosyal güvenliği gerçekleştirmeyi görev bilen
devlettir. Şen (2014: 194) ise sosyal devleti; sosyal güvenliği sağlayarak
vatandaşları gelecek korku ve endişeden kurtaran, bunları gerçekleştirirken
ferdin kişiliğine saygı duyan, özgürleşmesini görev edinen devlet olarak
tanımlamaktadır. Ayrıca insanların güvenli bir şekilde yaşaması, sosyal
adalet ile barışın sağlanmasının bir devlet görevi olduğunu belirtmiş ve
sosyal devlet prensibi gereğince sosyal güvenlik hakkının tanınmasının
zorunlu olduğunu ifade etmiştir. Devletin fonksiyonu, 19. yüzyılın liberal
hukuk devleti gibi sadece kamu düzenini ve kamu güvenliğini sağlamaktan
çıkmıştır (Balkır, 2003: 127).
Sosyal devletin önemli bir unsuru olan sosyal hakların büyük bir kısmı,
toplumdaki güçsüzlerin insanca bir yaşam sürdürebilmeleri için devletin
önlem almasını gerektiren olumlu yükümlülükleri ifade etmekte ve devletin bu yükümlülüklerini yerine getirmesi ölçüsünde anlam kazanmaktadır
(Karagülmez, 2010: 2). Sosyal haklar, diğer haklardan konuları yönüyle
ayrılmakta ve klasik hürriyetlerin; bireyin moral, entelektüel ve psikolojik
gelişimini sağlamalarına karşı, kişinin en geniş manada maddi, ekonomik
ve sosyal gelişmesini kolaylaştırmaktadır (Talas, 1981: 42-43). Sosyal devlet, zamanın ve coğrafyanın şartlarına (ülkelerin gelişmişlik düzeyi) göre
değişip dönüşmektedir. Toplumda var olan eşitsizliklerin en üst otoritenin eliyle ve gücüyle giderilmesi, böylelikle mevcut eşitsizliklerin ortadan
kaldırılarak sosyal adaletin gerçekleştirilmesi sağlanabilmektedir. Fakat
Hepple (2005: 238), sosyal hakları şiddetli bir görünüme sahip ama dişleri
ve pençesi eksik kâğıt bir kaplana benzetmektedir. Uluslararası ve Avrupa
düzeyinde, uygulama ve kurallar, ulusal yasalar ve hatta yeni bireysel yasal
haklara ilişkin tüzük ve beyannamelerin etkili usul ve yaptırımlardan yoksun olmasını da paradoksal bir durum olarak görmektedir.
Çalışma gücünü olumsuz yönde etkileyen hastalık, yaşlılık ve sakatlık
gibi fizyolojik riskler ile çalışma gücünü etkilemekle birlikte kullanımını
önleyen işsizlik gibi risklerle karşılaşan birey, geçici ya da sürekli olarak
belirli bir gelirden yoksun kalmakta, ekonomik güvensizlik ortamına
itilmektedir (Güvercin, 2004: 89). Dilik (1980: 77), sosyal güvenliği en
geniş manada; sosyal risklerin iktisadi sonuçlarına karşı kişiyi korumanın
yanında, istihdam, mesleki ve genel eğitim, meslek seçmede yardım,
ekonomide verimliliğin artırılması ve kapsamlı sağlık önlemleri gibi konuları da içeren önlemler bütünü olarak görmektedir. Sosyal güvenlik, bireyin
karşılaşacağı ve yaşamı için tehlike oluşturan olaylara karşı bir güvence
arayışının ürünüdür. Bu bağlamda tehlikeyle karşılaşan bireye, asgari birgüvence sağlamak, sosyal güvenliğin varoluş nedenidir. Dolayısıyla, günümüzdeki ekonomik krizler ve küreselleşme olguları, sosyal güvenliğin
önemini daha da artırmıştır (Çakır, 2011: 87). Sosyal güvenlik kavramı ile
benzer ve ilişkili kavramlar arasında; sosyal yardımlaşma, sosyal yardım,
sosyal hizmet, sosyal sigorta ve özel sigorta kavramları da (Arıcı, 2013:
5-9) yer almaktadır.
Sosyal güvenlik hakkı başlangıçta sadece ihtiyaç sahibi insanların hakkı iken zamanla işçilerin hakları ve sonra da tüm çalışanların hakkı haline
gelmiştir. Ülkede yaşayan herkes bu hakkın öznesi olup ne çalışanlarla ne
de çalışma dönemleriyle sınırlıdır (Balkır, 2003: 164-165, Turan, 2004:
2-9). Sosyal sigorta uygulamaları, endüstrileşme sonrasında yaşanan işçileşme olgusu ve bunun doğurduğu sefalet koşulları karşısında sistematik
biçimde hayata geçen ilk uygulama olmuştur. 20. yüzyılda ise sosyal sigortalar nüfusun önemli bir kısmını kapsayan sosyal güvenlik sistemlerine
dönüşmüş ve herkes için asgari bir sosyal koruma anlamı kazanmıştır. Bugünkü sosyal güvenlik sistemi içinde yer alan sosyal sigorta uygulamalarının kaynağını, endüstrileşmenin başlarında meslek sendikaları içinde görülen ve işçilerin kollektif yardım amacıyla kurdukları birlik veya yardım
kasalarında bulmak mümkündür (Koray, 2012, 245-246). Özveri (2005:
148), sosyal güvenlik hakkının gerçekleşme biçimini; (i) insanların eğitilerek vasıf sahibi yapılması, (ii) bu insanların işgücü haline gelmesi, (iii)
bir gelir sahibi olunmasının sağlanması ve (iv) topluma katılımın güvence
altına alınması olarak dört aşamadan oluştuğunu söylemektedir.
Temel sosyal güvenlik tekniği olan tasarruf; gelirin elde edildiği anda
tüketilmeyip, ihtiyaç duyulan anlarda kullanılmak üzere saklanmasıdır. Bu
nedenle sosyal güvenlik, tehlikesiz geçen dönemden tehlikeye maruz kalınan döneme bir gelir transferi mekanizmasıdır. İnsanların ve toplumların
hangi teknikleri kullanarak sosyal güvenlik ihtiyaçlarını karşılayacağı iktisadi, sosyal, hukuki ve kültürel durumlarına bağlı olarak toplumlara ve
dönemlere göre değişmektedir. Ayrıca bugün sosyal güvenlik için kullanılan yöntemleri; geleneksel sosyal güvenlik yöntemleri (sosyal yardımlar) ve modern (günümüz) sosyal güvenlik yöntemleri olmak üzere iki ana
grupta toplamak da mümkündür (Alper, 2013a: 126-128). İşsizler, sosyal
güvenlik hakları bakımından önemli bir kategori oluşturmaktadır. Gelişmiş Batı ülkelerinde işsizler, işsizlik ödeneğinden başlayarak bir dizi sosyal güvenlik haklarından yararlanmaktadır. Türkiye’de İşsizlik Sigortası
Kanunu’nun yürürlüğe konulması, sosyal güvenlik hakkının yaygınlaştırılması bakımından olumlu bir ilk adım olarak nitelendirilebilir (Kaboğlu,
2001: 116, 2010: 49).
Özveri (2005: 147), sosyal güvenlik sistemlerini sosyal güvenlik hakkını ete kemiğe büründüren, bu hakkı fonksiyonel kılan, hak sahiplerinin
gerektiğinde bu haktan yararlanmalarını olanaklı kılan organizasyonlar olarak tanımlamıştır. Şen, (2014: 183) ise sosyal güvenlik sisteminin
amacını, bireyleri sosyal risklere karşı korumak ve yaşadıkları toplum
191
İş ve Hayat
içinde başkalarına muhtaç olmayacak bir hayat standardına ulaştırmak
olarak belirtmiştir. Arıcı’ya (2015: 183) göre bir riskin sosyal güvenliğin
konusu olabilmesi için taşıması gereken nitelikler arasında: (i) riskin insana yönelik olması, (ii) gerçekleşmesi mutlak veya muhtemel olması, (iii)
ne zaman gerçekleşeceğinin bilinememesi, (iv) gerçekleştiğinde kişide gelir azalması, gelir kesilmesi ya da gider artışına yol açması gerekir. Sosyal
güvenlik riskleri değişmez riskler olmayıp zaman içinde sosyo-ekonomik
ve sanayileşme, değişme ve gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkan ihtiyaçlarla birlikte çeşitlenerek artabilir (Güvercin, 2004: 89). Sigorta veya sosyal güvenliğin olmadığı durumlarda hane halkı yoksullaşma riskiyle karşı
karşıya gelmektedir (Özveri, 2003: 332-323). Yoksulluğu önlemeye yönelik politikalar gelir kaynaklarını artırmayı hedeflerken, sosyal güvenlik
politikaları bu gelirin değişkenliğini azaltmayı amaçlamaktadır. Kapsamlı
sosyal güvenliğin olduğu şehirlerdeki işsizlerin, sınırlı sosyal güvenliğin
olduğu yerlere göre vasıflarına uygun bir iş bulmak için daha fazla zaman
harcaması hem işçiler hem de işverenler için optimal bir eşleşme ortamı
hazırlamaktadır (Şenkal, 2007: 305 ve 312).
Günümüz sosyal güvenlik sistemlerinin temel kurumlarını sosyal sigortalar ve kamu sosyal güvenlik harcamaları oluşturmaktadır. Bismarck modeli olarak adlandırılan ve sosyal güvenlik sistemlerinin temelini oluşturan
sosyal sigortalar, bütün dünyada sosyal güvenlik garantisi sağlamanın temel tekniği olarak kabul edilmektedir (Tokol ve Alper, 2013: 208-209).
Sosyal güvenlik hizmeti, sosyal sigortalar ve sistemin uygulayıcı kurumları
aracılığıyla gerçekleştirilir. Bu kurumlar, sosyal sigorta tekniğine ve primli
rejime uygun olarak çalışır (Balkır, 2003: 179). En çok kullanılan sosyal
güvenlik tekniği olan sosyal sigortada sigortalı olmak zorunludur. Zorunlu
sigorta, kişilerin devlet zoruyla kendi sosyal güvenliği için yatırım yapmasını zorunlu kılmasıdır (Arıcı, 2015: 185-189). Dünyada sosyal sigorta
sisteminin krize girmesinin çeşitli nedenleri bulunmakta olup bu nedenler,
gelişmiş ülkelerde demografik yapının değişmesi, gelişmekte olan ülkelerde ise sistemin amacına aykırı olarak dizayn edilmesidir. Sigorta sistemine
alternatif veya tamamlayıcı yeni sosyal güvenlik yöntem arayışları devam
etmekte ve bireysel emeklilik sistemi; bu araçlar içerisinde en başarılı ve
gelişmekte olanı olarak kabul edilmektedir (Başbuğ, 2013: 10-11).
2. TARİHSEL GELİŞİM SEYRİ
Güvercin (2004: 89-90), önceleri kişisel sonra karşılıklı yardım temeline dayanan sosyal güvenlik kurumlarının, çağdaş sosyal güvenlik sistemlerinin çekirdeğini oluşturduğunu dile getirmektedir. Tarihin her döneminde
kişiler, farklı biçimlerde sosyal güvenlik önlemleri bulmuştur. İnsanlığın
gelecekten emin olma isteğinin somut bir görünümü olan sosyal güvenlik
ihtiyacı, insanlık tarihi kadar eski ve evrensel niteliktedir (Koray, 2005: 35,
Şen, 2014:189, Arıcı, 2015: 182).

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar