ATATÜRK TÜRK TARİH TEZİ KAYIP KITA MU
2018 •Ali Nazmi ÇORA
Atatürk'ün en büyük hayallerinden biri Türklerin Kökenini bulmaktı. Doğumu gibi Atatürk, 1932'den sonra Türk Tarih Tezi'nin kayıp parçasının peşine düştü. Türklerin Orta Asya'dan önceki ilk yurtlarını arıyordu. Bu amaçla 1934 yılında Tahsin Bey'i Meksika Büyükelçiliği'ne atadı. Tahsin Bey'in gizli görevi Türklerle eski Amerikan halkları arasındaki ilişkiyi araştırmaktı. Tahsin Bey, Meksika'daki araştırmalarının sonucunda şaşırtıcı bir bilgiyle karşılaştı. Bu bilgiye göre Türkler, MÖ 12.000'lerde bir doğal afet sonunda Pasifik okyanusunda sulara gömülen Kayıp Kıta Mu'dan Orta Asya'ya göç etmişlerdi. Atatürk'ün en büyük hayallerinden biri Türklerin Kokenini bulmaktı. Bilindiği gibi Atatürk, 1932'den sonra Türk Tarih Tezi'nin kayip parcasinin pesine tozu. Türklerin Orta Asya'dan onceki ilk yurtlarini ariyordu. Bu amacla 1934 yılında Tahsin Bey'i Meksika Büyükelciliği'ne atadı. Tahsin Bey'in gizli gorevi Türklerle eski Amerikan halklari arasindaki iliskiyi arastirmakti. Tahsin Bey, Meksika'daki aramaların sonucu sasirtici bir bilgiyle karsilasti. Bu bilgiye göre Türkler, MÖ 12.000'lerde bir doğal afet sonunda Pasifik okyanuslarında sulara gömülmüş Kayip Kita Mu'dan Orta Asya'ya göç etmişlerdi. "Yakın ve uzak çağlar düşünülürse Türk'e yurt¬luk etmemiş bir Anakara (kıta) yoktur. Bugün yeryüzün¬de .Asya, Avrupa, Afrika, Türk atalarına yurt olmuştur. Bu gerçekleri yeni tarih belgelerini göstermektedir." Mustafa Kemal ATATÜRK Bu bilgiye göre Türkler, MÖ 12.000'lerde bir doğal afet sonunda Pasifik okyanuslarında sulara gömülmüş Kayip Kita Mu'dan Orta Asya'ya göç etmişlerdi. "Yakın ve uzak çağlar düşünülürse Türk'e yurt¬luk etmemiş bir Anakara (kıta) yoktur. Bugün yeryüzün¬de .Asya, Avrupa, Afrika, Türk atalarına yurt olmuştur. Bu gerçekleri yeni tarih belgelerini göstermektedir." Mustafa Kemal ATATÜRK Bu bilgiye göre Türkler, MÖ 12.000'lerde bir doğal afet sonunda Pasifik okyanuslarında sulara gömülmüş Kayip Kita Mu'dan Orta Asya'ya göç etmişlerdi. "Yakın ve uzak çağlar düşünülürse Türk'e yurt¬luk etmemiş bir Anakara (kıta) yoktur. Bugün yeryüzün¬de .Asya, Avrupa, Afrika, Türk atalarına yurt olmuştur. Bu gerçekleri yeni tarih belgelerini göstermektedir." Mustafa Kemal ATATÜRK
Ücretsiz PDF İndirGörünüm PDF
Dil ve Etimoloji

Etimoloji ve dil
2019 •Ömer Arın
Doğasındaki insanın anlam ve kavramı dünyasının oluşturduğu dilin kaynağı birçok filozofların da araştırmalarına konu olmuş ve süregelmiştir. Kimi kaynaklarda bir tanrıya atfedilen bu mükemmel sistem kimi kaynaklarda da evrimle ilgili olarak kabul edilmiştir. Halen güncel değerlendirmeleri denetleme bu denetime devam etmektedir. Bu yönüyle, dilin kaynağı sorunsalı ve etimoloji doğrudan iç içedir. Kelime kökeni araştırmalarından dilin kaynağına ulaşma fikri kökenbilim çalışmaları oldukça yaygındır. Şimdiye kadar yalnızca filozofların ve fikir adamlarının üzerine fikirler ve tezler bu konu son yüzyılda dilbilimin de bir alan olarak gelişip bilimde yeriyle birlikte akademinin ve bunlardan elde edilenlerin de sonucunu çekmiştir. XX. Yüzyılın başlarında yapılan operasyonlar ve sahip olduğu de olduğu gibi bazı ulus devlet doktrinleri dilin kaynağına cevap aramıştır. Öte yandan, bazı efsaneler farklı biçimlerde olsa da dünyanın değişik kültürlerinde de yer edinmiştir. Bu parçalar oldukça ilgi çekici olabilir.
Ücretsiz PDF İndirGörünüm PDF
TARİH TÜRKLERLE BAŞLAR

TARİH TÜRKLERLE BAŞLAR
2014 •Ali Nazmi ÇORA
Batı Türkleri Silmek İster! Batı'nın bu kara zihniyetine, insafsız sömürgeciliğine Doğu'da set çeken tek millet TÜRKLER'dir! 1096 yılından itibaren dalgalar halinde gelen Haçlılar hep TÜRK kalkanına çarparak kırılmışlardır! İşte bu yüzden Batılılar TÜRKLER'in Avrupa'da ve Anadolu'daki varlığına tahammül edemezler! Batılılar TÜRKLER'İN AVRUPA'DAKİ VARLIĞI'nı, Osmanlı Devleti ile çevresindeki sayıp, sanki “çok yeni” bir olaymış gibi gösteriyor isterler! Sonra da bu uydurdukları bilgileri, belgelere dayanıp bizi DOĞU ANADOLU'dan atıp orada kukla bir “Kürt devleti” kurmak isterler! BATI ANADOLU'dan atıp orayı Yunanistan'a vermek isterler! KUZEY ANADOLU'dan atıp orada “Pontus Rum Devleti” kurmak isterler! organlarındaki Laz, Çerkez, Çeçen, Acar kökenli Türkler'i kışkırtıp koparmak isterler! İSTANBUL'da VATİKAN benzeri bir “Fener Patrikhanesi Devlet” kurmak isterler! Hatta, kimse inanmıyor ama, bizi TRAKYA'dan, İSTANBUL'dan, MARMARA'dan atıp “Yeni Bizans Devleti” kurmak isterler! Bu kitap; Türklerin binlerce yıl önce medeniyetin beşiği olduğunu bulacaksınız. TARİHİN TÜRKLERLE BAŞLADIĞINI bul. Büyük Türk araştırmacısı Kâzım Mirşan'ın parçalarından yararlanarak 10.000 yıl önce bile bu diyarlarda bileşenleriz. (Maalesef Büyük Türk Araştırmacısı Kazım Mirşan Beyefendi, Türkiye'den aranan desteği asla bulamamış, Türk Tarih Kurumu ve doğuş tarihçisi zanneden ancak batının tek yanlı, sahte Türk tarihi bilgileri ile yetişmiş, Araştırma yapacak bilgi ve beceriye sahip olmayan birçok Profesör dahil bazı Akademi mensupları bu 90 yaşlarındaki binlerce sene önceki Türk Tamga yazılarını okuyabilen sonuçta tek dahi adama sahip çıkmamıştır. Onun Ben ölmeden Tamga yazılarını okumasını sizlere de öğreteyim bana gitmesin haykırışları kulak arkası olmuştur. Tarih biriktirmek hesap soracaktır) Bazı tarihçilerimiz, işlerinin kolayına kaçarak, Batılıların yaptıkları yalan tek yanlı çalışmalar, uyduruk çevirilerle “işi idare edip” onların kısır kurgu TÜRK fikir konutları olacaklar. Bilerek veya bilmeyerek onlara hizmet ederler! Bu durum Her iki halde Türk milletine ihanettir. Daha açık söylemek gerekirse, batılıların bizim havamıza sahip olacakları bir geçmişleri olmadığı gibi, bizim onların ortasında asla SİLİNMEZ bir söz hakkımız vardır! İşte bu gerçek tarihçilerimiz, diplomatlarımız, koruyucularımız tarafından vurgulanmalı ve bütün TÜRKLER'e anlatılmalıdır! Oysa tam tersi yapılıyor, Türklere bir aşağılık duygusu aşılanmakta, onları kurtuluş reçetesi olarak “batı medeniyeti” dayatılmaktadır! Batı'nın medeni olmadığı, “medeniyet” diye kabul edilen her yönü Doğu'dan aldığı da bir gerçektir. Kazım Mirşan'a göre TÜRK YAZI SİSTEMİ, 15 bin yıl öncesinden DUVAR RESİMLERİ ile başlayan bütün ve alfabelerin temel teşkilatı vardı! Yani alfabeyi bile “latin” diyerek Batı'ya mal etmek son derece yanlıştır! Alfabe, her medenî adımının olduğu gibi, DOĞU kökenlidir!. Bizim yazımız da “latin” değil, TÜRK ALFABESİ'dir! Yurdumuzda yaptıkları kazılar ve kullandıkları pek çok hakikat de saklama imkanı buldukları muhakkaktır. Bununla da yetinmezler, kendi aralarından çıkan dürüst, namuslu, ilme manzarası tarihsel, dilci, arkeolog ve sair araştırmacıları da, TÜRKLER konusunda makbul bir şey söylediğinde, adeta afaroz ederler. Tezini alaya almak… belgelerini yok ederler!. Biz de bu ortamları ihmalkârlığımızla, saflığımızla, bilgisizliğimizle faydalanmamız var. Avrupa ne hikmetse buhar makinesini, elektrik motorunu ve füzelerini buldum diye sık sık övünüyor, haklılık payları yok mu, tabii ki, biz önemsiz olduğunu asla vurgulamıyoruz. Evrensel uygarlıklara da büyük katkılarda tehditlerdir! Bunlara ev sahipliği yapan yani tablolara baktıklarında büyük bir boşluk ve aldatmalarla karşı karşıya gelmektedirler. Hep bir boşluğa örnekler yamamaya çabalarlar! Mağara döneminden beri var olan Avrupa kendisini bir tür ilkellikten kurtaramamış, tarih tarihine ilk adımını çok geçmiş atmıştır: Fransa ve İngiltere tarihi (+ 500) 'de başlar, Almanya tarihi ( -200)'e kadar iner, İtalya tarihi (-700)'ler de ve Etrüsklerle başlar, Yunan tarihi ise (-700)'lerde Pelasglar sayesinde ilkellikten kurtulur. Hollanda, Belçika vb. bir takım devletleri vardır, onları söylemenin gereği bile yoktur, neredeyse hiç yoktur. Evet, geçmiş olsa nihayet tarihine ayak bastıkları ama yazıları, dilleri, dinleri dışarıdan gelmiş, Avrupa'nın kendi icadı bunlar değildir. Evrensel uygarlıkta geçmiş kalmış, binlerce yıllık ömürleri ile Medeniyet Tarihinin sahibi gibi olanlar üstün görerek asıl medeniyetin sahibi Türk'leri hep dışlamışlardır. Avrupalılar her şeye sahip olma egoları hep ön plandadır. En doğusunu bilirler, onlar ne derlerse o dur, o doğru. Tam Evrensel uygarlıkların kökenlerinin kendilerinin ait olduğu iddiaları sırasıyla: Gen'lerle ve bu yolla, diller üzerinde çalışanlar bildirenler ki, Hint-Avrupa dilleri ilkesini YALANLAMA ZAMANI'ndan alınmıştır. Yıl 2000, Eylül ayı; CNRS, 386 numaralı gazetesiyle bunu tüm dünyaya yayıyor. Gerçeği kabullenemediklerinden bu bülten maalesef tüm dünyadan kaldırma. Ama gerçekleri tüm Dünya er ya da geç öğrenecektir. Öğrendiği anda, büyük bilimsel deprem olacak. Yine ayni bülten diyor ki; Fransızca ve Türkçe “her ne kadar, çalıştırmaya hiç ilgi göstermeyen iki dil gibi görünüyorlarsa da AKRABA 'dırlar !” Daha da önemlisi; ilk dil “elimizdeki 600'ü aşan yazılı belgelere göre” : Ön-Türkçe 'dir. Tüm gerçekler açıklandığında asıl o zaman yer yerinden oynayacaktır. Yıllarca geri döndükleri, sakladıkları gerçekler karşısında ne yapacaklardır. Bu defa da Türk diye bir şey yok mu diyeceklerdir. En kısa sürede son buzullar çağının sona erdiği takriben 20, 000 sene öncesinden beri, eski dünya; Türkçe dilinin dünyasında hemen hemen her yerde konuşulduğu, eski Türk yemeğinin dünyada her yerde inanıldığı ve Tur/Türk insanının diliyle, töresiyle ve idareciliğiyle her yerde hakim olduğu ve insanlara adalet sağladığı bir dünya idi. Tur/Türk insanının gittiği her yerde yaşamıyla uyumsallık içinde olmuş, güzelliğine, doğasını anlayan, yedi ve ondan merhametli bir şekilde yararlanan medeniyetler kurmuş ve dünya medeniyetine çok büyük hizmetlerde bulundu. Örnegin, Türkçe bir dil konuşan Sümerler Orta Asyalı Tur/Türk insanı idiler ve denebilir ki günümüzde insana hizmet eden pek çok hakkında yapılan katkılar onlar t düşünülmüş ve bakılıyor. Çivi yazının icadı ve ondan berabere okul sistemi, öğretmen ve öğrenci işleri ve ilişkileri, bilgi bilgileri yazıp kitaplıklarda toplama, vs hep onların yarattığı eserler olarak onların kayıtlarında bulundu. Tarihteki Yeni tezler; Kazım Mirşan'ın Haluk Tarcan ile birlikte savundukları tezin, Mustafa Kemal Atatürk'ün teşvikleri ile 1930 yılları arasında Güneş Dil Teorisi'ni ve Türk Tarih Tezi'ni ortaya çıkaran taraflar bulunmaktadır. Türk Tarihi'nin MÖ 16.000'li yıllara dayandığını savunur. . Yazı, MÖ 16.000 yılında Türk'ler tarafından icat edildi. . Türkçe, Ön Türkçe'den sözcükler barındırdığı gibi bu sözcükleri Arapça ve Farsça'ya da taşımıştır. . Anadolu'da da Ön Türkçe yazıtlar bulunmaktadır. . Roma'nın küllerinden elde edilen medeniyet olan Etrüskler Türk'tür. (Etrüsk yazıtları ilk defa 1970 senesinde Kazım Mirşan tarafından okundu). . Romalılardan önce İtalya Yarımadası' nda yaşayan Etrüsklerin konuşması dil olan Etrüskçe, Ön-Türkçe kökenlidir. . İskandinavya dahil, tüm Avrupa'da 5000'den fazla Ön-Türkçe yazıt bulunmaktadır. . Tüm dünya alfabelerinin kökeni Türk alfabesidir. . İlk Türk devleti Hun İmparatorluğu olmadığında, ilk Türk devletinin Bir Oy Bil olduğu görüşlerindedirler. Ardından Oy Bil'de, Türükbil (karşılığı:Göktürk) gelir. . Türk çocuklarının çok eskilere dayanması gerektiğini gösteren en büyük delil ise; Orhun Yazıtları'dır. Çünkü Orhun Yazıtları'nda kullanılan dil ve noktalama değerleri bu dilin en gelişmiş hali olduğu için götürmektedir. Böyle bir dilin oluşması için en az 3000 yıl geriye gidilmesi gerekir. Kazakistan'da, Bu tezi kullanılan ve M.Ö 600'lere tarihlenen bazı yazıtlar bulundu. . Bugün Çin iskeleti içinde 300 metre boyunda piramitlerin bulunduğu ve bu piramitlerin Mısır'dan çok önce inşa edildiği tespit edilmiştir. Mısır'ın dip kültüründe de Türkler olduğu iddia edilmektedir.
Ücretsiz PDF İndirGörünüm PDF
KİTAP INGRAM SPARK A.Ş. TARAFINDAN YAYINLANMIŞTIR, EDİNMEK İSTEYENLER E-KİTAP VEYA BASILI OLARAK LİNKLERDEN SATEN ALABİLİR

OĞUL KEHANET (İ.KİTAP)
2019 •murat ukray
ÖNSÖZ & BAŞLANGIÇ Pi (π) nezaket içinde her şey var olabilir mi? Doğum tarihiniz, hatta tarihiniz ölümünüz bile, hatta Kıyametin tarihiniz. Peki, ya bunu birileri çok önceden biliyormuş ve bir yere kodlamış olsalardı? Ortadaki'da, Amerika'yı Kolomb'dan önce bir başkası keşfetmiş yayılmış olabilir mi? Peki, ya bu gizemli kişinin muhafaza edilmesi zorunlu olan büyük bir Kahinse ve oraya gitme amacı yeni bir kıtaya yayılma değil de; dünyanın en büyük sırlarından biri, bir Maya piramidindeki Kıyamet'in ne zaman büyümesini teşvik eden bir Maya Kehanet takviminin sırrını ortaya çıkarırsa ne olur? Mayalar, Kıyamet zamanı aslında 13.0.0.0.0 Baktun olarak hesapladılar ve bunu dev bir takvime kodladılar. Peki, ayrılmak bu ne demekti? 13 Baktun, aslında Matematikte de usta olan Mayaların Pi (π) sayısı içindeki Kıyamet' gerçek zamanda yerleştirdikleri dev bir koddu ve 2012 değil, daha ileri bir tarih gösteriyordu. Mayalar bu bilgilerini kendilerinin mi elinde tutuyortu, yoksa kendilerinden çok daha ileri, 'Atlantis' denilen kayıp bir uygarlıktan mı almışlardı? Kahin Bruno, tüm bunların tesadüf olmayacağını 22 yıllık çalışmanın sonunda anlamış ve artık tüm taşlar yerine oturmak üzereydi. "Her şeyin sonu geldi, artık geri dönemeyiz, artık çok geç!" dedi kendi kendine ve tapınağın lahit örtüsünü kaldırmak iç içe geçmiş üç büyük taş diskin sonuncusunu da yerine yerleştirdi. Artık her şey hazırdı, başarısız olan Maya Takvimi'nde saklı topluluk kodu bu en büyük sırrını, Pi miktarını barındırması saklı hesaplayarak hükümleri 13 Baktun'un hangi tarihe denk geldiğini bulmak üzereydi: 13 Baktun: 13,3333 × 366,666 (gün) = 4903. kod Pi taraması 4903. Rakamı: 2222 boyutları denkti. 1500 yılında, Güney İspanya'daki Granada evinde bir çiftlik evi, karanlık bir gecede, yaşadığı notlarda sahibinin 'Yabancı' diyen gri renkli 1 metre boyundaki dünya-dışı insanımsı bir yaratık; dünyanın geleceğiyle ilgili bir dizi kehaneti içeren iki mektup ve üzerinde bir yer işaretlenmiş gizemli bir harita ile bazı şifreli karmaşık sayılardan oluşan ve geleceğe ait tarihler yazan, 100 adet rakamdan oluşan dev bir tablo ile kapının ön görünümü, büyük siyah gözleriyle Bruno'ya doğru bakıyordu. Aslında, dev bir 'Anagram' olan bu sayı tablosu, 3.14 …'le başlayan ve sonsuza kadar uzanan doğru uzanan, içinde ele alınan bölümlerin kodlandığı dev bir spiralin küçük bir parçasıydı. * * * Ortadaki İspanya'da, Engizisyon mahkemesinde oyuncu ve acı bir ölüm kalım mücadelesiyle başlayan koridorlar zinciri, Bruno ve kardeşi Sofia'yı Endülüs'den başlayan ve Mayaların uygarlığının merkezi olan Meksika'daki bir Maya tapınağına uzanan tehlikeli ve uzun bir dönemi sürükleyen ve sonunda idam edilmeleriyle son bulacaktır. Ancak, açıklamaları Büyük Kehanet, sadece Kilise veya onlar için bir son değil, bu kez tüm Dünyanın Sonu'nu da ulaştırdı. Son Kehanet insanlığı, Cennet'ten çıkışla başlayan öykünün sonu, Kıyamet'e götürüyordu.. İnsanlık nereye geldi, Nereye gidiyoruz? Bu sorunun cevabını Son Kehanet'te bulabilirsiniz. daki bir Maya tapınağına uzanan tehlikeli ve uzun bir süre sürükleyici ve sonunda idam edilmeleriyle son bulacaktır. Ancak, açıklamaları Büyük Kehanet, sadece Kilise veya onlar için bir son değil, bu kez tüm Dünyanın Sonu'nu da ulaştırdı. Son Kehanet insanlığı, Cennet'ten çıkışla başlayan öykünün sonu, Kıyamet'e götürüyordu.. İnsanlık nereye geldi, Nereye gidiyoruz? Bu sorunun cevabını Son Kehanet'te bulabilirsiniz. daki bir Maya tapınağına uzanan tehlikeli ve uzun bir süre sürükleyici ve sonunda idam edilmeleriyle son bulacaktır. Ancak, açıklamaları Büyük Kehanet, sadece Kilise veya onlar için bir son değil, bu kez tüm Dünyanın Sonu'nu da ulaştırdı. Son Kehanet insanlığı, Cennet'ten çıkışla başlayan öykünün sonu, Kıyamet'e götürüyordu.. İnsanlık nereye geldi, Nereye gidiyoruz? Bu sorunun cevabını Son Kehanet'te bulabilirsiniz.
Ücretsiz PDF İndirGörünüm PDF
AGARTA

AGARTA
2014 •Ali Nazmi ÇORA
AGARTA, Dünyanın ülkelerinde, kurduklarında oluşturdukları şehirlerin efsanevi bir ülkesidir. Bilimsel bir kavramlaştırma ile "Hollow Earth-Oyuk Dünya" yani dünyanın iç katmanlarında ayrı bir yaşam alanı olduğu prensibiyle yakından ilgili, ezoterizmin en popüler merkezlerin bir tanesidir. Deniliyor ki; Agartalılar koruyucuna inmişler ve orada yaşıyorlar. Alıcında ultra modern şehirler oluşturmuşlar.Onları birbirine bağlayan büyük tünel şebekesi ile, dünyanın bir ucundan diğer ucuna gitmek mümkün.İçinde, yüksek maliyetli yol alan olağandışı araçlara sahipler.İnanışa göre AGARTA'nın gezegenine açılan birden fazla kapısı var.Ama gezegenindeki yaşamları, bizim gezegenimiz. şekilde ilkel değil.Onlar medeniyet olarak bizden yüzbinlerce yıl gelecek.Yeraltının, yerüstünün ve uzayın nimetlerinden yararlanıyorlar. Güneş onlar için de, bizim için de aynı yerden doğup batıyor. Göz ile görünebiliyorlar ama insanlara gizliyebiliyorlar. Başka yıldız çevresindeki gezegenler ve başka varlıklarla ilişki içindeler. Uzay teknolojisinde çok gelişmişler ve üst uzaya çıkan milyonlarca ışık yılı mesafeyi çok kısa sürede alabilecek çok gelişmiş uzay gemileri var. Yönetimleri, "Üstatlar Meclisi"ne bırakılmış. Onlar çok değerli varlıklar ve suçlular çalışıyorlar. Bütün dünya beşeriyetinin genel ve özel evrimsel gidişatı üstünde etkin rol oynayanlar. Alabildiğine özgürler. Bedenleri bizimki ile hemen hemen aynı ama hastalıklı değil, hastalanmıyorlar ve çok uzun süre bedenlerini genç tutabiliyorlar. AGARTA'da; dünyasal beşeri evrimin ve yeryüzünün geliş geçmiş güzel uygarlıkların tüm genel evrim saflarının ve onların tüm genel bilgilerinin, yaradılışın, ruhun ve tekamülün evrensel bilgileri ve her türlü maddesel bilimin kayıtları Agarta da mevcut. Agarta, sahip olduğu yüz binlerce yıllık sırların varlığını sürdürmek için insanlığı büyük bir spiritüel ilhama (illumination /aydınlanma/ışık) kavuşturmayı amaçlayan sintine ve filozoflardan oluşur. Dünyada büyük geçiş güvenliğinde altın devrine girişimizde güvence verecekler ve yeni düzenin kuruluşunda bize yardımcı olacaklar. AĞARTA, Dünya'nın çekirgeginde, yeraltında kurulusunun soylenen efsanevi bir ulkedir. Bilimsel bir kavramlaştırma ile "Hollow Earth-Oyuk Dunya” yani dünyanın ic tabakasında ayri bir yasam alanı mantığıyla yakından ilgili, ezoterizmin en popüler konularından bir tanesidir. deniliyor ki; Agarta'lılar yeraltina inmisler ve orada yasiyorlar. Donemin sartlari nedeni ile gizlenmislerdir. Dağlar için ve yeraltında ultra modern şehirler oluşturmuşlardır. Bunları birbirine bağlayan devasa tünel sebekesi ile, dünyanın bir ucundan diger ucuna gitmek mumkun. İçinde, yüksek hizda yol alan olagandisi araclara sahipler. Inanisa gore AGARTA'nın yeryüzüne açılan birden fazla kapısı var. Ama yeraltinda yasamlari, bizim düsundugumuz ilkel degildir. Onlar medeniyet olarak bizden yüz binlerce yıl ileride. Yeraltının, yerustunun ve uzayın nimetlerinden faydalanıyorlar. Güneş onlar için de, bizim için de aynı yerden doğuyor. Göz ile görülebiliyorlar ama yaratıklar gizliyebiliyorlar. Baska gezegenler ve baska varliklarla iliski icendeler. Uzay teknolojisinde çok gelişmişler ve ust uzaya cikip milyonlarca ışık yili mesafeyi çok kısa surede alabilecek çok gelişmiş uzay gemileri var. Yönetimleri, "Ustatlar Meclisi"ne birakılmış. Onlar çok değerli varlıklar ve hatasız çalışıyorlar. Butun dunya beseriyetinin genel ve ozel evrimsel gidisati ustunde etkin rol oynuyorlar. Alabildigine özgürler. Bedenleri bizimki ile hemen hemen ayni ama hastalıklı değil, hastalanmıyorlar ve çok uzun emin bedenlerini genç tutabiliyorlar. Dunyasal beseri evrimin ve yeryuzunun gelmis nice uygarliklarinin tum genel evrim donemlerinin ve onlarin tum genel bilgilerinin, yaradilisin, ruh ve tekamulun evrensel bilgileri ve her turlu maddesel bilimin kayitlari Agarta'da mevcut. Agarta, sahip bulundugu binlerce yillik sirlarini göstermek sureti ile insanligi buyuk bir spirituel ilhama kavusturmayi amaclayan bilge ve filozoflardan olusuyor. Dünya'da buyuk degisim gerceklestiginde, altin devrine girdigimizde görüsecek gececekler ve yeni duzenin kurulmasinda bize yardimci olacaklar.
Ücretsiz PDF İndirGörünüm PDF
ATATÜRK'ÜN ULUS-DEVLET FİKRİ OLUŞUMUNDA ESKİÇAĞ TARİHİ KİTAPLARININ YERİ = (Eski Tarih Kitaplarının Atatürk'ün Ulus İnşası Algısına Etkileri)
Halil ERDEMİR
Özet içeriği çok çeşitli bilgilere hızlı ve yoğun bir şekilde ulaşılabilmektedir. Sosyal ve beşeri bilimlerin de fen bilim ve diğer alanlar kadar önemli ve insan hayatı için vazgeçilmez olduğu bir gerçektir. Dünya şartları ve gerekli hızlı bilgiler ve farklı bir biçim değişikliği içindedir. Sosyal ve beşeri faaliyet da insanlığa ışık tutmaya devam etmektedir. geçmişte yaşanan pek çok tecrübelerin de kişi ve devletlere de yön verdiği bilinen bir gerçektir. Aşağı-yukarı bir asra yakın bir süre önce, henüz Cumhuriyet ilan edilmeden, Mustafa Kemal'in zihninde yeni bir konut gövdesi oluşturacak görüşler belirginleşmiş olmalıdır. Yeni bir devlet, yeni modern kurum ve oluşumları da beraberinde getirmeliydi. Mustafa Kemal'in, tarih ve sosyallerle ilgili öğrendikleri ve okudukları kitapların dışardan konuşmalarında etkili bilim olduğu konuşmalarında ve uygulamalarında görülebilmektedir. Anahtar Kelimeler: Atatürk, Siyasi Tarih, Eskiçağ, Eski Türk Tarihi, Kimlik, Ulus-Devlet Oluşumu. ESKİ TARİH KİTAPLARININ ATATÜRK'ÜN MİLLET İNŞASI ALGISI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Özet Günümüzde çeşitli bilgi ve birikimler kolaylıkla ve yoğun bir şekilde elde edilebilmektedir. İnsanlık için doğa bilimleri ve teknolojik bilimler kadar sosyal bilimler de yararlı ve gereklidir. Bilgi ve gerekli bilgi konusunda her geçen gün hızlı gelişmeler ve değişimler yaşanmaktadır. Sosyal bilimler, geçmişe ve günümüze ve birçok konuya ışık tutmaya devam etmektedir. Geçmiş deneyimler devletleri olduğu kadar bireyleri de yönlendirir/yönlendirir. Neredeyse bir asır önce, hatta Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanından önce, Mustafa Kemal gerekli bilgileri topladı ve gelecekteki cumhuriyetinin biçimlendirici fikir ve algıları hakkında karar verdi. Yeni bir devletin yeni modern kurumlara sahip olması ve yeni fikirlere açık olması, ister modern zamanlardan kaynaklansın ister önceki çağların deneyimi olsun, yeni fikirlere açık olması gerekiyordu. Mustafa Kemal, algısını, fikirlerini etkileyen sosyal bilimler alanında çok sayıda kitap okudu. Bu makale, Mustafa Kemal'in kadim tarihle ilgili seçilmiş kitaplarının konuşmalarına ve ulus inşası süreçlerine nasıl yansıdığını tartışmaktadır. Anahtar kelimeler: Mustafa Kemal Atatürk, Siyasi Tarih, Kadim Tarih, Eski Türk Tarihi, Kimlik, Millet İnşası Yeni bir devletin yeni modern kurumlara sahip olması ve yeni fikirlere açık olması, ister modern zamanlardan kaynaklansın ister önceki çağların deneyimi olsun, yeni fikirlere açık olması gerekiyordu. Mustafa Kemal, algısını, fikirlerini etkileyen sosyal bilimler alanında çok sayıda kitap okudu. Bu makale, Mustafa Kemal'in kadim tarihle ilgili seçilmiş kitaplarının konuşmalarına ve ulus inşası süreçlerine nasıl yansıdığını tartışmaktadır. Anahtar kelimeler: Mustafa Kemal Atatürk, Siyasi Tarih, Kadim Tarih, Eski Türk Tarihi, Kimlik, Millet İnşası Yeni bir devletin yeni modern kurumlara sahip olması ve yeni fikirlere açık olması, ister modern zamanlardan kaynaklansın ister önceki çağların deneyimi olsun, yeni fikirlere açık olması gerekiyordu. Mustafa Kemal, algısını, fikirlerini etkileyen sosyal bilimler alanında çok sayıda kitap okudu. Bu makale, Mustafa Kemal'in kadim tarihle ilgili seçilmiş kitaplarının konuşmalarına ve ulus inşası süreçlerine nasıl yansıdığını tartışmaktadır. Anahtar kelimeler: Mustafa Kemal Atatürk, Siyasi Tarih, Kadim Tarih, Eski Türk Tarihi, Kimlik, Millet İnşası
Ücretsiz PDF İndirGörünüm PDF
P. Erdemir, Hatice ve Erdemir Halil, “Atatürk'ün Ulus-Devlet Fikri Oluşumunda Eskiçağ Tarihi Kitaplarının Yeri”, Turkish Studies - Int. Başına. The Lang için., Yanıyor. ve Hist. of Turkish or Turkic, Cilt 6/2 Bahar 2011, s. 425-442.
Hatice PALAZ ERDEMİR
Ücretsiz PDF İndirGörünüm PDF
Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 1, Haziran 2011, s. 80 – 109

Türk Tarih Tezi Bağlamında Erken Dönem Cumhuriyet Resmi Tarih Yazımının İdeolojik ve Politik Karakteri (Türk Tarih Tezi Kapsamında Erken Cumhuriyet Dönemi Resmi Tarih Yazımının İdeolojik ve Siyasi Karakteri)
Şefik Taylan Akman
Bu çalışma Erken Cumhuriyet Dönemi'nde yürütülen resmî tarih yazımında, bu süreçte ortaya çıkan ve “Türk Tarih Tezi” adıyla bir tarihlenen çalışmalarını ele alır. Bu bağlamda çalışma iki ana bölümden oluşmaktadır. İlk olarak Türk Tarih Tezi'nin teşekkülü, gelişim süreci ve kaynakları gibi konular incelenecektir. Ardından gelen tezin anlatısı resmî tarih yazımının genel karakteristiği de göz önünde bulundurularak analiz ediliyor. Ayrıca Türklüğün kurgulanmasına ve kutsallaştırılmasına ilişkin çeşitli örnekler de incelenecektir. Çalışmada, Türk Tarih Tezi'nde ortaya konan tarihi anlatının bilimsel hücrelerina ilişkin bir tartışmayı incelemekten incelemelerdeki tezdeki tarih anlatısı ile hangi amaçlara ulaşılmak istendiği (ideolojik, politik ve toplumsal sonuçlar) daha fazla önem içermektedir. Bundan dolayı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar